Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, ikinci turda Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı – CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklediği seçimle ilgili olarak T24 yazarı Cansu Çamlıbel‘e konuştu ve tartışılacak açıklamalar yaptı.
‘Zafer’, ilk kez tartıya çıktığı 14 Mayıs seçimlerinde yüzde 2.23 oranı ile 1 milyon 529 bin 119 oy almıştı; demirbaşlığını üstlendiği ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan ise protesto oylarını da yanına çekerek buna 2.84 puan daha katmış ve yüzde 5.17’ye ulaşmıştı.
Bu durum hem partiyi hem de Oğan’ı kritik bir konuma getirmişti. Oğan, sürpriz bir şekilde yıllardır izledikleri politikalarla sığınmacı krizini derinleştiren iktidar saflarına katılıp ikinci turda AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ı, Özdağ ise CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu‘nu destekleyeceğini duyurmuştu.
Süreçle ilgili olarak gazetecinin “Kılıçdaroğlu’ndan da İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık sözü almışsınız. Size o sözü vermiş” şeklindeki sözünü onaylayan Özdağ, “Söz vermek değil, yazılı mutabakatımız var. Biz İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık ve Milli İstihbarat Teşkilatı konusunda Kemal Bey’le mutabık kaldık” ifadesini kullandı.
‘BUNU ÇOK VURGULAMAYIN DEDİ, KABUL ETTİM’
– Yeniden sormak istiyorum. Kılıçdaroğlu seçimleri kazanması durumunda Zafer Partisi’ne İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlığın yanı sıra MİT Başkanlığı’nı vereceği konusunda yazılı mutabakat imzaladı. MİT Başkanı da Zafer Partisi’nden olacaktı. Doğru mu?
Evet MİT Başkanlığı da. Ama o sözlü anlaşmaydı. Bakanlıklar yazılı mutabakatta vardı.
– Peki siz hangi görevde olacaktınız?
Ben İçişleri Bakanı olacaktım.
– Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi’ne vereceği diğer iki bakanlık hangileri olacaktı?
Şu anda artık önemli değil.
– Benim gibi tarihin ilk kaydını tutma mesleğinde olanlar için hala çok önemli. Kazanılsaydı bugün kimin hangi pozisyonda olacağı eminim Mayıs’ta Millet İttifakı’na oy veren seçmenler açısından da çok önemlidir. Zafer Partisi’ne verilecek diğer iki bakanlık neydi? Göç Bakanlığı mı kurulacaktı?
Süreci İçişleri Bakanlığı yönetecekti. Fakat Kemal Bey, zerre kadar oy faydası olmayan altılı masadaki ortaklarının İçişleri Bakanlığı’nın Zafer Partisi’ne verilmesine tepki göstereceğini bildiği için benim bu konuda anlayışlı davranmamı rica etti. “Bunu çok vurgulamayın” dedi. Ben de kabul ettim. Ama ortakları tarafından Kılıçdaroğlu’ndan istenen şey yanlıştı. Kılıçdaroğlu bu seçimi kazanabilirdi eğer ortakları engellemeseydi.
‘SURİYELİLERİ İÇİŞLERİ BAKANI OLARAK YOLLAYACAĞIM’ DEMİŞTİ
Özdağ, Kılıçdaroğlu ile kameralar karşısına çıkıp Millet İttifakı’nın adayına desteğini açıkladığı 24 Mayıs’ta basın toplantısından önce “Söz ben İçişleri Bakanı olarak yollayacağım. Ancak sadece Suriyeliler değil Türkiye’yi dünyanın lunaparkı zanneden, kadınlarımıza cariye muamelesi yapan, sokaklarımızı uyuşturucu cennetine çeviren, selefi cihatçı örgütlenme yapan ve yılda 11 milyar dolarımızı yiyen herkes gidecek” paylaşımında bulunmuştu. Mesaj, kamuoyunda epeyce tartışılmıştı.
