BirGün’den İlayda Kaya’nın haberine göre, Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Gönüllü Avukatı Begüm Osma ve Çocuk ve Genç Psikiyatristi Prof. Dr. Birim Günay Kılıç, çocuk psikolojisinin dikkate alınması yönünde uyarıda bulunuyor.
Avukat Begüm Osma, çocukları hedefe alan sosyal medya paylaşımlara ilişkin, “Çocuk büyüdüğünde geçmişteki bu paylaşımlardan rahatsız olur mu, mevcut kimliğine ters bir geçmişi ifade eder mi, karakteri üzerinde olumsuz bir iz bırakır mı kimse bununla ilgilenmiyor” diyor.
YASAL HAKLARI VAR
Çocukların fenomenlik sürecinin yasal çerçevede incelenmesi gerektiğini kaydeden Osma, şöyle devam ediyor: “Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 19. maddesine göre, çocuğa karşı her türlü istismarda sözleşmeye taraf devletlerin ve ilgili kurumların devreye girmesi gerekmektedir. Yine aynı sözleşmenin 32. maddesine göre de, çocuğun her türlü ekonomik sömüründen korunması, psikolojik, ahlaksal ve toplumsal gelişimini olumsuz etkileyen hallerden sakınılması gerektiği de açıkça düzenlenmiştir. Türkiye, bu sözleşmeye taraftır. Türkiye’de 4857 sayılı İş Kanunu’muza göre ise de 15 yaşından küçük çocukları her ne şekilde olursa olsun çalıştırmak yasaktır. Konumuz özelinde baktığımızda, buradaki ‘çalıştırmak’ hususundan çocukların sosyal medyadaki varoluşları üzerinden elde edilen geliri anlamamız da mümkündür. Bir başka açıdan, ebeveynlerin çocuklarına karşı Türk Medeni Kanunu kapsamında ‘Bakım ve Gözetim Yükümlülüklerini’ de ihlal ediyorlar. Türk Ceza Kanunu’nun 232. maddesi ve 233. Maddesinde de kanuni düzenlemeler bulunmakta. Çocukların temel haklarının onlar reşit oluncaya dek ebeveynlerine emanet edildiğini unutmamak gerekiyor.”
ÇOCUKLAR SAVUNMASIZ
Birim Günay Kılıç ise çocuk psikolojisinin ön plana alınarak sosyal medyanın kullanılması gerektiğini belirtiyor. Kılıç, şunları söylüyor:
“Sosyal medya kullanımı ile çocuk ve ergenlerin ruh sağlığı arasındaki ilişki ele alındığında karşımıza üç ana konu çıkar. Bunların başında, duygudurum ve kaygı bozuklukları ile sosyal medya kullanımı arasında bir ilişki olduğudur. Bir diğeri sosyal medya kullanımının kendisinin bir tür ‘bağımlılık’ olarak ele alınmasıdır. Üçüncüsü ise sıklığı giderek artan bir zorbalık türü olan ‘siber zorbalık’ için sosyal medyanın uygun bir alan sağlamasıdır. Bu sorunlara yönelik olarak, yeterli fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme, iyi uyku hijyeni ve gelişimsel özelliklere uygun sosyal-ilişkisel ortamın oluşturulması ve sürdürülmesi gereklidir. Ailelerin çocuklarıyla birlikte ekran süresi/çevrimiçi zaman ile diğer etkinlikler arasında uygun bir denge kurmaları, içeriğe erişim için sınırlar koymaları, kişisel/mahrem bilgilerin paylaşımına ilişkin rehberlik yapmaları önemlidir. Aile içi sağlıklı iletişim ile yaşa uygun eleştirel düşünme ve dijital okuryazarlık teşvik edilerek medya kullanımıyla ilgili tutarlı kuralların uygulanması sağlanabilir.
Ancak günümüz çocukları dijital yerlilerdir, bu nedenle onları internetten ayırmak zordur. Öte yandan internetin yaşamımızdaki egemenliğinin artmasıyla çocuklar giderek daha savunmasız bir konuma gelmektedir. İnternet çocuklar için güvenli bir yer değildir. Çocuğa yönelik şiddet vakalarının önemli bir kısmının internete yüklenen fotoğraf ve videolarda çocuğun görünmesiyle, okul ya da ev adresi bilgilerinin öğrenilmesiyle tetiklendiğine dair kanıtlar mevcuttur.
