Son yıllarda ağır hastalara verdiği “cezaevinde kalabilir” raporlarıyla gündeme gelen Adli Tıp Kurumu, 15 Temmuz darbe girişiminden hemen sonra istenen şekilde kararlar vermek üzere dikkatle tasarlandı. Adli Tıp, iktidarın “çamaşır makinesi” olarak kirlileri temizleme rolünü yerine getiriyor.
Kronos’tan Sevim Akdeniz’in haberine göre, Adli Tıp Kurumu uzun süredir toplum vicdanını rahatsız eden raporlarıyla gündemde. Öyle ki dördüncü evre kanser hastalarına, felçli kadınlara ve yatalak hastalara bile ‘cezaevinde kalabilir’ raporu veriliyor. Hasta yakınları, milletvekilleri ve vicdan sahipleri, bu raporlar nedeniyle haklı olarak kurula sert eleştiriler yöneltiyorlar.
Peki Adli Tıp Kurumu kimlerden oluşuyor? Tıp etiği ve hukukla bağdaşmayan bu kararlar nasıl alınıyor? Kurul’un raporları bugünkü yargılamalar için neden bu kadar bu kadar önemli?
Hızır Aslıyüksek (solda), Nezih Anolay (ortada) ve Yalçın Büyük.
Öncelikle şunu belirtelim: 8 kuruldan oluşan Adli Tıp Kurumu’nun 1. kurulu ölüm ve hekim hataları ile morgun ölüm nedenini tespit edemediği olaylara, 2. kurulu işkence dosyalarına, 3. kurul hasta mahpuslara, 4. kurul psikiyatri hastalarına, 6. kurul cinsel saldırı vakalarına bakıyor.
MÜNEVVER KARABULUT CİNAYETİNDEKİ SKANDAL RAPORLA GÜNDEME GELDİLER
Hepsi birbirinden önemli ama hasta mahpuslara rapor veren Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’na yakından bakalım ve hukuksuz raporların izini sürelim.
Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun başında şu anda Üsküdar Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Nurettin Nezih Anolay bulunuyor. Aslında kamuoyu Anolay’ı yakından tanıyor. Nereden mi? Kan donduran Münevver Karabulut cinayetinden.
Hatırlatalım, Münevver Karabulut isimli genç kız 3 Mart 2009’da vahşi bir şekilde öldürülmüş ve cesedi Etiler’de bir çöp konteynırına atılmıştı. İşte o vahşi cinayetin otopsi raporunda o dönemde morgda uzman doktor olarak çalışan Nurettin Nezih Anolay, asistanı Dr. Yavuz Kabakuş ve otopsi yardımcısı Bekir Bayrak’ın imzaları vardı.
Ve o rapor büyük bir skandaldı.
Münevver Karabulut, Cem Garipoğlu tarafından Mart 2009’da İstanbul Bahçeşehir’de öldürülmüştü.
Skandaldı çünkü genç kızın çamaşırı ve üzerine giydiği şortta 3 adet kan ve sperm örneği bulunduğu belirten rapor hatalıydı. Spermler, trafik kazasında hayatını kaybeden ve yan masada otopsisi yapılan N.C.’ye aitti. Ve o dönemde medyaya yansıyan bu olay nedeniyle Nurettin Nezih Anolay ile birlikte Yavuz Kabakuş ve otopsi teknisyeni Ahmet Şahin yargılandı.
O dönemde mahkeme, Anolay ve Kabakuş’un beraatine karar verdi ve tüm fatura sadece teknisyene kesildi. Anolay sadece idari ceza aldı, Adli Tıp Kurumu’ndan uzaklaştırılarak Bakırköy Adliyesi’nde ‘doktor’ olarak gönderildi.
Yavuz Kabakuş’a ne mi oldu? Skandal nedeniyle soyadını değiştirdi. Halen Yavuz Hekimoğlu adıyla Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor.
İşte Karabulut cinayetinde büyük skandala imza atan, idari ceza alan ve sürülen Anolay, Yalçın Büyük’ün Adli Tıp Kurumu Başkanı olduğu dönemde Adli Tıp’a döndü ve 3. İhtisas Kurulu’nun başına geldi. Hem de 15 Temmuz’dan sonra.
