YORUM | MAHMUT AKPINAR
Sandık ve seçim demokratik bir yönetim için gerek şarttır, ama yeter şart değildir. Sandık olmaksızın demokrasi olmaz, lakin sadece sandık/seçimler var diye bir rejime demokrasi denmez. Saddam’dan, Kaddafi’ye, Hitler’e kadar herkes halkın önüne sandık koydu. Erdoğan gibi otoriter liderler ısrarla yönetimini sandıkla meşrulaştırmak istiyor. Zira bu liderler sandığı yok ettiğinde diktatör olarak anılacağını biliyor. Sandık, seçim ve kontrollü muhalefet, kontrollü muhalif medya gibi unsurlarla kendilerini “demokrat” takdim etme imkanı buluyorlar.
Muhalefetin de sandık meselesinde olduğu gibi usulen ve göstermelik olmaması gerekir. Gerçek muhalefetin, alternatifin olmadığı sisteme de demokrasi diyemeyiz. “Demokrasi var”mış pozu vermeye matuf çalışan muvazaalı, güdümlü muhalefetle demokrasi olmaz. Türkiye 1923-1950 arası otoriter bir rejime sahipti. Bazen dış baskılar, bazen iç talepler nedeniyle Mustafa Kemal arkadaşlarına talimatla partiler kurdurdu. Halk bu muhalefete inanıp, beklentiye girince ve umut bağlayınca endişe etti, partileri kapattı. Hatta görev alan insanları bazı suçlamalarla cezalandırdı. Benzer yöntemleri Erdoğan gayet ustaca kullanıyor. Dünyaya ve halka “demokrasi varmış” intibaını başarılı şekilde veriyor. Muhalefeti çok farklı enstrümanlarla kontrol ediyor. Tehdit oluşturacak muhalifleri elimine ediyor. Temayüz etmiş liderlere “şahsa özel” yöntemler uyguluyor. Kimisini satın alıyor, kimisini devşiriyor, kimisini korkuyla, tehditle sindirip muhalefet yapamaz hale getiriyor. Bütün bunlar örtülü yapıldığı için halk muhalefetteki zaafiyeti Erdoğan’ın mafyatik oyunlarına değil, siyasi başarısına bağlıyor. Denetimli medyadan bilgilenen halk “sandık var, muhalefet var, demokrasi işliyor ve Erdoğan kazanıyor” sanıyor.
Altılı masa ve Kılıçdaroğlu yönetimindeki CHP’nin son seçimlerde gösterdiği başarısızlık/tavır farklı şekillerde yorumlanıyor. Kimisi bunu acziyet, kimisi beceriksizlik olarak görüyor. Kılıçdaroğlu’nun anlaşılmaz tavrını, eylemsizliğini, Erdoğan’a yarayacak adımlarını “ihanet” veya “satın alınma” olarak değerlendirenler de az değil. Tek adamın her yeri ve her şeyi kontrol ettiği bu tür rejimlerde muhalif liderler/partiler çok farklı tehditlerle kendilerine çizilen stratejiye uymak zorunda da kalabilir. Sebep ne olursa olsun, toplum ağır bir hayal kırıklığı yaşadı, değişim isteyenler siyasi çözümden ümidini kesti. Zira hiçbir ilkesi, etik değeri olmayan Erdoğan batık bir ülkede bile bir şekilde seçim kazanabiliyordu. Son seçimlerden sonra muhalif kesimlerde ciddi bir yılgınlık, bezginlik oluştu. Gandi olma iddiasındaki lidere ve iddialı çıkışlar yapan Altılı Masa bileşenlerine güven kalmadı. Türkiye’de pek çok siyasi parti tabelası varsa da, gerçekte iktidarın karşısında bir muhalefet olmadığı ortaya çıktı. Medya kontrol edildiği, STK’lar, toplum kesimleri sindirildiği için sosyal muhalefetten, halk tepkisinden de ümitler kesildi. Öyle ki, pek çok insan siyasi tıkanma ve çözümsüzlük nedeniyle gözünü Erdoğan’ın sağlık problemlerine dikti. Erdoğan için emri Hak vaki olursa belki yeni alternatifler, çözümler gelişebilir diye düşünüyor.