Güncel bir kavram olan “sharenting” ise anababaların çocukları hakkında hassas bilgileri, fotoğrafları, videoları internette paylaşması anlamına gelmektedir. Birincil sorumlulukları çocuklarının gelişimsel ihtiyaçlarını sağlamak ve onları korumak olan anababaların, çocuklarına birçok kısa ve uzun vadeli zarar verebilecek bu davranışı sergilemeleri ironiktir. Küçük bir çocuğun ‘babasının videosunda yer almayı eğlenceli’ bulması mümkün olsa da, binlerce takipçiye yayınlanmanın uzun vadeli sonuçlarını anlaması pek olası değildir.
Çocukların sosyal medyada içerik oluşturmak için kullanımı, onların arkadaşlık kurmakta zorlanmalarına ve kendilerini yalnız hissetmelerine yol açabilir. Yıllar sonra anababasının “hesabında” yer alan bir çocuk olmak, çocukluk yaşantılarının içerik haline getirilip paylaşılmış olmasından rahatsızlık duyabilecek birçok kişi olabilir. Bu da bugün yasal bir engel bulunmamakla birlikte ‘sharenting’ eylemini etik yönden de tartışılabilir kılar.
Son 20-30 yılda sosyal medyanın gelişimine paralel olarak, tüketicilerin satın alma eğilimlerini etkileme potansiyeline sahip olan “influencer”lar ve bu doğrultuda “influencer pazarlama” kavramı ortaya çıkmıştır. Bu çerçevede çocuklar “influencer ebeveynler” tarafından çocuklukları içerik haline getirilerek sosyal medyada yer alabilmektedir. Ayrıca anababaları ya da kendileri tarafından yönetilen ticari bir sosyal medya hesabı olan, sayıları giderek artan “influencer çocuklar” da bulunmaktadır. Bu çocukların bazılarının ticari olarak en başarılı “influencer”lardan olduğu, hem çocuklara hem de ebeveynlere hitap etmeleri nedeniyle aile influencer’larının en çok talep edilen sosyal medya fenomenleri olarak görüldüğü bildirilmektedir. Çocuklar yapmak istediklerini belirleme, seslerini duyurma, eğitim, dinlenme ve oyun hakkına sahiptir. Aslında istenilen, çocukların sosyal medyadaki etkinliklerini anababalarının hırsından değil, kendi arzularından dolayı yapıyor olmalarıdır.
Popüler kültür bağlamında, sosyal medyada içerik üreten ya da bir içeriğin parçası olarak yer alan çocuk, tüketim odaklı ekonomik sisteme hizmet etmekte, hatta ailenin birincil gelir kaynağı olabilmektedir. Birçok içerik üreticisi anababa, çocuklarının zaten yapmakta olduğu şeyleri paylaştıklarını söyleyerek çocuklarını içerik oluşturmak için kullanmayı haklı göstermeye çalışacaktır. Ancak sadece oyuncaklarla oynuyor olsalar bile, bir başkasının istek ve yönergeleri doğrultusunda çalışan bir kamera olduğu sürece, bu eylem artık bir iştir.”
DİJİTAL AYAK İZİ
Birim Günay Kılıç, şöyle devam ediyor:
“Çocukların sosyal medyadaki varoluşlarıyla mahremiyet hakları ihlal edilmekte, özellikle de görüntülerinin kötü amaçlı (pedofil siteleri vb.) kullanım riski doğmaktadır. Çünkü paylaşılan ve yayınlanan her şey, geniş çapta görünür ve erişilebilir bir çevrimiçi dijital ayak izine dönüşecektir. Bu nedenle, çocuğun tam kimliğini, adresi, günlük rutinlerini paylaşmaktan kaçınılmalıdır. Bunu yapmanın bir yolu da, çevrimiçi paylaşım yaparken yüzlerini gizlemek ve en azından biraz mahremiyete sahip olmalarını sağlamaktır. İkinci olarak, sosyal medya platformlarındaki çalışmalarıyla edindikleri maddi kazancın gelecekteki kullanımları için korunup korunmadığı konusu belirsizdir. Son olarak da, çalışma süresi ve koşullarının çocukların deneyimleri üzerinde olumsuz bir etki yaratmayacak şekilde düzenlenip düzenlenmediği konusu tümüyle anababaların denetimine kalmıştır. ‘Influencer ebeveynler’ çocuklarını tüm gün içerik oluşturmak için kullanmaya karar verirlerse, bunu yapabilirler.
Ayrıca sosyal ağlara girişte genellikle yaş sınırı olsa da, bunun aşılması kolaydır. Çocuklar bu alanları özerk bir şekilde kullanabilir. Çocuk para kazanmaya ve markalarla gayri resmi, belgelenmemiş ortaklıklar kurmaya başlasa bile anababalar hesabın varlığı ya da çocuklarının çevrimiçi ortamda nasıl davrandığı konusunda bilgisiz olabilir.