İLK ÖNCE ADLİ TIP UZMANLARI TUTUKLANDI
Bu ayrıntının neden önemli olduğunu anlamak için 15 Temmuz’dan sonra Adli Tıp’ta başka neler olduğuna yakından bakmakta fayda var. Şöyle ki, darbe girişiminden 10 gün sonra Adli Tıp Kurumu uzmanlarına baskın düzenlendi. 27 Temmuz’da ikinci baskın yapıldı ve toplamda 95 kişi gözaltına alındı, 37 kişi tutuklandı.
Tutuklananların büyük çoğunluğu morgda, işkence dosyalarına bakan 2. kurulda ve hasta mahpuslara bakan 3. kurulda görevli isimlerdi. Adli Tıp uzmanlarının, özellikle işkence iddiaları ve hasta mahpuslarla ilgili uzmanların, darbe ile suçlanan askerlerden bile önce gözaltına alınmasının elbette bir sebebi vardı; otopsilerde işkenceleri gözden kaçırmak.
Buna rağmen bazı uzmanlar, Boğaziçi Köprüsü’nde linç edilerek öldürülen Hava Harp Okulu öğrencileri Murat Tekin ve boğazı kesilen Ragıp Enes Katran örneğinde olduğu gibi ihraç edilmeden önce rapor yazabildi. Yazamasaydı belki de Ragıp’ın boğazının kesildiği, vücudunda kesici, delici aletlerin izleri olduğu hiçbir zaman ortaya çıkmayacaktı.
Sadece bu örnek bile Adli Tıp Kurumu’nun neden ilk hedeflerden biri olduğunu anlamak için yeterli sanırım.
ADLİ TIP DAVASININ TANIKLARI KİMLERDİ?
Karabulut davasında skandala imza atan bir diğer isim Yavuz Kabakuş demiştik. Hani şu skandal nedeniyle soyadını değiştirerek Yavuz Hekimoğlu yapan doktor. İhraç edildikten sonra tutuklanan ve iki yıl hapis yatan İlhami Kömür’ün yargılandığı davada gizli tanık olan Yavuz Kabakuş’un (Hekimoğlu) birçok arkadaşını fişlediği mahkemede ortaya çıktı.
Kabakuş fişlemelerde yalnız değildi tabi ki. 2013’ten 2022’ye kadar Adli Tıp Kurumu’nun başkanlığını yapan ve Nezih Anolay’ı 3. İhtisas Kurulu’nun başına getirdiğini belirttiğimiz Yalçın Büyük de Adli Tıp davasının tanıklardan biriydi.
Şimdi Hakyol Vakfı’na yakın olduğu iddia edilen Büyük, 4 Ağustos 2016’da Bakırköy Savcılığında verdiği ifadede, fişlemeleri nasıl yaptıklarını şöyle anlattı:
“Kurumumuzda yapılan istişareler sonucunda bu yapı içinde olanları tespit ettik. Kurulumuzda istişareler sonucunda Ömer bey ve Hızır (Aslıyüksel, Adli Tıp’ın şu anki başkanı) beyle görüştük. Zaten kurumumuzda kimse sorsanız bu kişilerin bu yapı mensubu olacağını söyleyeceği kişilerle ilgili olarak 15 Temmuz öncesi pasifize edilmesi yönünde kararlar aldık. Birçok yapı mensubunu farklı adliyelerde farklı görevlerde görevlendirdik. 15 Temmuz darbe girişimi olunca bakanlığa teklif ettiğimiz şu anda gözaltında bulunan şüpheliler açığa alınmıştır.”
Eski Başkan Yalçın Büyük’ün fişlemeleri birlikte yaptıklarını söylediği Hızır Aslıyüksek, şu anda kurumun başkanı. Daha önce başkan yardımcılığı yapan Aslıyüksek, 18 Şubat 2022’de göreve başladı. Rizeli olan Aslıyüksek Erdoğan’ın hem hemşehrisi hem de yakın arkadaşlarından biri. İstanbul’daki Rizeliler Derneğinin başkanlığını da yapan Aslıyüksek’in Erdoğan’la, İstanbul Belediye Başkanlığı döneminden beri çok samimi olduğu biliniyor.
