Türkiye’de bütçe açığının karşılanması için Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) ve harçlara getirilen yüksek zamlar sonrası vergi adaleti tartışması bir kez daha gündemde. Sıkça getirilen vergi afları, bazı sektörlere ve şirketlere uygulanan vergi istisnaları ve vergi kaçıran şirketlere rağmen bütçenin en büyük kalemini, vatandaşların gelirine bakılmaksızın harcamaları üzerinden eşit alınan dolaylı vergilerin oluşturması vergi adaleti tartışmalarını da beraberinde getiriyor.
Toplam vergi gelirleri içinde başı çeken ve seçimlerden önce indirim uygulanan KDV oranları yüzde 8 olan ürünlerde yüzde 10’a, yüzde 18 olan ürünlerde yüzde 20’ye yükseltildi. Akaryakıt üzerinden alınan ÖTV tutarı da litre başına 5 lira arttırılarak KDV’siyle birlikte pompa satış fiyatına gelen vergi zammı 6 lirayı buldu. Pasaport, vize, noter, tapu ve kadastro gibi harçların tarifesinde de yüzde 50 oranında artış yapıldı.
Uzmanlar iğneden ipliğe binlerce ürünün fiyatında artışa neden olacak vergi zamlarının adaletsizliği pekiştirdiği görüşünde.
“Dolaylı vergilerle geliri ne olursa olsun herkesten eşit şekilde vergi alınması adaletsizlik”
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Uluslararası Şeffaflık Örgütü Türkiye Kurucu Başkanı ve Transparency International Yönetim Kurulu Üyesi Oya Özarslan, devletin kurumlardan toplamakta yetersiz kaldığı vergilerin yükünü halka fatura ettiği görüşünde. Özarslan, “2022 yılında Türkiye’de toplanan vergi gelirlerinin yüzde 13,6’sı gelir vergisi, yüzde 19’u kurumlar vergisi, yüzde 3,2’siyse servet vergisi. Geriye kalan yaklaşık yüzde 65’lik kısım KDV, ÖTV, damga vergisi, harçlar gibi dolaylı vergilerden oluşuyor. Bu vergileri toplamak dolaysız vergilerden çok daha kolay, çünkü doğrudan tüketim üzerinden, ürünlerin satış bedeline yansıtılarak alınıyor. Burada büyük bir adaletsizlik söz konusu. Gelir ve sermayeden alınan dolaysız vergiler yeterince toplanamazken, dolaylı vergilerle geliri ne olursa olsun herkesten eşit şekilde vergi alınması adaletsizlik” dedi.
Özarslan, “Vergi yükünün gelire göre yani az kazanandan az, çok kazanandan çok alınabilmesi vergi adaletinin sağlanabilmesi için temel politika olmalı” diye konuştu.
Dolaylı vergilerin Türkiye ekonomisi için bağımlılık haline dönüştüğünü kaydeden Özarslan, “Örneğin 1999 depreminden sonra bir defalığına çıkarılan özel iletişim vergisi gibi dolaylı vergiler daha sonra sürekli hale getirildi” dedi.
Türkiye’deki dolaylı ve dolaysız vergilerin toplam vergi geliri içindeki oranının OECD ülkelerinin tam tersi olduğunu da dile getiren Özarslan, “Son vergi zamları Türkiye’de geçmişten beri devam eden vergi adaletsizliğini daha da pekiştirmiş durumda. Bu yıl büyük bir bütçe açığı verildi. Bu açıkta başta seçim finansmanı, oy kazanmak için çeşitli gruplara dağıtılan teşvik ve krediler, ayrıca yeni ekonomi yönetiminin de ifade ettiği gibi irrasyonel yanlış ekonomi politikaları etkili oldu. Şu andaysa vergi zamlarıyla bunun halka ödetilmesiyle karşı karşıyayız” dedi.
Vergi zammının gerekçesi 6 Şubat deprem felaketi
2023 yılı için belirlenen genel kurumlar vergisi oranı da yüzde 20’den yüzde 25’e yükseltilirken, bankalar ve diğer finansal kuruluşlar için ise yüzde 30’a çıkartıldı. Ayrıca Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) 2023 yılı için geçerli olmak üzere iki katına çıkarıldı. Söz konusu vergi artışlarına gerçekçe olarak, ”Deprem nedeniyle ortaya çıkan finansman ihtiyacının karşılanmasına katkı sağlanması” gösteriliyor.
Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) Strateji Geliştirme Dairesi eski başkanı ve yeminli mali müşavir Nazmi Karyağdı da 1999 Marmara Depremi’nde de benzer finansman ihtiyacı doğduğunu hatırlatarak, “Türkiye’nin 6 Şubat’ta yaşamış olduğu deprem felaketinin yarattığı maliyet, bu vergi zamlarının da en önemli nedeni. Diğer yandan EYT, kur korumalı mevduat, seçim harcamaları gibi artan sosyal harcamalarla da bütçe açısından ciddi bir gelir ihtiyacı ortaya çıkmış durumda” diye konuştu.
