ANKARA – NATO’nun Kuzey ve Doğu Suriye’nin özerk yapısını korunması konusunda hemfikir olduğunu söyleyen Dr. Mustafa Peköz, “Bu gerçeği gören Ankara, ABD ya da NATO ile bu sorunu QSD’nin tasfiye edilmesi talebiyle çözemeyeceğinin farkında” dedi.
Rusya sınırına yaklaşık 300 kilometre mesafedeki Litvanya’nın Vilnius kentinde dün başlayan NATO Zirvesi, bugün devam ediyor. İsveç’in NATO üyeliğinin temel gündem olarak ele alındığı NATO Zirvesi sürecinde Türkiye, daha önce ittifak üyeliğine engel olduğu İsveç lehine pozisyon aldı. F-16 konusundaki belirsizlik sürerken, İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanması için önümüzdeki günlerde Meclis’te karar alınması bekleniyor.
Siyaset Bilimci Dr. Mustafa Peköz, Türkiye’nin uzun süredir NATO-Rusya arasında kurduğu dengenin nereye evrileceği, NATO toplantısı, İsveç’in üyeliği ve bu sürecin Kürtlere yansıması konusunda Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin Rusya ile yeni krizler yaşayacağına işaret eden Peköz’e göre, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’deki Kürt güçlerine karşı almak istediği uluslararası destek, ABD ve NATO tarafından karşılıksız kalacak. Peköz, bu konuda Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın bir kısım adımlar atarak yeni bir politik denge oluşturacağı kanaatinde.
11-12 Temmuz’da Litvanya’nın başkentinde NATO üye ülkelerin devlet başkanlarının katıldığı toplantı başladı. Bu toplantının esas amacı nedir?
Bu toplantı birçok yönde önem arz ediyor. Belki de en sorunsuz olanı NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in görev süresinin yeniden uzatılmasıdır. En önemli gündem maddesi İsveç’in NATO üyeliğinin onaylanmasıdır.
İsveç’in NATO’ya üyeliği neden o kadar önem arz ediyor. İsveç olmadan NATO’nun bölgesel savunmasından sorun mu oluşur?
İsveç ve Finlandiya tek başına bir önem oluşturmaz ancak NATO’nun 2035-2040 yılına kadar askeri güvenlik stratejisinde Baltık ülkelerinin özellikle Finlandiya ve İsveç’in sürece dâhil ederek yeni bir askeri politika belirledi ve çatışma alanlarının bu bölgelere doğru kayacağı hesaplanıyor. Bunun bir başka anlamı NATO’nun Rusya ile olan en uzun sınırı yaklaşık 2 bin 200 kilometre olacak.
İsveç’in NATO’ya dahil edilmesindeki ısrarın başka nedenleri olabilir mi?
Bölgenin yeni bir çatışma alanı olmasının nedeni Rusya’nın buralara yönelik bir askeri saldırı olasılığından çok jeo-politik ve ekonomiktir.
Öncelikli olarak şu noktayı vurgulamak isterim. NATO ile Rusya arasında doğrudan bir savaşın çıkmasının ve özellikle belirttiğimiz 2200 km hattında bunun son derece zor olduğunu belirteyim. Sorunuza cevap vermek gerekirse, Evet başka çok daha önemli meseleler var. Sorun sadece İskandinavya ülkelerinin güvenliği olmayıp aslında Bering Boğazı üzerinden ABD’nin askeri güvenliği bakımından da önemli bir sıçratma tahtası olarak görülmektedir. Aynı şekilde Kuzey kutup bölgesinin derinliklerinde çok büyük doğalgaz ve petrol gibi enerji kaynaklarının olduğu tespit edilmiş durumda. Bu bölgelerin önemli bir kısmı Rusya’ya ait olduğu da kabul edildi. Bu bakımdan NATO’nun Rusya’ya karşı belirlediği yeni askeri savaş konsepti özellikle küresel ilişkilerin geleceği bakımdan hayati derecede önemlidir. Bölgenin yeni bir çatışma alanı olmasının nedeni Rusya’nın buralara yönelik bir askeri saldırı olasılığından çok jeo-politik ve ekonomiktir.
Sanırım, İsveç’in üyeliği konusunda en katı tutum Türkiye’den geldi.
Türkiye aslında çok katı ve sert gibi göründü ama işin böyle olmadığı biliniyor. Ankara, NATO üyeliğini gerekçe gösterip PKK’nin İsveç’teki faaliyetlerinin yasaklanmasını talep etti. Bu talep daha çok iç politikaya yönelikti. Zaten bildiğim kadarıyla PKK’nin İsveç’te resmi bir faaliyeti bulunmuyor. Ayrıca NATO’nun, PKK’yi bir ‘terör hareketi’ olarak değerlendirmesi nedeniyle İsveç’in bir kısım önlemler alması olağan görülüyor. Ancak Ankara’nın esas istediği ise özellikle Kürt sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerine son verilmesi ve tasfiye edilmesidir. Bu talebin İsveç hükümeti tarafından kabul görmesi pek mümkün görünmüyor.