Şunu da belirtelim. 1 Eylül 2016’da çıkarılan KHK ile Adli Tıp Başkanı ve üyeleri sadece Erdoğan’ın imzasıyla atanmaya başladı. Şu an Adli Tıp’ta Hızır Aslıyüksek’in onayı olmadan hiçbir raporun çıkması mümkün değil.
Öyleyse baştaki soruya dönebiliriz? Aslıyüksek, Büyük, Anolay ya da bir başkası… Adli Tıp’ın hasta, yaşlı insanlarla derdi ne? Ölüm döşeğindeki insanlara neden cezaevinde kalabilir raporu veriyorlar? Mahpusların fermanını/raporlarını imzalayan Büyük’ün ya da Aslıyüksek’in amacı kendilerini ‘temize çıkarmak’ mı?
Ya Anolay? Engelli bir evladı olduğu bilinen Anolay hastaları en çok anlaması gereken kişiyken neden böyle davranıyor? Morgda çalıştığı dönemde, Adli Tıp Kurumunda çalışan doktorların bilirkişi raporu hazırlaması meslek etiğine aykırı olduğu halde defalarca dışarıdan ücretle bilirkişi raporu hazırlaması ve uyarılara rağmen hala devam etmesi mi?
Gelinen nokta o kadar vahim ki, TBMM eski başkanı Bülent Arınç bile, cezaevinde hayatını kaybeden arkadaşı Nusret Muğla’ya, yatalak olmasına rağmen tutuklanan yakın dostu Mustafa Said Türk’e dahi henüz rapor vermeyen Adli Tıp’tan şikayetçi.
Ocak 2022’de görevden alınan Yalçın Büyük’ün yerine 18 Şubat 2022’de daha önce yardımcısı olan Hızır Aslıyüksek (sağda) atandı. Büyük ise İstanbul’daki Adli Tıp Enstitüsünde göreve başladı. Aynı zamanda Adlı Tıp 8. İhtisas Kurulunda da üye olarak kararlara imza atmaya devam ediyor.
ADLİ TIP’A TUS’LA GİREN UZMANLARIN ÇOĞU İHRAÇ EDİLDİ
Son bir noktaya dikkat çekelim. Adli Tıp’ın sürekli dizayn edilen bir kurum olup olmadığını anlayabilmek için biraz geriye gitmekte fayda var. 1986 yılında Turgut Özal’ın getirdiği bir kanunla doktorlar Tıpta Yeterlilik Sınavı’na (TUS) girmeye başladı. O tarihe kadar Çapa, Cerrahpaşa başta olmak üzere tüm tıp fakültelerine herkes kendi akrabasını ya da fikren kendine yakın hissettiklerini alıyordu. TUS sınavından sonra bu sistem ortadan kalktı. Adli Tıp’a TUS sınavı şartı ise 2004’te getirildi. Öncesinde böyle bir şart yoktu. Ancak bu değişiklik çok uzun sürmedi. 15 Temmuz’dan sonra durum yine değişti.
TUS’ta taban puan 50. 15 Temmuz 2016’dan sonra, geriye dönük bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarttılar. Buna göre Adli Tıp Kurumu’na girebilmek için 50 puan şartı kaldırıldı. Son üç yılda 45 puan bile alanlar Adli Tıp uzmanı oldu.
ADLİ TIP İKTİDARLARIN KİRLİ ÇAMAŞIR MAKİNESİ Mİ?
Bu değişikliğe neden ihtiyaç duyuldu? Çünkü TUS sınavıyla Adli Tıp’ta uzman olanların yüzde 90’ı kurumdan ihraç edildi. Açığı kapatmak için bir gecede KHK ile mülakatla alınan bu ‘uzman’ları çalıştırmaya başladılar.
2007 yılında TUS sınavıyla Adli Tıp uzmanı olduktan sonra ihraç edilen Dr. İlhami Kömür, halen kurumda çalışmakta olan bir hocasının söylediği sözü hiç unutmuyor ve ne anlama geldiğini ihraç edildikten sonra daha iyi anladığını ifade ediyor:
“Adli Tıp devletin çamaşır makinesidir. Öldürülmüş bir insana intihar raporu verilebilir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***