YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Muhafazakâr kesimin önde gelen ideologlarından Necip Fazıl’ın siyasi hayatı ilginç bir seyir göstermiştir. İlk döneminde CHP ile temas halinde olan Necip Fazıl, bu partiden milletvekili bile olmak istemiş, çok partili dönemde ise DP ve lideri Menderes’i destekleyerek örtülü ödenekten para da almıştır.
27 Mayıs sonrası dönemde AP ve onun “mason” lideri Demirel’e mesafeli davranmış ve sonrasında da Millî Görüş partilerine destek vermiştir. Hayatının son yıllarında ise bu kez de AP ve MHP’ye yakın bir siyaset izlediği görülmektedir.
CHP DÖNEMİ
Necip Fazıl, babası Maraş’lı annesi Girit kökenli bir ailenin çocuğu olarak İstanbul’da Çemberlitaş’ta bir konakta dünyaya gelmiştir. Babası Fazıl Bey hukukçuydu.
Necip Fazıl kesintili ve düzensiz bir öğrenim hayatı geçirdi. Onun okuduğu okullar arasında Gedikpaşa’da bir Fransız ve sonrasında Amerikan mektebi, Büyük Reşit Paşa Numune ve Vaniköy Rehber-i İttihat mektepleri vardı. Heybeliada Numune Mektebi’ni bitirdikten sonra da Heybeliada Bahriye Mektebi’ne kaydoldu. Ancak beş yıl okuduğu bu okuldan diploma alamadan ayrıldı.
Sonrasında İstanbul Darülfünunu felsefe bölümüne kaydolsa da kazandığı devlet bursu ile Sorbonne Üniversitesi’ne felsefe okumaya gitti. Burada da düzenli bir öğrenci olamadı ve Paris’te bohem bir hayat yaşadı. Sonrasında eğitim hayatını aksattığından Türkiye’ye geri çağrıldı.
Necip Fazıl, Paris’ten döndüğü yıl olan 1925’te ilk şiir kitabını yayınladı. 1922’den itibaren ilk şiirlerini Yakup Kadri’nin idaresindeki Yeni Mecmua’da yayınlamış olan Necip Fazıl, Ahmet Kutsi Tecer ve Ahmet Hamdi Tanpınar’la üniversiteden dost olup Peyami Safa ile de iyi dosttu.
“Şair” Necip Fazıl bir taraftan sanat dünyasına adım atarken diğer taraftan geçimini Hollanda Bankası, Osmanlı Bankası ve sonrasında da İş Bankası’nda çalışarak sağlamaktaydı. Bu dönem onun “bohem hayatının ön planda olduğu yıllardı”.
1928’de yayınladığı Kaldırımlar şiiri ve aynı adlı kitabıyla büyük bir şöhret elde etti. O artık “Kaldırımlar Şairi” olarak Yakup Kadri’den İsmail Habib’e Nurullah Ataç’tan Yaşar Nabi’ye birçok yazar ve şairin övgüyle bahsettiği bir edipti. Ayrıca Cumhuriyet gazetesinin Peyami Safa’nın yönetimindeki edebiyat sayfasında şiir ve yazıları yayınlanmaktaydı.
Necip Fazıl’ın memurluğuna rağmen bu yıllarda dergi çıkarma niyetinde olduğu anlaşılıyor. “Kaldırımlar Şairi” bu dönemde Celal Bayar’la yakın ilişkiler içindeydi. Bayar, İş Bankası Genel Müdürlüğü sonrasında 1935’te İktisat Vekili, İsmet İnönü’nün istifa ettirilmesinden sonra da Tek Parti rejiminin başbakanı olacaktır. Necip Fazıl’ın İş Bankası’ndaki müfettişliğinde Bayar’ın desteğini aldığı anlaşılmaktadır.
1936’da da ilk dergisi olan Ağaç’ı Bayar’ın desteğiyle çıkardı. “Ağaç”, bünyesinde çok çeşitli yazar ve şairlerin bulunduğu bir dergi olsa da dergi on altıncı sayıda kapanacaktır. Atatürk’ün ölümüyle İnönü cumhurbaşkanı seçilince Bayar da başbakanlıktan uzaklaştırıldı ve yerine Refik Saydam başbakanlığa getirildi. Necip Fazıl da bu sırada İş Bankası’ndan istifa etti.
O, bu dönemde Cumhuriyet başta olmak üzere çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı da yapmaktadır. Bir taraftan Şehir Tiyatrolarında piyesleri oynanmakta, Halkevlerinin bazı dergilerinde yazıları yer almaktaydı.