Sonuç olarak, çocuk influencer’ların finansal, fiziksel ve psikolojik istismara uğrama riski çok yüksektir. Son yıllarda bazı ülkelerin sosyal medyada yer alan ‘influencer çocuklar’ı korumaya yönelik çocuk işçiliği tanımına uyan yasal güncellemeler yaptıkları görülmektedir. Fransa’da 2020 yılında16 yaşından küçük çocukların görüntülerinin çevrimiçi platformlarda ticari amaçlı kullanımına ilişkin yeni bir yasa yürürlüğe girmiştir. Bu yasa, ‘influencer’ çocukların Youtube, TikTok, Instagram ve diğer çevrimiçi platformlardaki faaliyetleri için yasal bir çerçeve sağlamayı amaçlamıştır. Çocuk influencer’lar, bu yeni mevzuat kapsamında, çocuk oyunculara benzer bir şekilde Fransız İş Kanunu tarafından korunacaktır. Artık bir çocuğun iş ilişkisi kapsamında değerlendirilebilecek çevrimiçi video faaliyetlerinde bulunabilmesi için önceden hükümetten izin alması gerekecektir.
Yeni kurallar, çocuğun bir iş ilişkisi içinde olduğu durumlar için geçerli olacaktır. Böyle bir iş ilişkisi, örneğin çocuğun video yapımcısından emir veya talimat alması durumunda mevcuttur. Yeni mevzuat, anababaların çocuklarının iş ilişkisi anlamına gelen çevrimiçi faaliyetlerde bulunabilmeleri için önceden hükümetten izin almalarını gerektirecektir. İzin sürecinin bir parçası olarak, çocuğun anababası çocuklarının hakları ve çocuklarının görüntülerinin internette yayınlanmasının olası sonuçları hakkında bilgi alacaklardır.
Yeni kurallar, Ulusal Meclis’in tasarıya ilişkin komite raporunda ‘gri bölge’ olarak adlandırılan, çocuğun bir iş ilişkisi içinde olmadığı, ancak yine de önemli miktarda zaman harcayarak video çektiği veya bunlardan önemli düzeyde gelir elde ettiği durumlar için de geçerli olacaktır. Üretilen video sayısı, bu videoların kümülatif uzunluğu veya bu videolardan elde edilen gelir düzeyine ilişkin belirli eşiklerin ötesinde, çocuğun ebeveynlerinin hükümet yetkililerine bir beyanname sunması gerekecektir. Bu beyannamenin sunulması üzerine anababalar, çocuklarının hakları ve çocuklarının görüntülerinin internette yayınlanmasının olası sonuçları hakkında da bilgi alacaklardır.
Belki de en önemlisi, çocuk influencer’ların gelirlerinin bu yeni yasa kapsamında korunduğunu görecek olmalarıdır. Özellikle, çocuğun gelirinin sadece bir kısmı ebeveynlere ödenecek, kalan ise çocuğun yetişkinliğe ulaştığında veya yasal olarak özgürleştiğinde erişebileceği özel bir tasarruf hesabına yatırılmak zorunda olacaktır. Ayrıca yeni yasa, reşit olmayanların unutulma haklarını kullanmalarına da açıkça izin vermektedir. Video platformlarının, anababaların rızası olmasa bile, çocuğun doğrudan talebi üzerine çocuğun videolarını kaldırması gerekecektir.
BM İnsan Hakları Konseyi tarafından 2021 yılında yayınlanan bir raporda, mahremiyete yönelik tehditlerin ‘endişe verici oranlarda’ arttığı dijital çağda çocukların mahremiyetinin en üst düzeye çıkarılması gerektiği bildirilmiştir. Raportör, ‘Ebeveynlerin çocuklarının mahremiyet hakkını korumada oynayacakları bir rol vardır, ancak bu sadece onlara bağlı değildir: Devletler, uygun uygulamalar ve yasalar oluşturarak çocukların haklarını korumalı ve ayrıca çocukların haklarını kullanmaları konusunda bilgi sahibi olmalarını sağlamalıdır. ‘Devletlerin yapısal eşitsizlikleri ele almak ve çocukların mahremiyetini, veri korumasını ve güvenliğini sağlamak için titiz ve sürekli bir eylemde bulunmadan teknik çözümlerin ve dijital okuryazarlığın tek başına yetersiz olduğunu’ vurgulayarak insan hakları temelli bir yaklaşım çağrısında bulunmuştur.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***