“Türkiye’deki yabancılar” dosyamıza devam ediyoruz. İlk dört bölümde, ‘Suriyeliler kim, neden buradalar ve ne zaman gidecekler?’, ‘Türkiye’de yaşayan ve seks işçiliği yapan Suriyeli Kadınlar’, ‘Ankara’nın gettolaşmış Suriyeli mahallesi: “Küçük Halep” ve ‘İstanbul’un gettolaşmış Suriyeli mahalleleri: Türk nüfus bu bölgeleri terk etti’ konularını işlemiştik.
Bu bölümde ise Suriyelilerin yoğunlukta yaşadığı İstanbul’un Sultanbeyli İlçesine bağlı Mehmet Akif Mahallesi’nde bir gün geçirdim. Burası belki de İstanbul’un en yoğun Suriyeli nüfusuna sahip olduğu bir bölge. Bu bir gün içerisinde mahalle muhtarı, bir Türk, Suriyeli esnaflar ve mülteci çocukların okuduğu bir okuldaki görevlilerle uzunca sohbet ettim. Burada hayatın Suriyeliler için nasıl aktığını öğrenmeye çalışırken, bir yanda da Türklerin neler hissettiğini anlamaya çalıştım.
İlk olarak mahalleye giden otobüsten indikten sonra Suriyeli olduklarını giyinişlerinden anladığım insanları gördüm ve biraz takip ettim. Etraftaki işyeri tabelalarına baktım ancak hepsi Türkçe’ydi. Bir an bile olsa otobüsle yanlış yere mi geldim diye düşündüm. Sonradan öğrendim ki yeni yönetmelikle birlikte bütün Arapça tabelalar sökülmüş.
Yürüdükçe bu sıcak yaz günlerinden dolayı kimsenin dışarıda olmadığını düşündüm. Ardından Suriyelilerin çalıştığı bir dönerciye yemek yemek için oturdum.
Masaların çoğu boştu. Suriyeli çalışanlardan birine işlerinin ve ekonomik durumlarının nasıl olduğunu sorarak sohbete başladım.
Havaların sıcak olmasından dolayı kimsenin dışarıda olmadığı söylediğimde, Halep’ten gelen ve bu dönercide kasa görevlisi olan genç bir adam, ‘‘Dışarıya çıkan Suriyelileri polisler topluyor. Kimse dışarı çıkmıyor artık. Normalde bu cadde çok dolu olurdu. Bizim de işlerimiz epey zayıfladı. Bir sürü arkadaşımı polisler kimliksiz ya da işsiz olduğu için Suriye’ye gönderdi’’ diyor. Direkt Suriye’ye mi gönderildiklerini sorduğumda, evet cevabını alıyorum. ‘‘Hepsini sınırdan Suriye’ye gönderdiler’’ diyor. Kendi hikayesini sorduğumda, 35 yaşında, üç kız çocuğu olan ve 2014 yılında Suriye’de savaştan kaçıp Türkiye’ye geldiğini anlatıyor. Suriye’de üç arabası, iki dairesi varmış. Savaştan kaçıp çocuklarıyla birlikte buraya sığındığını ama karısını getiremediğini anlatıyor. Bunu anlatırken gözleri doluyor, kafasını bir sağa bir sola çeviriyor…
Sultanbeyli’de ırkçılık yaşayıp yaşamadıklarını soruyorum. ‘‘Çok az, bir elin parmağını geçmeyecek kadar’’ diyor. Ne zaman Suriye’ye döneceğini sorduğumda, ‘‘Savaş tamamen bitsin, hemen döneceğim. Burada vatandaşlığım var ama durmak istemiyorum. Emin olun hiçbir Suriyeli de durmak istemiyor. Benim orada işim vardı, arabam vardı. Ailem vardı. İş yerimde Türkler çalışıyordu. Orada patrondum. Şimdi burada işçiyim. Mutlaka döneceğim. Orası benim vatanım’’ cevabını alıyorum.
Dönerciden çıktığımda bir caddenin başında buluyorum kendimi. Ziya-ül Hak Caddesi. Sonradan öğreniyorum ki Suriyeliler buraya ‘‘Halep Caddesi’’ adını vermiş kendi aralarında. Birkaç dükkan sonrasında nargile malzemeleri satan bir yer görüyorum.
Dükkanın sahibi Ali, genç bir çocuk. Türkçesi fena değil. Ali, İdlib’ten gelmiş İstanbul’a. Ailesiyle birlikte göç etmişler on sene önce. Burada dükkan açmış, hem nargile malzemeleri satıyor, hem de kömür. Vatandaşlık alamamış ancak geçici koruma kimliği var. Tıpkı dönercideki Suriyeli çalışan gibi Ali de ilk olarak polislerin Suriyelileri bu aralar çok sık bir biçimde toplayarak sınır dışı etmelerinden şikayet ederek başlıyor söze. Sadece kimliksiz veya işsiz olanları değil, ikametgahı farklı yerde olan Suriyelilerin de gönderildiğini anlatıyor. Bu caddenin normal halinin çok kalabalık olduğunu vurguluyor o da. Korkudan kimsenin evden çıkamadığını söylüyor. Bu uygulamanın çok uzun sürmesi halinde Türkiye’de hiçbir Suriyelinin kalamayacağını ve bunun Türkiye ekonomisine olumsuz bir geri dönüş olacağını vurguluyor.