NUMAN KURTULMUŞ ‘SİZ DESTEKLEYİN, ERDOĞAN İLERİDE BİR ŞEY YAPAR’ DEMİŞ
Özdağ, yine aynı dönem AKP’yle yürüttükleri görüşmeleri de anlattı. “Sinan Oğan, kararını Erdoğan ile konuştuktan sonra aldı. Ben kendisinin bana anlattığı gerekçelerin ikna edici olmadığını, Zafer Partisi’nin ancak sığınmacıların geri dönüş sürecini yönetmesi durumunda -ki bunun için İçişleri Bakanlığını da alarak- Erdoğan’a destek verebileceğimizi söyledim” diyen siyasetçi, şöyle devam etti:
“O da Erdoğan’ın kendisine ‘Numan Kurtulmuş’u Ümit Bey ile görüşmek üzere görevlendirdim’ dediğini aktardı. Gerçekten de bir gün sonra Kurtulmuş beni aradı ve Erdoğan için destek istedi. Ben de kendisine ‘Olabilir ama bunun için bizim bir şartımız var. Bu şart Türkiye’deki 13 milyon sığınmacının bir sene içerisinde Anadolu Kalesi projesiyle vatanlarına geri yollanmasıdır. Sizin iktidarınızın, sizin partinizin bunu yapabileceğinize inanmıyoruz. Biz Zafer Partisi olarak Erdoğan’ı desteklemek için İçişleri Bakanlığını ve bu politikamızın kabulünü talep ediyoruz’ dedim.
Numan Bey de Erdoğan’ın asla bu tip bir ilişki içerisine girmediğini ifade etti, ‘Siz destekleyin, Erdoğan ilerde bir şey yapar’ dedi.”
Çamlıbel’in yönelttiği sorular ve Özdağ’ın bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
– Çok konu var sizinle konuşmak istediğim ama sondan başlayalım. “Turistik bir dokümantasyon ziyareti” diye duyurduğunuz, hatta meslektaşlarım İsmail Saymaz ve Murat Ağırel’i de davet ettiğiniz Suriye seferini yapamadınız. Sonuçta partinizden üç yetkili gitti; Eski Dışişleri Bakanı ve Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükrü Sina Gürel, Milli Güvenlikten Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Fikret Bayır ve Sosyal Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Nezih İlter Karaman. Şükrü Sina Gürel ve Fikret Bayır ülkeye alınmadı. Suriye’ye girişine izin verilen tek kişi düz pasaportu olan Zafer Partisi yetkilisi Nezih İlter Karaman oldu. Neden böyle oldu?
Türkiye’nin Suriye arasında yeşil pasaportların ve diplomatik pasaportların karşılıklı tanınmaması söz konusuymuş. Daha doğrusu Türkiye, Suriye’nin diplomatik pasaportları ve iş pasaportlarını tanımama yönünde bir karar aldığında Suriye de mütekabiliyet sürecini çalıştırmış. Bizim ekibimizin gidişiyle ilgili çalışmaları yapan kişiler ve kuruluş bu detayı atlamış, yani onların teknik bir hatası. Yoksa iki yetkilimizin ülkeye alınmamasının siyasi bir nedeni yok. Ama benim gidişimin engellenmesinin siyasi olduğunu biliyoruz.
– Siyasi derken Beştepe’nin müdahalesini mi kastediyorsunuz? Sonuçta henüz Ankara-Şam arasında normalleşme ilan edilmedi. Ancak elbette istihbarat başkanlarının seçim öncesi buluşması önemliydi. Sizin gidişinizin Şam yönetimi tarafından engellenmiş olmasını normalleşme ilanının yakın olduğu şeklinde yorumlamak mümkün mü sizce?
Demek benden daha önce görüşmek isteyen Türk siyasetçiler var.
– Erdoğan’ı kastediyorsunuz herhalde…değil mi?
Ben isim vermiyorum.
– Peki sizin Beşar Esad ile ya da rejimin üst düzey isimleriyle görüşme ihtimaliniz var mıydı?
Bizim amacımız Suriye’deki gerçek durumu Türkiye kamuoyuna yansıtmaktı. Tabii ki halkla konuşacaktık, gençlerle konuşacaktık, iş dünyasıyla temas kuracaktık. Belki bir iki gazeteye gitme imkânımız olurdu. Yoksa siyasi bir gezi olmayacağı açıktı. Biz gittikten sonra orada siyasi bir temas kurulur muydu, hazırlanmış mıydı…onu bilmem.
– Size gidişinizin Erdoğan hükümeti tarafından engellendiği yönünde net bilgi geldi mi?
Böyle bir bilgi gelmedi. Bu benim tahminim, analizim. Elimdeki bilgilerin toplamından yola çıkarak yaptığım bir tahlil.
– Peki Suriye’ye girişine onay verilen parti yetkiliniz neden kalıp ziyarete devam etmedi ve geri çağırdınız?
Biz istemedik, sınırdan geri çevirdik. İleriki bir tarihte daha kapsamlı bir ziyaret yapmak istiyoruz.