“Sistem 1980’den sonra tersine döndü”
Dolaylı vergilerin daha yüksek olduğu bir sistemin her zaman için adaletsiz olduğunu söyleyen Karyağdı, “Türkiye’de 1980’de yüzde 65-70 oranında gelir ve kurumlar vergisinin toplandığı bir vergi kompozisyonu söz konusuydu. Bugüne gelinen süreçteyse bu durum tam tersine döndü. Sadece bugünkü vergi artışlarıyla değil 80’li yıllardan bu yana getirilen uygulamalar çerçevesinde vergi adaleti zedelenmiş oldu” dedi.
KDV 1985 yılından beri yürürlükteyken, ilk kez 1990 yılında Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde çalışmalara başlanan ÖTV ise 2002’de hayata geçirildi.
Dolaylı vergilerin sistemde daha ağırlıklı hale gelmesinin nedenlerini anlatan Karyağdı, “Bunlarda yapılan düzenlemeler daha çabuk sonuç veriyor. Bir oran değişikliği yapıldığında hemen ertesi ay bunun neticesi alınabiliyor. Gelir ve kurum vergisindeyse genelde oran yılbaşında belirlenir, yıl içerisinde oran değişikliği nadir yapılır. Bu nedenle tahsil edilmesindeki kolaylık dolaylı vergileri daha üst noktaya taşıdı. Ama bu durum adil bir durum değil. Çünkü kişilerin tüketimleri çerçevesinde ödedikleri bu vergiler, geliri ne kadar artarsa artsın oransal olarak aynı kalıyor. Bilhassa düşük gelir grubuna bu oranların doğrudan uygulanması, gelirlerinin çok daha fazlasının vergiye gitmesi sonucunu doğuruyor. Vatandaşlar kazancı olsun olmasın o vergiyi ödemek zorunda bırakılıyor” diye konuştu.
“Vergi adaletinin sağlanması için yapılması gerekenlerden biri kayıt dışılık oranını azaltmak”
Uzmanlar devletin gelir veya kazanç üzerinden dolaysız vergileri tahsil etmekte zorlanmasınınsa, özellikle kayıt dışı ekonomiden kaynaklandığını söylüyor. VOA Türkçe’ye konuşan Karyağdı şirketlere tanınan vergi istisnalarına da mevzuatta düzenleme getirilmesi gerektiğine değinerek, “Yapılan hesaplamalara göre Türkiye’de kayıt dışı ekonomi seviyesi yüzde 30-35 civarında. Vergi adaletinin sağlanması için yapılması gerekenlerden biri kayıt dışılık oranını azaltmak. Kayda girmesi gerekirken istisnalar ve indirimlerle kayıt dışı bırakılan resmi kazançlar açısından yasal düzenlemeler ve kayıt dışı çalışılan alanlarda daha etkin denetimler yapılması gerekiyor. Bu yapılabilirse dolaylı vergilere ihtiyaç da azalacaktır” ifadelerini kullandı.
Transparency International Yönetim Kurulu Üyesi Özarslan da Türkiye’de özellikle seçim dönemlerinde gündeme gelen vergi aflarının, halkta vergisini ödememe alışkanlığına yol açtığını vurguladı. Özarslan, “Dünyada genel bir kural vardır, cezaların ne kadar yüksek olduğu değil cezaların ne kadar kesin olarak uygulanıp uygulanmadığı esastır. Cezalar ne kadar yüksek olursa olsun vergi aflarıyla etkisiz hale geliyorsa, bu bir süre sonra halkta sürekli vergi ödemeyip af beklentisi oluşturuyor. Vergi afları da Türkiye’de özellikle siyasi hedeflerle ve seçim yatırımlarıyla ekonomide bağımlılığa dönüştü. Vergisini ödemeyenlerin faturası şu anda olduğu gibi bütün halka katmerli şekilde çıkıyor” şeklinde konuştu.
Vergi adaletsizliğinin ekonomik ve sosyal politikalarla da yakından ilgili olduğunu söyleyen Özarslan, Türkiye’de mücevherat, yat, kotra gibi lüks ürünlerde ÖTV olmamasını da eleştirdi: “Türkiye’deki toplumsal kesimlerin en büyük sorunu artık beslenme ve barınma sorunudur. Eğer toplumun büyük kısmını oluşturan dar gelirlileri dikkate alan bir ekonomi politikası olsaydı buradaki vergi oranlarının düşürüldüğünü görürdük. Ancak dar bir gruba yönelik gemisi olan zenginlerin kotra vergilerinin düşürülmesi ya da sıfırlanması gibi uygulamalarla karşılaşıyoruz.”