Erdoğan vefat etse siyaset normalleşir, ülke demokrasiye, hukuka geri döner mi?
Bence çok zor. Hatta Erdoğan’ın rejiminden daha katı bir yönetimle bile karşılaşabiliriz. Erdoğan lider adayı, kendisine halef olabilecek herkesi büyük suçlara bulaştırdı, 15 Temmuz gibi kanlı ve kirli bir projeye dahil etti. Beraber film çevirdikleri (Fidan, Kalın, Soylu, Akar, oğullar, damatlar) adamların Erdoğan sonrası hukuka ve demokrasiye dönme lüksleri yok. Aksine yaşı genç olan birisi gelirse hayatını garantiye almak için daha katı ve sorgulanmaz bir rejim inşasına yönelebilir. Yani Erdoğan öldükten sonra toz pembe bir tablo hayal etmek gerçekçi değil. Otoriter liderlerin halefleri çoğu zaman daha katı bir otoriterlikle iktidara devam etmişlerdir. Sert mizaçlı, muhaberat devleti kuran baba Esed’in eğitimli, açık fikirli doktor oğlu Beşşar babasını aratır oldu. Tek tesellimiz Türkiye’de demokrasi, hukuk bilincine dair kırıntıların ve halkta hukuka, demokrasiye dönme beklentisinin olması.
Çözüm ne?
Siyaset tam da bu tür durumlarda çıkış yolları bulmak, alternatifler geliştirmek için vardır. Siyaset ve diplomasi şiddet kullanmadan, kan dökmeden çözüm üretme sanatıdır. Ancak bunun için samimi, dirayetli, dürüst, güven ve ümit veren çabalara, kadrolara, liderlere ihtiyaç var. Erdoğan’a rağmen veya Erdoğan sonrası çözüm üretecek olan yine siyasettir, siyasi muhalefettir. Muhalefetin ivedi şekilde dağınıklıktan kurtulup yeni bir oluşuma girmesi gerekmektedir. Artık Erdoğan’a göre şekillenmeyi, iktidar söylemlerini kullanmayı bırakıp ülkenin, halkın gerçek problemlerine odaklanmalı ve dürüst, cesur olmalılar. Erdoğan’dan tırsıp çalıyı dolaşan, onu taklide yeltenen muhalefetten yine bir cacık olmaz.
Siyaset arayış demektir, her seçim sonrası yeniden başlamayı, tekrar heyecanla çabalamayı gerektirir. Muhalefet Erdoğan’ın hileleri ile baş edemedi, oyunları karşısında mağlup oldu. Şu anda her türüyle muhalefet üzerinde ölü toprağı var. Türk siyasetinde Ertuğrul Günay’ın dediği gibi “Yeni bir ses ve girişime ihtiyaç var!”. Ülkedeki gidişattan rahatsız ve huzursuz kesimler Erdoğan’ın ölümüne bel bağlamak yerine ülkenin gerçek problemlerine parmak basan, çözüm arayan, geniş bir kesime hitap eden, demokrasiyi, hukuku, insan haklarını önceleyen ama cesur ve güven veren bir muhalefet üretmek zorunda. Buna dair ciddi bir toplumsal zemin ve beklenti var. Yeter ki meydana çıkanlar güven versin, cesur ve dürüst olsun.
Erdoğan rejimi kaç yıldır tıkandı, hiçbir probleme çözüm üretemiyor. Halkın kahir ekseriyeti değişim istiyor. Lakin halk karşısında dişe dokunur, iktidar alternatifi bir muhalefet göremiyor. Mesele siyaset yapma aşamasını geçti, ülkenin ayakta kalma ve beka sorunu var. Sorumluluk sahibi ülkesini seven her aydının siyasi ikbal beklentisi olmaksızın, güven veren bir iktidar alternatifi için çaba göstermesi gerekiyor. Aksi halde Erdoğan gider, daha genci, daha hırslısı gelir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***