– Şöyle bir şey olmuş olabilir mi…Gitmeden önce ziyaret sırasında sahadaki durumu belgeleyeceğinizi çok söylediniz. Bundan dolayı Esad rejimi tedirgin olmuş olabilir mi?
Bizim yapacağımız dökümantasyonu şunu zaten Youtuber’lar yapıyorlar. Bizimki elbette daha fazla ilgi çekerdi. Türk halkına Suriye’de iç savaşın artık bittiğini gösterirdi. Ama bu Suriye’ye zarar verecek bir şey değildi. Sadece gerçek durumu ortaya koymuş olurduk. Ben gidişimin bu sebeple engellendiğini düşünmüyorum.
‘BAŞKA BİR ÜLKENİN TOPRAKLARINDA BİNA YAPIP TAPU VERMEK ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI’
“Başka bir ülkenin topraklarında bina yapıp tapu vermek uluslararası hukuka aykırı, gerçekçi de değil”
– Adalet Kalkınma Partisi’nin göçmen meselesinde seçim öncesinde taahhüt ettiği en önemli şey Afrin ile İdlib’de Katar ile birlikte inşasına başladıkları konutlara birkaç yıla kadar 1 milyon Suriyeliyi döndürmekti. Bu projenin hiçbir yanı değilse bile uluslararası hukuk boyutu çok tartışmalı. Özetle bu, başka bir ülkenin toprağında ev yapıp oraya oranın demografisiyle ilgili bir mühendislik planı değil mi?
Bir başka ülkenin topraklarında bina yapıp insanlara nasıl vereceksiniz? “Burası senin” diye nasıl hangi hakla diyeceksiniz? Bakın, biz Kıbrıs’ta çıkartmadan beri kontrol ettiğimiz bir bölgede -ki kapalı tutuyoruz- insanlara tapu veremiyoruz. Yine İstanbul’da Taksim’de, İstiklal Caddesi’nde Rum kökenli yurttaşlara ait eski evler var biliyorsunuz. Çoğu yıllardan beri boş duruyor. Bunları kimse elleyemiyor. Türkiye Cumhuriyeti hukuka uyan bir devlettir. Normal şartlarda bu böyledir yani. Ama şimdi “Suriyelilere Suriye’de ev yapıyorum demek” hukukla bağdaşmaz. Ayrıca Türkiye’nin Rusya ve İran ile yürüttüğü Astana sürecinde üzerinde anlaşılan ve Birleşmiş Milletler’e iletilen anlaşmaya da aykırı. Bir de gerçekçi değil bu plan. Üç tür daire yapılıyor; 25, 60 ve 80 metrekare. Hadi Türkiye’deki 1 milyon Suriyeliyi gerçekten döndürmeyi başardınız, geriye kalan 4 milyon kayıtlı Suriyeliyi ne yapacaksınız? Onları da vatandaş yapacaklar herhalde.
‘TSK’NIN SURİYE’DEN KADEMELİ ÇEKİLMESİNİ BİR SENEDE HALLEDERİZ’
– Erdoğan’ın Katar’la birlikte konut inşa ettirdiği alanlardan biri de Afrin…yani Suriye’de TSK kontrolündeki alan. Hazır uluslararası hukuk konuşuyoruz, size sormak isterim. Afrin’deki TSK varlığı size göre meşru mudur? Ya da belki daha doğru soru şu; orada TSK’yı tutmak Türkiye açısından sürdürülebilir bir politika mıdır? Bugün bunun Türkiye’ye ne faydası vardır?
Bugün yaşadığımız, Suriye’de iç savaşı destekleyip Beşar Esad rejimini zayıflatma ve Suriye’nin periferisinde Kürtlerin ve diğerlerinin örgütleşmesine neden olan AK Parti’nin yanlış Müslüman Kardeşler politikasının sonucudur. Suriye’de 8-10 ay içinde rejim değişikliği mümkün görüp, Esad rejimi yerine Müslüman Kardeşler getireceğinizi hayal edip, “Emevi Camii’nde cuma namazı kılacağız” diye yola çıkarsanız işte sonuçta böyle milyonlarca
Suriyeliyi kucağınızda bulursunuz. Adeta Suriye Türkiye’yi işgal etmiş gibi bir durum. E sonra da sizin politikalarınızın sonucu olarak PKK orada YPG üzerinden yeni bir devletçik oluşturursa o zaman da bu yanlış politikanızı bir takım askeri araçlarla mümkün olduğunca düzeltmeye çalışmanız gerekir. AK Parti de bunu yapmıştır. YPG’nin Akdeniz’e doğru çıkışını engelleyecek şekilde ve aynı zamanda IŞİD’i Türkiye sınırından uzaklaştıracak şekilde bölgeye operasyonlar yapılmıştır. Bu çerçevede Barış Pınarı ile Cerablus sonra Azez ele geçirilmiş, arkasından Akdeniz’e en yakın olan Hatay’ın sınırdaşı olan Afrin bölgesine girilerek PKK buradan tasfiye edilmiştir. Bir de TSK kontrolünde olmayan İdlib bölgesi var. Şimdi M5’in üstünde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gözlem noktaları var. Burası adeta küçük bir Afganistan.