Necip Fazıl’ın kendi anlatımlarına göre CHP’den mebusluğu iki defa gündeme gelmiştir. İlkinde Son Telgraf gazetesinde yazı yazarken gazetenin sahibi Refik Saydam tarafından açık mebusluklardan birine aday yapıldığı bilgisi verilmiştir. 1947’de ise CHP genel sekreteri Memduh Şevket Esendal tarafından aday gösterilmek istense de bu gerçekleşmemiştir.
Kısakürek eserlerinde CHP’ye mebusluk için başvurduğunu belirtmese de Cumhuriyet Arşivleri’nde CHP Evrakı içinde “Maraş ili için mebusluk talebinde bulunanların müracaatları” başlıklı bir belgeye göre “Mebusluk Talebnamesi” doldurarak aday olduğu anlaşılmaktadır(BCA, 313-1279-1, 09.02.1943). Necip Fazıl o sırada yedek subay olarak Erzurum’da askerliğini yapmaktaydı.
Yine Son Telgraf’ta yazdığı çeşitli yazılarda İnönü’yü övmüş ve onu Türk inkılabını toplumla barıştıracak kişi olarak görmüştür. Ancak sonraki yıllarda “ihlassızlık ve samimiyetsizlik örneği” dediği İnönü’yü “komünistlere olan desteği ve Müslüman halka reva gördüğü muamele” nedeniyle çok ağır şekilde eleştirecektir.
Necip Fazıl’ın adını bugünlere kadar getiren, İslamcı hatta Türkçü kesim için zamanla bir sembole dönüşmesini sağlayan ise 1943’te çıkarmaya başladığı Büyük Doğu idi. O bu yıllarda “bohemlikten mistisizme geçerken” , “Kaldırımlar Şairi” yerine “Mistik Şair” ve “Büyük Doğucu” olmuş, siyasi yönü, mücadelesi ve polemikleri sanatından daha çok öne çıkmıştır.
Bu durum siyasi muhalefeti esas alan ve kalemini bazen çok ağır hakaretlere varan polemikler için kullandığı yazıları nedeniyle belli aralıklarla hapse girmesine neden olacaktır. O artık bir kesim tarafından sadece “Sabık Şair” olarak adlandırılacaktır.
NECİP FAZIL VE MENDERES
Necip Fazıl’ın ilk ümit bağladığı siyasetçi Celal Bayar olacaktır. Onunla yaptığı görüşmelerde istediği desteği alamayan Kısakürek, çok partili hayata geçilmesi sonrasında 1946-1950 arasında Demokrat Parti’yi de “muvazaa partisi” olarak görecektir.
Buna karşılık 1950 seçimleri sonrasında DP’nin çıkardığı genel af sonrasında ilk tahliye edilen kişinin Necip Fazıl olması ve bunun gazete sayfalarında boy göstermesi, DP’nin onun desteğini almak istemesiyle açıklanabilir. Necip Fazıl için de Bayar’ın cumhurbaşkanlığı sonrasında başbakanlığa ve parti liderliğine getirilen Adnan Menderes, yeni bir ümit ışığı olmuştur.
Ezanın Arapçaya çevrilmesi, yıllardır baskılara maruz kalan halkın tek parti devrine göre dinini rahatça yaşaması için oluşan ortam Necip Fazıl’ı da DP’ye ve özellikle Menderes’e yakınlaştırmıştır.
Bu yakınlığın önemli bir yansıması Kısakürek’in Büyük Doğu için Başbakanlığın örtülü ödeneğinden para almasıdır. Menderes, “küfrün mücessem şekli” dediği CHP ile hemen her sayısında polemiğe giren Kısakürek’in desteğini almış, Kısakürek de 1951’deki “kumarhane hadisesi” sonrasında “Büyük Doğu” için ideal bir finans kaynağı bulmuştur.
Necip Fazıl bu hadisenin DP içindeki bir grup tarafından tertiplendiğini iddia etse de sonradan Menderes’in “Tanzimattan beri beklenen ses” olduğunu yazacaktır. O, DP’den CHP devri iktidarıyla ciddi bir hesaplaşma beklemekte ve yeni bir anayasa teklif etmekteydi.