Türkiye’nin başka gerekçeleri var mı?
Türkiye’nin Dışişleri ve Savunma Bakanlığı bürokratlarının arka planda üzerinde durdukları, belki de ABD ile yapılan görüşmelerde en önemli şartın; F-16’ların modernizasyonu konusundaki blokenin kaldırılmasıdır.
Ankara, kamuoyunda daha çok PKK meselesini tartışsa da esas meselenin Türkiye’nin bölgedeki askeri güç dengelerinde kendi pozisyonunu koruyabilmesi için F-16’ların mutlak bir şekilde modernize etmesi gerekir. Türkiye F-35 programından çıkartıldı. Buna karşılık F-35’lerin Yunanistan’a satılması ABD Kongresinde kabul görüldü. Yani Ege’de ve Akdeniz’de askeri güç dengeleri Türkiye’nin aleyhine yeni bir durum oluşmaya başladı. Türkiye’nin Dışişleri ve Savunma Bakanlığı bürokratlarının arka planda üzerinde durdukları, belki de ABD ile yapılan görüşmelerde en önemli şartın; F-16’ların modernizasyonu konusundaki blokenin kaldırılmasıdır. Biden yönetiminin bu talebi olumlu gördüğü ve bu konuda pozitif bir karar verilmesi için kongreye tavsiyede bulunduğu biliniyor. Ancak Kongrenin hem Dış ilişkiler hem Savunma Komitesi başkanlarının F-16’ların modernizasyonuna onay verilmesi şartlarını “İsveç’in üyeliğinin onaylamasına bağlamaları”, Türkiye üzerinde baskı oluşturma ve karar vermeye zorlama planıdır. Yani AKP iktidarı, İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylamadığı taktirde F-16’ların modernizasyonu gerçekleşmez. Bu nedenle bir bakıma Türkiye zorunlu olarak bu süreci onaylayacak.
Türkiye’nin NATO ile Rusya arasında kurduğu dengenin yeniden NATO’ya doğru evirildiğini söyleyebilir miyiz?
Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı, İbrahim Kalın’ın MİT Başkanı olmasıyla NATO ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye’nin uluslararası ve bölgesel politikalarında Fidan ve Kalın çok daha fazla etkili olacaklardır. Bu iki kişinin politik yönelimleri daha çok batıya yöneliktir. Bundan sonra dış politikada bunun çok daha fazla hissedileceği bir sürecin içerisinde olacağız. Bu nedenle Dışişleri Bakanı ve MİT başkanının arka plan diplomasideki etkinlikleri çok daha fazla artacaktır. Türkiye’nin İsveç’in NATO üyeliğini onaylanması konusunda bir kuşku duymuyorum. Türkiye çok farklı düzeylerde itirazlar ileri sürse de bir noktadan sonra İsveç’in NATO’ya üyeliğini bir şekilde onaylayacaktır. Türkiye’nin belirlediği politikanın kendi içerisinde bir kısım açmazları olduğunu söyleyebiliriz. Ankara’daki iktidar İsveç’in üyeliğini onaylarken bazı konulardan sonuçlar elde etmek istediğini belirtmiştim. Fidan ve Kalın, Türkiye’nin NATO’nun geleneksel politikasına adaptasyonunda önemli roller üstleneceklerdir.
NATO-Rusya dengesinin bozulması özellikle Moskova’da nasıl yankı bulur?
Ankara’nın Ukrayna ve Rusya ilişkilerinde kurduğu dengenin giderek değişeceğini ve kontrolden çıkacağını söyleyebiliriz. Önümüzdeki süreçte Türkiye’nin politik yönelimleri konusunda yeni sorunlar ve sorular gündeme gelecektir. Dışişleri Bakanı Fidan’ın dış politikanın yönünü giderek NATO’ya doğru yönlendirmesi, Cumhurbaşkanı’nın belirlediği politikaları ve söylemlerini etkilemeye başladı. Ancak cumhurbaşkanı bunu diplomatik ilişki ve dengeleri hesaba katmadan yapıyor. Bu da uluslararası alanda bir kısım sorunlar oluşturuyor. Örneğin birkaç gün önce Zelenski ile yaptığı görüşmede, “Ukrayna’nın NATO’ya alınması gerektiği”ne dair yapmış olduğu açıklama hem ABD ve Avrupa Birliği’nde hem de Rusya’da şaşkınlık yarattı. Ukrayna’nın neo-faşist olarak bilinen 5 “Azov Taburu” komutanını Zelenski’ye teslim etmesi, Rusya cephesinde çok sert karşılık buldu. Çünkü yapılan anlaşma gereği bu kişilerin Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş bitene kadar Türkiye’de kalacakları belirtilmişti. Cumhurbaşkanı’nın NATO toplantısının öngününde böyle bir karar alması bir tesadüf değildir. Değişim hamlesinin bir bakıma “radikal” çıkışlarla tescil etmesi anlamına gelir. Rusya’da yapılan açıklamalar, Türkiye ile olan ve tamamen konjonktüre dayanan ilişkilerin çok daha fazla gerilme eğilimi içine girdiğini ve ciddi sonuçlar doğurabileceğini söyleyebiliriz.