Orta Asya’nın merkezli birçok cihatçı terör örgüt burada konuşlanmıştır. Bu, Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin yaratmış olduğu ve Türkiye’nin bütün enerjisini emen bir politikanın sonucudur. Yani bizim şu anda askeri olarak bu bölgede duruşumuz bir zorunluluk. Bunu ancak Zafer Partisi’nin öngördüğü şekliyle Suriyelilerin Suriye’ye dönüşünü organize ederek çözebiliriz. Ve bu kapsamda Türk ordusunun kademeli çekilmesi planlanır. Bir takvim üzerinden Suriye ordusu ile koordineli biçimde çekildiğimiz alanlar Suriye ordusuna devredilerek yapılmalı bu. Bunu Erdoğan yapamaz. Bunu ancak Zafer Partisi olarak biz yaparız. Biz bunu bir sene içinde yaparız.
– Yani sizin ‘Anadolu Kalesi’ projesinin bir ayağında da bu var; TSK’nın Suriye’den çekilmesi. Ve bunu da bir sene de halledeceğinizi iddia ediyorsunuz.
Bitiririz. Bir seneden önce bitmez ama bir sene içerisinde biter. Bunu da şekillendirirken, tabii Suriye rejimine toprak bütünlüğünü PKK-YPG ye karşı da muhafaza etmesi için doğrudan değil ama dolaylı destek vermiş olacağız.
‘ERDOĞAN’IN YEREL SEÇİMLERDEN SONRA BAŞKANLIĞI DEVREDECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM’
– Adalet Kalkınma Partisi bunu yapamaz dediğinize göre ‘Anadolu Kalesi’ projenizi de epey bir süre daha konuşamayacağız o halde. Zira Erdoğan iktidarı 2023 seçimlerinde beş senelik daha vize aldı.
Tabii bu iktidar 5 sene devam ederse….
– Erdoğan hükümetinin 5 sene dayanamayacağını mı düşünüyorsunuz? Bunu neden söylediniz?
Ben Erdoğan’ın yerel seçimlerden güçlü çıkıp daha sonra başkanlığı devretmeyi düşündüğünü düşünüyorum.
– Neden böyle bir şey yapsın ki, hem de yerel seçimlerden daha güçlü çıkarsa? Bu söylediğiniz siyasetin doğasına ters bir şey değil mi?
Kendisinden sonraki süreci, kendisi yaşarken şekillendirip güvence altına almayı hedefleyecek bir yola gireceğini düşünüyorum.
– Sayın Erdoğan henüz 69 yaşında, kendisinden sonrasını planlaması gereken bir yaşta değil. Sağlığıyla ilgili dedikodularını dikkate alıyorsunuz herhalde bu iddiayı dile getirirken.
Almak zorundayız.
– Pekâlâ, kendisinden sonraki planlamada sizce konuşulduğu gibi damadı Selçuk Bayraktar en kuvvetli aday mı sizce?
İsim üzerinde durmaya gerek yok ama Erdoğan’ın bu yeni hükümet oluştururken de bir planlama yaptığı gözüküyor.
‘ERDOĞAN KABİNEYİ KURARKEN KENDİSİNDEN SONRASINI DÜŞÜNEREK STRATEJİK HAMLELER YAPTI’
– Neyi kastediyorsunuz?
Güçlü olan ve bulundukları kurumdan güç alan kişileri o kurumların başından uzaklaştırdı ve o kurumların gücünü siyaset için kullanmalarını engelledi. Hakan Fidan’ı MİT’in başından aldı ve Dışişleri’ne gönderdi. Süleyman Soylu’yu İçişleri’nin başından aldı ve meclise yolladı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ı oradan aldı ve milletvekili yaptı. Bunlar çok stratejik ve bilinçli hamleler.