Menderes’le 1952’deki ilk görüşmesinde Büyük Doğu idealini anlatan Kısakürek, başbakandan destek sözü alıyor ve böylece dergi, Büyük Doğu adıyla “DP destekçisi” bir günlük gazeteye dönüşüyordu. Kısakürek’in Menderes’e yazdığı mektuplardan Büyük Doğu’nun bu dönemde günlük 20.000 basıldığı anlaşılmaktadır. DP’yi destekleyen Zafer’in 40.000, Son Havadis’in 30.000 tirajı olduğu düşünüldüğünde Necip Fazıl’ın DP’ye desteğinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Menderes’in birkaç kez yüz yüze görüştüğü Kısakürek’le ilişkileri daha çok DP içinde muhafazakâr kesimin temsilcisi olarak gözüken Tevfik İleri üzerinden yürüttüğü hatta onun vasıtasıyla para verdiği anlaşılıyor. Kısakürek, Menderes’i “bu vatanın şiddetle muhtaç olduğu… bir şahsiyet” olarak görmesine rağmen onu dergisinden uyarmaktan da çekinmemiştir.
Necip Fazıl, Menderes’i destekleyerek ne amaçlıyordu? Bu sorunun cevabını dergi sütunlarında görmek mümkündür. “Menderes’i partisi içindeki ve dışındaki düşmanlara karşı savunmak ve İslam davası adına DP’yi ele geçirmek”. O böylece Menderes vasıtasıyla DP’yi “bir fikir ve dava partisi” yapacaktı.
Kısakürek’in Menderes’e mektup yazarak DP’den Maraş milletvekili yapılmasını istediği de bilinmektedir. Ancak bu talebine hiçbir zaman olumlu bir cevap alamayacaktır.
Kısakürek, Menderes’i 12 Haziran 1959 tarihli Büyük Doğu’da “Dost Sesi” başlıklı bir yazıyla uyaracak, 11 Eylül’de de Tevfik İleri’ye hitaben “Vadenin Son Demi” başlıklı bir yazı kaleme alacaktır. Elbette asıl akıllarda kalan ise Necip Fazıl’ın bu yakınlığa ve derginin çıkmadığı zamanlarda bile aldığı paralara rağmen Menderes’e “Ya ol! Ya Öl” demesidir.
CHP iktidarında 8-9 ay hapiste kalan Necip Fazıl, DP döneminde ise 22 ay hapis yatmıştır. Ayrıca 27 Mayıs Darbesi sonrasında Menderes Yassıada’da “Örtülü Ödenek” davasından yargılanırken Kısakürek’e yaptığı yardımlardan da yargılanmıştır. DP iktidarı boyunca örtülü ödenekten 147.500 TL aldığı anlaşılan Necip Fazıl, Yassıada’da bu parayı “dini değerlerin yayılması için” aldığını söylemiştir. Nitekim o da aynı suçlamayla hapse girecektir.
Buna karşılık Menderes’in idamından üç yıl sonra “Zeybeğin Ölümü” şiirini kaleme almış ve duygularını dile getirmiştir.
Zeybeğimi birkaç kızan, vurdular
Çukurda üstüne taş doldurdular
Ya bir de kalkarsa diye kurdular
Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana
Allah deyip şöyle bir doğrulsana!
Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi?
Odası mühürlü girilemez mi?
Şu ters akan sular çevrilemez mi?
Ne güne dek böyle gider bu devran
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran! …
MİLLİ NİZAM’DAN AP ve MHP’YE
Kısakürek, DP’nin mirasçısı olarak ortaya çıkan AP’ye özellikle Süleyman Demirel’in “mason” olduğuna dair iddialar yüzünden mesafeli davranmıştır. Aslında o, AP’nin kurucu genel başkanı Ragıp Gümüşpala ile de görüşmüş fakat destek alamamıştır.
Demirel’in “mason olmadığına dair” belge göstermesi üzerine çok ağır ifadeler kullanan Kısakürek, Büyük Doğu’nun 27 Aralık 1967 tarihli sayısında “Demirel’in Kayıtlı Olduğu Mason Kütüğünün Aynen Fotokopisini Nazarlar Önüne Sereriz” başlığıyla masonluk belgesini bile yayınlamıştır.
Necip Fazıl aslında kurduğu Büyük Doğu Cemiyeti’ni bir siyasi partiye dönüştürme arzusundaydı. Ancak bunun için gerekli ortamı ve finans desteğini hiçbir zaman bulamadı. Bir “ütopya” olarak kaleme aldığı “Başyüceler Devleti” projesini de hiçbir zaman hayata geçiremedi. Ama o, “surda bir gedik açmış” ve muhafazakâr kesimin özellikle yeni yeni güçlenmeye başlayan Anadolu sermayesinin kendi siyasi partilerini kurmalarına zemin hazırlamıştı.
İlk İslamcı partiler denebilecek İslam Koruma Partisi ve “antisemitist” yayınlarıyla öne çıkan Cevat Rıfat Atilhan’ın kurduğu İslam Demokrasi Partisi hiçbir varlık gösterememişti. Zaten Necip Fazıl’ın “kitleyi kendisine bağlamakla” suçlayıp Büyük Doğu Cemiyeti’nden ihraç ettirdiği Atilhan’a destek vermesi de mümkün değildi.
