YORUM | YASEMİN TATLISEVEN
Sevgili Yavrum’a…
Canım oğlum. Bugün senden ayrılalı beş yıl oldu. Dile kolay tam beş defa, 365 gün geçti. Ve sen hiçbirinde yoktun. Ben seni bu beş yılda hiç göremedim. Sana doyasıya sarılamadım. Bağrıma basamadım. Başını dizime koyup, kömür karası saçlarını parmaklarımla tarayamadım. Gülen gözlerinin içine bakamadım. Sıcak bir ağustos gününde, soğuk bir yoğun bakım odasında sessizce aramızdan ayrıldın. Bir başka ülkeden gelip, son nefesine yetiştim fakat son kez sesini duyamadım. Seninle vedalaşamadım. İçimdeki sızı dinmek bilmiyor, beş yıldır yüreğimdeki yangın sönmüyor. Çölün ortasında susuz kalmış gibi kavruluyorum. Sanki, biri yüreğime bir hançer saplıyor, çevirdikçe çeviriyor. Acımın tarifi yok. Ama biliyorum ki Rabbimin emanetiydin. Rabbim emanetini geri aldı. Böyle teselli buluyorum.
Ah benim canımın yongası! Bu mektubu, hiçbir zaman okuyamayacaksın, biliyorum. Nasıl da dönülmez yollara gittin. Bizimle yaşadığın o kısacık ömrün, adeta bize verilmiş bir armağan gibiydi. Senin annen olmaktan her zaman onur duydum. Artık fotoğraflarınla avunup, hatıralarınla yaşamaya çalışıyorum. Üniversite mezuniyetin geliyor aklıma… Bizi ne de güzel gururlandırmıştın. İsterdim ki, damatlığını da göreyim ve çocuklarını seveyim. Şu fotoğrafların arasına düğün resimlerini de ekleyeyim. Olmadı oğlum! Rabbim seni bizden daha çok sevmiş. Sevmiş ki, ömrünün baharında, 25 yaşında bizden aldı. Oysa 25 yaş, ne de erkendi yavrum!
Yokluğuna alışmak öyle zor oldu ki! Her akşam gözüm kapıda eve dönmeni bekledim. Belki anahtarınla kapıyı açıp içeri girersin dedim. Aylarca sofraya bir tabak, bir kaşık fazla koydum. Sonra da boş sandalyenin karşısına geçip kahroldum. İsmini seslenmek istedim, adın dilimin ucuna kadar geldi sustum. Boş odalarda seni aradım. Arkadaşlarına seni soracak oldum. Sonra aklıma geldi yutkundum. Ararsın diye defalarca telefonuma bakıp durdum. Ne telefonum çaldı “Oğlum” arıyor diye, ne de sen mesaj yazdın. Her gece uykuya dalarken bir umut, “Allah’ım ne olur rüyamda göreyim” diyerek gözlerimi yumdum. Göremeyince yandım, kül oldum, savruldum.
Gittiğin yerler çok mu güzel yavrum? Ondan mı geri dönmüyorsun? Keşke beni de yanına alsaydın. Ben gitseydim de sen kalsaydın! Çocukken her gece 2-3 kez kalkar üstünü örterdim, şimdi oralarda acaba üşüyor musun? Ben hala bekliyorum, ama sen gelmiyorsun. Annesi ölene öksüz diyorlar, babası ölene yetim! Evladı ölene isim bulunamamış derler, evlat acısının tarifi yok yavrum!
Benim için zaman, 5 yıl önce durmuş gibi… Bir hastane odasında, ruhunu Allah’a teslim ettiğinden beri, takvimlere bakamıyorum. Sen Rabbine gülümseyerek giderken acıların son bulmuştu. Benimse ızdırabım seni kaybettiğim gün başladı. Ekmeğim, suyum senmişsin meğer. Aldığım nefes, ışığım, güneşim senmişsin. Sen giderken hayatımdaki bütün renkleri de alıp götürdün. Şimdi; öylesine yiyip, içiyor, öylesine yaşıyorum.
Canım gitti! Evladım, gözümün nuru, bir tanem, oğlum gitti. Bir parçamı da aldı götürdü beraberinde… Ömrünün baharında, bizi acılarla bırakıp, gençliğine doyamadan gitti. Evladım bir kere öldü, ben her gün öldüm. Biliyorum, bizi bekliyor gittiği yerde… Şimdi nihai evimizde buluşacağımız günü bekliyor ve seni çok özlüyorum. Seni özledikçe mezuniyetinde giydiğin takım elbiseni çıkarıyor, ona sarılıp ağlıyorum.
Fotoğraflarında öldüğün yaştasın. Hepimiz yaşlanıyoruz, ama sen hep aynısın. Kabrine gidemiyorum yavrum, beni affet! Gurbette çaresizce kalakaldım. Toprağına sarılamıyorum. Mezarının başında sana dua edemiyorum. Ama bil ki her gün dualarımdasın. Tüm dünya seni unutsa da analar evlatlarını asla unutmaz yavrum, her gün, her zaman, hep aklımdasın.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü Peygamber?
(N.F.K)
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***