– Biz bütün bunları genelde Erdoğan’ın stratejisi olarak konuşuyoruz da şu kısmını da merak ediyorum. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sonuçta Cumhur İttifakı’nın iktidarda kalabilmiş olmasının en önemli unsuru. En azından sayısal olarak öyle ve bazı kritik eşiklerde anladık ki ittifaka katkısı sayısal meselenin çok ötesinde bir derinlikte olabiliyor. Dolayısıyla sorum şu; mesela bu yeni hükümetin kurulmasında Devlet Bahçeli’nin ya da “devlet aklı” denebilecek başka kimselerin hiç etkisi olmuş mudur Erdoğan üzerinde?
Ben Erdoğan dışında bu konuda etkin bir çerçevesi olan ve bir plana sahip olan başka bir kişi veya kurumun olduğunu düşünmüyorum.
‘BAHÇELİ BU OYUNA GİRMEZ, ONUN ETKİ ALANLARI FARKLIDIR’
– Yani o zaman Devlet Bahçeli’nin son kabineye bir etkisi olmadığını düşünüyorsunuz?
Bu oyuna girmez. Devlet Bahçeli’nin etki alanları farklıdır.
-Hangi alanlarda etkilidir Bahçeli? Güvenlik meseleleri mi…?
…. (Sessizlik).
– O halde bir de diğer eski yol arkadaşınızla ilgili sorayım. Sinan Oğan 14 Mayıs’ta sizin Cumhurbaşkanı adayınız olarak 5 gibi önemli bir oranı yakaladıktan sonra 14 Mayıs’a kadar çok ağır eleştirdiği Erdoğan’ı destekleme kararı aldı. Oğan’ın 28 Mayıs’taki ikinci turdan hangi adaydan yana pozisyon alacağını belirlediği süreçte siz kendisiyle görüştünüz. Beraber fotoğraf verdiniz ve aranızın bozulduğuna dair iddiaları yalanladınız. O dönem dediniz ki “Sinan Bey bana gerekçelerini açıkladı.” O gerekçelerden biri MHP Genel Başkanı olma hedefi miydi?
İki kişi arasında yapılmış bir toplantının içeriğini kamuoyuyla paylaşmam. Ama şunu söyleyebilirim; o toplantıyla -yani fotoğraf verdiğimiz toplantıyla- son kararını bana deklare ettiği toplantı aynı toplantı değil. O toplantıda biz birlikte bir fotoğraf verdik çünkü bizim dışımızda bazı dedikodular çıkartılmıştı. Onlara cevap vermiş olduk. O aşamada henüz bir karar alınmamıştı. Sinan Ogan, kararını Erdoğan ile konuştuktan sonra aldı.
Ben kendisinin bana anlattığı gerekçelerin ikna edici olmadığını, Zafer Partisi’nin ancak sığınmacıların geri dönüş sürecini yönetmesi durumunda -ki bunun için İçişleri Bakanlığını da alarak- Erdoğan’a destek verebileceğimizi söyledim. O da Erdoğan’ın kendisine “Numan Kurtulmuş’u Ümit Bey ile görüşmek üzere görevlendirdim” dediğini aktardı. Gerçekten de bir gün sonra Numan Kurtulmuş beni aradı ve Erdoğan için destek istedi. Ben de kendisine “Olabilir ama bunun için bizim bir şartımız var. Bu şart Türkiye’deki 13 milyon sığınmacının bir sene içerisinde Anadolu Kalesi projesiyle vatanlarına geri yollanmasıdır. Sizin iktidarınızın, sizin partinizin bunu yapabileceğinize inanmıyoruz. Biz Zafer Partisi olarak Erdoğan’ı desteklemek için İçişleri Bakanlığını ve bu politikamızın kabulünü talep ediyoruz” dedim. Numan Bey de Erdoğan’ın asla bu tip bir ilişki içerisine girmediğini ifade etti, “Siz destekleyin, Erdoğan ilerde bir şey yapar” dedi.
‘KILIÇDAROĞLU İLE YAZILI MUTABAKATIMIZ VAR’
– Sinan Oğan’ı ikna ederken Erdoğan’ın kendisine de benzer bir şey söylemiş olma ihtimali kuvvetli değil mi? Şunu kastediyorum; Erdoğan Oğan’a net bir taahhütte bulunmadan “Sen bana destek ver, kazanınca duruma bakarız” mı demiştir?