Ali, eğlenmek için ya da alışveriş için bile Sultanbeyli’den çıkmadığını söylüyor. Nedenini sorduğumda, Avrupa yakasında ırkçılığın daha yüksek olduğunu söylüyor. Burada hiçbir sorun yaşamadığını, Türklerle yaşamaktan mutlu olduğunu anlatıyor. ‘‘Bir sürü Türk müşterim var, arkadaşım var. Hepsiyle mutluyuz, aramızda hiçbir sorun yok. Sadece Türk ev sahipleri bize ev ya da dükkan kiralarken çok yüksek fiyat istiyor veya hiç ev vermiyor.’’
Ali ile konuşurken bilmediğim bir şey öğreniyorum: Suriyelilerin burada aldıkları arabaların plakasında mutlaka ‘M’ harfi yazarmış. Ali, “Bu plakayı görüp Suriyeli olduğumuzu anladıklarında dışarıda ırkçılık yapıyorlar” diyor.
Mahallenin muhtarlığına doğru yürüyorum. Binada, muhtarın temsilci ve bir PTT görevlisi var. Muhtar kalp krizi geçirmiş, bu yüzden ona vekalet eden bir kadın var. ‘‘Bu arada yaşayan Suriyeliler mutlu. Mahalleli ya da siz de onlarla yaşamaktan mutlu musunuz?’’ diye soruyorum. Aynı soruyu Suriyelilere sorduğumda aldığım kadar net bir cevap duymuyorum. Her iki kadın da Suriyelilerin çok kalabalık yaşamasından, evleri kötü kullanmalarından şikayetçi. Hatta bir kadın, ‘‘Bizden iyi durumları. Hiçbir sorunları yok’’ derken, diğer kadın araya girip ‘‘Ama ben işim gereği ev ev geziyorum kargo dağıtırken. Yaşadıkları yerleri görüyorum. Çok kötü yerlerde yaşıyorlar’’ diyor. Aralarında biraz münakaşa oluyor.
Diğer kadın bu mahallede bir evi olduğunu ve Suriyelilere asla kiraya vermeyeceğini anlatıyor. ‘‘Çok istediler ama vermedim’’ diyor. Nargile dükkanı sahibi Ali’nin şikayetçi olduğu konu birkaç saat içinde doğrulanmış oluyor benim için.
Muhtarın yerine temsilcisi olan kadın, ‘‘Suriyelilerin burada özel okulları var. Özel okullarda okutuyorlar çocuklarını’’ diyor, biraz sitem ederek.
Bahsettiği okulu merak ettim ve adresini alıp söyledikleri yere gidebilmek için epey bir yol yürüdüm. Okulun önünde biraz durdum. Suriyeli çocuklar okuldan çıkıyordu. Biraz daha bekledikten sonra içeri girip görevli biriyle görüşmek istediğimi söyledim.
Danışma bölümünde oturan genç bir erkek buranın özel okul olmadığını, Sultanbeyli Belediyesi’nin mülteci çocuklar için açtığı bir öğrenim merkezi olduğunu söylüyor. Yazın, hem yetişkinler hem de çocuklar için Türkçe dersleri verildiğini, hem Türk hem de Suriyeli öğrenciler için de ayrıca dersler olduğunu ve aslında bu merkezin bir çocuklar arasında kaynaştırma görevi gördüğünü anlatıyor.
‘‘Türk ve Suriyeli çocukların velileri de aynı derslere katılıyor. Birbirlerini tanımaları için iyi oluyor. Özellikle Suriyeli çocuklar okullarda dışlanıyor. Burada uyum ve kaynaşma dersleri veriyoruz. Bazen Türk öğrencilerin velileri çocuklarının Suriyeli çocuklarla aynı sınıfta olmak istemediklerini söylüyorlar. Onlarla konuşarak bu sorunları çözüyoruz.’’
Okulun yeterli olup olmadığını sorduğumda, olumsuz yanıt alıyorum. Çok fazla çocuk için kayıt başvurusu yapıldığını ancak yerlerinin bu kadar çok öğrenciye uygun olmadığını söylüyor görevli.
Okuldan çıkarken, mahalle muhtarlığındaki kadının zihninde belediyenin açtığı bir yerin neden ‘özel okul’ olarak kaldığını düşünüyorum. Okula yakın bir duvarda MHP yazısını görüyorum.
Gördüğüm kadarıyla bu mahallede Türkler için Suriyelilerin ‘misafirliği’ uzun sürmüş ve biraz da olsa bıktırmış. Suriyeliler için ise durum tam tersi: Türklerle yaşamaktan mutlular. Sosyal medyadaki ırkçı söylemleri burada, Mehmet Akif Mahallesinde duymadıklarını söylüyorlar…
Kaynak: Gerçek Gündem
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***