YORUM | ADEM YAVUZ ARSLAN
Güç sarhoşluğu böyle bir şey.
Etrafınızı yalakalar ve fırsatçılar sarmışsa, gerçeklerle ilgisi olmayan ‘paralel bir evrende’ yaşarsınız.
Herkes duymak istediklerinizi söyler, alkışlar eşliğinde coştukça coşarsınız. Nadiren de olsa biri rahatsız edici gerçekleri söylemeye kalkarsa başına gelmedik kalmaz.
Kendinizi gücünüzün zirvesinde; dokunulamaz-sorgulanamaz görürsünüz.
Bir zamanlar kamuoyunda 28 Şubat paşaları olarak bilinen dönemin kudretli generalleri de böyleydi.
Asar keser, siyasete-medyaya ayar verir küçük dağları yaratmış edasında dolaşırlardı.
Kendilerine o kadar çok güveniyorlardı ki,yaptıklarının suç olduğunu bildikleri halde itiraf etmekten çekinmeyip üstüne “28 Şubat bin yıl sürecek” derlerdi.
Fakat bırakın bin yılı on yıl bile olmadan postmodern darbeden eser kalmadı.
Bir dönem ağzının içine bakılan, önünde el pençe divan durulan paşalardan da eser yok. Bir kısmı ilerleyen yaşlarına rağmen yargıda hesap veriyor.
En önemlisi bugün o lanetli müdahaleyi ‘iyi’ hatırlayan neredeyse kimse yok.
Bayram değil, seyran değil neden 28 Şubat hatırlatması yaptığımı düşünebilirsiniz.
Hemen anlatayım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün Polis Meslek Yüksekokulları Mezuniyet Törenine katıldı.
Ekonomiden CHP içindeki çatışmalara kadar her alanda konuştu.
Konuşmasında bir ara 15 Temmuz’a değinip “7 yıl değil 70 yıl geçse de unutturmayacağız” dedi.
28 Şubat paşalarını hatırlatan bir tonda konuştu. Sonrasında diğer siyaset gündemlerine devam etti.
15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimi gibi çok önemli bir olayın üzerinden 7 yıl gibi kısa sayılabilecek bir zaman dilimi geçmişken gücünün zirvesindeki bir ismin “unutturmayacağız” vurgusu yapması aslında ‘savaşı’ zaten kaybettiğini gösterir.
Çünkü herkesin hayatına dokunmuş bir olayın, kendi olağan seyrinde alması gereken ivmeyi yakalayamadığı, aksine devlet gücüyle zorlama bir şekilde yelkenlerin şişirilmeye çalışıldığının itirafı sayılır.
Sosyolojik zeminin kaydığının delilidir.
Kaldı ki;
15 Temmuz gibi her yerinden şapır şapır dökülen bir komplo-kumpasın bütün sansür ve baskılara rağmen iki sıkımlık canı var.
Düşünün;
Erdoğan rejimi tüm mahkemeleri Saray’a bağladı. Yargılamalar göstermelik. Saray’ın hakimleri verilmiş kararların tiyatrosunu oynuyor. Maddi delilleri bile dikkate almıyorlar.
Kısacası zaten verilmiş olan kararları ‘basıp geçiyorlar’.
Medya hakeza.
Havuz medyası ve sözde muhalif özde yandaş olan ‘muhalifimsi’ medya da elinde. Kol kola, tekmili birden Saray’ın türküsünü söylüyorlar.
Yani kumpas mağdurlarının sesini duyan, duyuran yok.
Ona rağmen bir avuç sürgün gazeteci geride kalan 7 yılda rejimin resmi 15 Temmuz söylemlerini delik deşik etti. Kamuoyu tam olarak o lanetli günde ne olduğunu henüz kavrayamamış olsa bile en azından “eniştem aradı, eşim söyledi” yalanlarına itibar etmiyor.
Yıllardır hücrede tutulan, ailesi üzerinden ölümle tehdit edilen sanıklardan Gökhan Sönmezateş’in kısmi ifşaatları bile Saray’ı telaşlandırdı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı ve müstafi amiral Cihat Yaycı ‘Allah’ını seven defansa gelsin’ mantığında ekrana koştular.
Karşılarında gerçek gazeteciler olsa bırakın bu üç ismi, Hulusi Akar bile dağılıp bütün hikayeyi açık edecekti. Kendilerince kontrollü ve güvenli bir sahada olmalarına rağmen bir sürü açık verdiler.
Dediğim gibi; bir de bu isimlerin gerçek bir gazetecinin karşına çıktığını düşünün. İki soruda sırtları yerden kalkmaz.
Kısacası;
Erdoğan gücünün zirvesinde ve devleti tüm aygıtlarıyla birlikte elinde tutuyorken bile resmi 15 Temmuz söylemi ciddi mevzi kaybetti, yara aldı.
Bir de gücünün zayıfladığını, rejim elitleri arasında çatlaklar oluştuğunu ve dahası medyanın-yargının birazcık olsun özgür olabildiği bir ortamı düşünün.
Bugün kahramanlık hikayeleri yazanlar yarın ihanet söylemlerini dillendirecekler. ‘Kahramanlar’ başka türlü tanımlanacaklar. İhanetin ortakları kendilerini kurtarmak için itiraflara başlayacak.
Güç aldıkları koltukları altlarından gidince çok şey değişecek.
Bazıları için bu satırlar ‘fazla Polyannacı’ bir düşünce gibi gelebilir. Bugünün şartlarında fazla iyimser bulunabilir.
Ancak hatırlatayım;
Bu tespitim-iddiam yaşanmış Türkiye gerçeklerine dayanıyor. Ömrümüz varsa göreceğimiz de bu olacak;
28 Şubat bin yıl sürmedi, 15 Temmuz da 70 yıl sürmeyecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***