Ben kendimle ilgili olanı biliyorum ve anlatıyorum. Numan Kurtulmuş’a “Kusura bakmayın buraya siz geldiniz ama kararı siz vermeyeceksiniz, Erdoğan verecek. Kendisine iletin; bizim bu teklif dışında hiçbir teklifi kabul etmemiz söz konusu değildir” dedim. Ve bunu da Kılıçdaroğlu’yla görüşmenin ardından basına yaptığımız açıklamada hemen açıkladık. “Sayın Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz. Çünkü Suriyelileri, Afganları ve diğerlerini vatanlarına yollamak konusunda bizim şartlarımızı kabul etti” dedik.
– Ama Kılıçdaroğlu’nu destekleme kararınızı açıklarken İçişleri Bakanlığı konusuna girmediniz. Halbuki o sabah tweet atmıştınız. Ve şimdi burada da Erdoğan’a ilettiğiniz taleplerin başında İçişleri Bakanlığı olduğunu anlattınız. Benim duyduğum Kılıçdaroğlu’ndan da İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık sözü almışsınız. Size o sözü vermiş.
Söz vermek değil, yazılı mutabakatımız var. Biz İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık ve Millî İstihbarat Teşkilâtı konusunda Kemal Bey’le mutabık kaldık.
-Yani kamuoyuna açıkladığınız yol haritası dışında bir de gizli yazılı mutabakat yaptınız. Doğru mu?
Var tabii, o açıklanmadı. Ben de şimdiye kadar hiç açıklamadım.
‘MİT BAŞKANLIĞI İÇİN DE SÖZLÜ ANLAŞMA YAPTIK’
– Burayı bu kadar hızlı geçmeyelim lütfen. Yeniden sormak istiyorum. Kılıçdaroğlu seçimleri kazanması durumunda Zafer Partisi’ne İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlığın yanı sıra MİT Başkanlığı’nı vereceği konusunda yazılı mutabakat imzaladı. MİT Başkanı da Zafer Partisi’nden olacaktı. Doğru mu?
Evet MİT Başkanlığı da. Ama o sözlü anlaşmaydı. Bakanlıklar yazılı mutabakatta vardı.
– Peki siz hangi görevde olacaktınız?
Ben İçişleri Bakanı olacaktım.
– Kılıçdaroğlu’nun Zafer Partisi’ne vereceği diğer iki bakanlık hangileri olacaktı?
Şu anda artık önemli değil.
‘BENİM İÇİŞLERİ BAKANI OLACAĞIMI AÇIKLASA SEÇİMİ KAZANABİLİRDİ’
– Benim gibi tarihin ilk kaydını tutma mesleğinde olanlar için hala çok önemli. Kazanılsaydı bugün kimin hangi pozisyonda olacağı eminim Mayıs’ta Millet İttifakı’na oy veren seçmenler açısından da çok önemlidir. Zafer Partisi’ne verilecek diğer iki bakanlık neydi? Göç Bakanlığı mı kurulacaktı?
Süreci İçişleri Bakanlığı yönetecekti. Fakat Kemal Bey, zerre kadar oy faydası olmayan altılı masadaki ortaklarının İçişleri Bakanlığı’nın Zafer Partisi’ne verilmesine tepki göstereceğini bildiği için benim bu konuda anlayışlı davranmamı rica etti. “Bunu çok vurgulamayın” dedi. Ben de kabul ettim. Ama ortakları tarafından Kılıçdaroğlu’ndan istenen şey yanlıştı.
Kılıçdaroğlu bu seçimi kazanabilirdi eğer ortakları engellemesiyle.
– Yani şunu iddia ediyorsunuz; Kemal Bey sizin kazanırsa kuracağı hükümetin İçişleri Bakanı olacağınızı açıklasaydı 28 Mayıs’ta seçimin sonucu değişebilirdi?
Olabilirdi. 1 milyon 300 bin oy farkını kapatmak çok zor değildi. Ve Türk halkının en fazla arzu ettiği şekilde sığınmacıların vatanlarına yollanması ve bu konuda da Türk halkı, Zafer Partisi’ne güveniyor, “yaparsa Zafer Partisi yapar” diyor. Bu seçimde bu halkın birinci önceliği olmadı. Değişik nedenlerle olmadı. Erdoğan’ı yollamak en azından muhaliflerin daha fazla önceliği oldu. Ama bu da yanlış şekilde yapıldı. Yanlış yöntemlerle yapıldı. Bugün Zafer Partisi’ne oy veren hiçbir seçmen pişman değil ama vermeyenlerin içinde büyük pişmanlık olduğunu da görüyorum.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***