Türkiye, Rusya ile ilişkilerin gerilmemesi için ne gibi tavizler verebilir?
Rusya ile oluşan ilişkilerin geleceği konusunda yeni krizlerin ortaya çıkacağına dair birçok verinin oluştuğunu söyleyebiliriz. Yakın dönemde Ankara’nın belki de istemediği tek şey Moskova ile ilişkilerin gerilmesi ve kırılmasıdır. Ancak süreç oraya doğru eviriliyor. Rusya ile bozulma eğilimi artan ilişkilerin telafisi için Türkiye’nin, Suriye’de Rusya’nın politikasına uygun bir adım atarak İdlib, Efrin ve El Bab’ı Şam’a teslim etmesi için süreç başlatabilir. Ankara’nın ekonomik politik ve askeri olarak bir bakıma Rusya’nın kıskacında olduğu dikkate alındığında Ankara en azından bir süre için Moskova’yı rahatlatması gerektiğini biliyor.
İsveç’in NATO üyeliğinin Kuzey ve Doğu Suriye’deki gelişmeleri etkiler mi?
NATO, Suriye’deki değişim ve dönüşüme paralel olarak Kuzey ve Doğu Suriye’nin özerk yapısını korunması konusunda hemfikirdir. Bu gerçeği gören Ankara, ABD ya da NATO ile bu sorunu SDG’nin tasfiye edilmesi talebiyle çözemeyeceğinin farkındadır.
Türkiye’nin temel meselesi sorunları esasen ABD ile olan ilişkilere bağlıdır, bunu bir başka yönü de ABD’nin Kuzey ve Doğu Suriye’de Suriye Demokratik Güçleri (QSD) ile kurduğu ve giderek kalıcılaşan askeri ve politik ilişkileridir. Her ne kadar Türkiye SDG’yi (QSD) “terör örgütü” kapsamında görse de hiçbir NATO üyesinin böyle yaklaşmadığını, tersine işbirliği yapılması gereken bir örgüt olarak gördüğünü biliyoruz. Bu nedenle SDG şartının masaya sürülmesi Ankara için bir kazanım olmaz, belki tersi bir durum olur. Çünkü NATO, Suriye’deki değişim ve dönüşüme paralel olarak Kuzey ve Doğu Suriye’nin özerk yapısını korunması konusunda hemfikirdir. Bu gerçeği gören Ankara, ABD ya da NATO ile bu sorunu SDG’nin tasfiye edilmesi talebiyle çözemeyeceğinin farkındadır. Önümüzdeki dönemde Dışişleri Bakanı Fidan’ın bu konuda bir kısım adımlar atarak yeni bir politik denge oluşturması kimseye sürpriz gelmemelidir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye’nin AB üyeliği şartına bağladı. Nasıl yorumluyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğini, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik koşuluna bağlaması özel olarak planlanmış bir stratejiye dayanmıyor. Böyle bir taleple NATO zirvesine gitmek, Türkiye’yi çok daha zora sokacaktır. Çünkü Avrupa Birliği’ne yönelik üyelik müzakerelerinin durmuş olması, Türkiye’nin protokole ilişkin bir kısım sorumluluklarını yerine getirmemesinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin altına imzasını attığı ve uzun yılları uyguladığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin kararlarını yerine getirmemesi, demokratikleşmeye ilişkin adımlarının atılmaması, Anti terör yasasındaki değişiklikleri yapmamış olmasını sıralayabiliriz. Benim anladığım temel nokta şu: Hakan Fidan ve İbrahim Kalın’ın Avrupa Birliği sürecinin başlatılması için Erdoğan’ı ikna ettikleri anlaşılıyor. Böyle bir açıklamayla mesajını vermiş oldu.
Bütün bu değerlendirmelerinizde Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacağı sonucu mu çıkar?
Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine karşı çıkmasının askeri ve politik gerekçeleri belirli bir yere kadar olacağı bütün NATO üye ülkelerinin bildiği bir durum. Türkiye, İsveç’in NATO üyeliğini onaylayacaktır. Türkiye’nin kendi çıkarlarına gelince İsveç’in NATO’ya üye edilmesini onaylamak için bir kısım kazançlar elde ederek özellikle iç kamuoyunda bir başarı hikâyesi yazmak istiyor. Kararın TBMM’de onaylanması için bir süreç işleyecektir. Sonunda bugünkü küresel ve bölgesel ilişkiler dikkate alındığından İsveç’in NATO’ya üyeliği kesinlik kazanacaktır.
Türkiye’nin bu süreçte nasıl bir kazanımı oldu?
Özellikle Ankara için son derece önemli olan F-16’ların modernizasyonunun önünün açılması sağlanabilir. Dış politikadaki fiili izolasyon ortadan kalkabilir. Ankara belirlenen kriterler konusunda adım atarsa Avrupa Birliği sürecinin yeniden başlayabileceğine dair NATO üyesi AB başkanları bir mesaj verebilirler.
MA / Fırat Can Arslan
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***