Kısakürek, Millî Görüş’ün ilk partisi olan Milli Nizam Partisi ile başlangıçta iyi ilişkiler kurmuş ve açılış toplantılarında konuşmalar da yapmıştır. Hatta MNP’nin izlediği politikalarından dolayı kapatılacağı uyarısında bulunsa da dikkate alınmamıştır.
MNP sonrasında kurulan Milli Selamet Partisi ve onun lideri Necmettin Erbakan’a CHP ile kurulan koalisyon sonrası tavır koymuş ve “zıt hükümet kumaşlarına yama” olmakla suçlamıştır. Halbuki o, ilk Millî Görüş partilerini “Büyük Doğu idealinin temsilcileri” kabul etmekteydi.
Sonradan “Büyük Doğu’nun düşük çocukları” diyecek ve Erbakan için “Şerbakan” diyecek kadar hakarete varan çok ağır ifadeler kullanacaktır. Artık onun desteklediği parti, daha önce masonluğundan dolayı çok ağır tenkitlerde bulunduğu “CHP ile koalisyonu reddeden” Demirel’in AP’sidir. Nitekim o, daha önce “Amerika’nın demir eli” dediği Demirel’in partisinin “sosyalizm” yanlısı CHP’den bir puan fazla oy alması için gayret edilmesi gerektiğini belirtir.
Kısakürek’in ömrünün son yıllarında ise “komünizm karşıtlığının da etkisiyle” MHP’ye de yakınlaştığı görülmektedir. Hatta Alpaslan Türkeş’le iki defa görüşmüş ve ona da onaylatarak MHP’yi neden desteklediğini açıklamıştır. Bu durum onu ülkücülerin en çok okuduğu yazarlardan birisi yapacaktır. Bundan sonra onun amacı “ülkücü ve akıncıları” bir çatı altında toplamaktır. Bunun için de MTTB’yi bir çatı olarak düşünür.
Ayrıca ismini bizzat verdiği “Aydınlar Ocağı” ve kaleme aldığı eserleriyle 12 Eylül sonrasına temel olacak Türk-İslam Sentezi’ne fikir seviyesinde en büyük katkıyı yapmıştır.
Turgut Özal’ın da ANAP’ı kurarken Necip Fazıl’la görüştüğü belirtilmektedir. Kısakürek’in bu görüşmede önceki tecrübelerden hareketle “Turgut Bey, tankın paletleri gibi olmalısın. Hem hızlı yol almalı hem de araziye uymalısın” dediği aktarılmaktadır.
Sonuç olarak Kısakürek fikir adamlığı yanında siyasi aksiyon yönü çok güçlü bir kişiliktir. Onun hem CHP hem de DP döneminde milletvekili olmasını da “dava” amaçlı aksiyoner kimliğinde aramak doğru olacaktır. 1960-1980 arasında ise böyle bir talebi olup olmadığını bilmiyoruz. Sonuçta o, hiçbir zaman mebusluk hayaline kavuşamamıştır.
Necip Fazıl’ın diğer önemli yanı ise hiçbir siyasi lidere “kayıtsız şartsız” bağlanmaması olarak gösterilebilir. O sağın bütün liderleri ile teması olmasına rağmen Menderes başta olmak üzere Erbakan ve Demirel dahil bütün liderleri eleştirmekten çekinmemiştir.
O siyasilerde “İttihatçıların gözü karalığına sahip Büyük Doğucular” aradığından hemen her siyasetçiyle sonradan yolu ayrılmıştır.
Seçilmiş Kaynakça: O. E. Şahin, “Necip Fazıl Kısakürek’in Düşünce Ekseni ve Siyasi Aksiyonu”, CBÜ SBD, 2019, S. 17; Ö. F. Kırmıt, “Necip Fazıl Kısakürek’in Adnan Menderes İle Olan İlişkileri”, Mukaddime, 2021, S. 12; Y. Beyaz, Nesir Yazılarına Göre Necip Fazıl’ın Düşünce Dünyası, TÜ SBE Doktora Tezi, Edirne, 2012; Necip Fazıl Kitabı Sempozyum Tebliğleri, İstanbul, Zeytinburnu Belediyesi, 2015; M. Yürekli, “Necip Fazıl Kısakürek’in Siyasete Etkisi”, Necip Fazıl Sempozyumu, Konya, 2013; https://www.habername.com/haber-necip-fazildan-ozala-tarihi-nasihat-37943.htm (28.07.2023);
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/taha-akyol/necip-fazil-ve-turkes-27518667 (28.7.2023).
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***