Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın eski metin yazarı Aydın Ünal, Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında şehirlerarası otobüsü namaz kılmak için bekleten yolcuya yöneltilen eleştirilere tepki gösterdi. Ünal’ın tarafları ‘siz’, ‘biz’ diye ayırması dikkati çekti.
İlk olarak sosyal medyada yayılan iddiayı “Genç bir kadın, seyahat ettiği şehirlerarası otobüsün kısa süreli durmasını fırsat bilerek araçtan iniyor, çimlerin üzerinde sadece birkaç dakikada akşam namazını kılıyor ve otobüsteki koltuğuna dönüyor. Otobüsü beklettiği gerekçesiyle muavinin ve bazı yolcuların sözlü saldırısına maruz kalıyor. Sosyal medyada yaşadıklarını anlatıyor, muavinden ve otobüs firmasından şikayetçi oluyor” diye özetleyen Ünal, devamında şunları kaydetti:
“Olay tam böyle mi yaşanmıştır? Anlatılanlar gerçek midir yoksa kurgu mudur? Sosyal medyada etkileşim alabilmek için uydurulmuş bir hikâye midir? Burası mühim değil. Bu kısmını geçelim.
Genç kadın hadiseyi anlattıktan sonra sosyal medyada linç başlıyor. Aman Allah’ım! Neler neler. Yok şov yapıyormuş, yok seferi olduğu için namazı kazaya bırakabilirmiş (!), yok Allah’a borcunu ödemiş ama yolcuları bekleterek kul hakkına girmiş ki bu daha fenaymış… Kızcağıza cinsel saldırıda bulunanlardan ‘namaz terörü’ tanımlamasını kullanana kadar bin bir çeşit deneat, cehalet, alçaklık, edepsizlik…
Sosyal medyadaki bu cehaleti, gözü dönmüşlüğü, bu edepsizliği de bir kenara koyalım. Elin ağzı torba değil, büzemiyoruz. Okuma-yazma bilen herkes bir fikir sahibi olduğunu zannederek sosyal medyada aklına geleni yazıyor. Buna da alıştık.
Bunu da geçelim.
Ben şuna takıldım: 3 gün boyunca devam eden linç operasyonunda çok yaygın şekilde ‘yine mi mağdursunuz?’, ‘yine mi mağduriyet edebiyatı’, ‘bir bitmedi şu mağduriyetiniz’ ifadeleri sıkça kullanılıyor. Burada bir duralım ve tane tane izah etmeye çalışalım:
Birincisi: Her başörtülü ya da her namaz kılan iktidar yanlısı değil. Son seçim bunu yeterince göstermiş olmalı. Dolayısıyla bir başörtülü, çarşaflı, sakallı, dindar, namaz kılan gördüğünüzde onu iktidara yamama toptancılığından vazgeçeceksiniz.
İkincisi: Dindarlar iktidar yanlısı olsa dahi, iktidar her vatandaşın başına bir polis dikecek değil. Politik fikri iktidarda olan kişi de mağduriyet yaşayabilir ve yaşıyor. ‘Seçtikleriniz iş başında’ bahanesiyle hiç kimseye zulmetme, haklarını ihlal etme salahiyetine sahip değilsiniz. Hiçbir bahaneyle hiçbir insana mağduriyet yaşatma hakkınız yok. Bunu kafanıza sokacaksınız.
Üçüncüsü: Kişinin politik fikirlerinin iktidarda olması onun mağduriyetlerini gidermez ama sorun yaygınlaşırsa hukuk çerçevesinde bir çözüm arayışı başlar. Her mesele için iki satırlık kanun çıkarmak mümkündür. İktidarı, en temel insan hakları için dahi kanun çıkararak meseleyi polise, yargıya taşımak zorunda bırakmayın. İnsan olup diğer insanların haklarına saygı duyun ki meseleler karakola taşınmak zorunda kalmasın.
Dördüncüsü: İbadet hakkı en temel haktır. İslâm’da bazı ibadetler, namaz gibi, cuma namazı gibi, oruç gibi, zamanla irtibatlıdır. Bu ibadetler, hastalık gibi çok çok istisnai şartlar dışında ertelenemezler. Yine, farz ibadetin gösterişi olmaz, şovu olmaz; yemek-içmek gibi, medeni bir alt yapıda bu ibadetler açıkça yapılabilir.
Bunu en azından ilkokulda öğrenmiş olmanız gerekir.
Beşincisi: Siz caddede, sokakta, alenen her istediğinizi yaparken, alkol alırken, dilediğiniz gibi giyinirken, dilediğiniz gibi yaşarken biz kerhen de olsa buna saygı duyuyoruz. Siz de bizim değerlerimize, inançlarımıza, ibadet hakkımıza saygı duymayı öğrenecek, saygı duyacaksınız. ‘Yine mi mağduriyet’ diyerek bizi baskılamaya, üzerimizde mahalle baskısı oluşturmaya gayret etmeyin.
Evet mağduruz. Cehaletinizle ve kötülüğünüzle en temel haklarımıza göz dikmeyi sürdürdüğünüz müddetçe hep mağduruz. Mağduriyetlerimizi en güçlü şekilde dile getirmeyi sürdüreceğiz. (…)”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***