Cengiz Anıl BÖLÜKBAŞ
ANKARA – Ankara Üniversitesi’nden görev yapan ve “Barış Bildirisi”ni imzalayan akademisyenlerin işlerine iade süreci 6 yılı aşkın süredir devam ediyor.
Türkiye genelinde 406 Barış Akademisyeni 2016-2018 yılları arasında çıkarılan KHK ile ihraç edildi, toplam 822 akademisyen hakim karşısına çıktı; sonuçlanan 204 davanın tümünde imzacı akademisyenler ceza aldı. Başvuruda bulunan 406 akademisyen hakkında 114 iade 139 ret kararı bulunuyor. İade edilenler arasında 45 kişi işe başlarken İstinaf Mahkemesi, 8 kişi için lehte karar verdi. 11 kişi için ise yürütmeyi durdurma kararı verdi. Açılan davalarda 22. İdare Mahkemesi’nde hiç karar açıklanmazken, 24. ve 25. İdare Mahkemelerinde ise iade kararı çıkmadı.
İstinaf Mahkemesi, KHK ile Ankara Üniversitesi’ndeki görevinden ihraç edilen “Barış Bildirisi” imzacı akademisyenlerden Ahmet Haşim Köse, Aysun Gezen, Banu Yılmaz, Irmak Özinanır, Funda Başaran, Funda Şenol, Nail Dertli, Nejla Kurul ve Sevgi Sezer’in iade kararları hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi.
Karar ile ilgili konuştuğumuz akademisyenler, herkes hakkında farklı kararlar verildiğini ve hukuka uygun bir süreç işletilmediğini belirtti. Hukukçu Dr. Kerem Altıparmak ise, amacın AİHM önündeki dosyayı ertelemek olduğunu söyledi.
‘MANTIKLI BİR ÖRÜNTÜ BULMAK MÜMKÜN DEĞİL’
Hakkında iade kararı verilip daha sonrasında yürütmeyi durdurma kararı verilen akademisyen Aysun Gezen, AYM’nin “Barış Akademisyenleri” hakkında verdiği karardan sonra işlerine dönmeleri gerektiğini belirtti.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından sadece akademisyenlerin değil birçok alanda emekçilerin işlerinden büyük bir hukuksuzlukla atıldığını gördüklerini ifade eden Gezen, “Bu süreç aslında bir emek rejimi inşasının süreciydi. Hepimiz için süreç çok farklı işletiliyor. Bölme, parçalama, yönetme stratejisi işletildiğini söylemek mümkün. Herkes hakkında farklı gerekçeler yaratmaya çalışılan bir süreç ilerletiliyor. Yüksek sayıda ret oranına karşın iade kararları verilen arkadaşlarımız ya işe başlatılmadı ya da yürütmeyi durdurma kararı verildi. Bunun nasıl yapıldığına ilişkin mantıklı bir örüntü bulmak mümkün değil. Bunun AİHM’e yapılan başvurulara yönelik bir strateji olduğunu düşünüyorum. Eleştiren, soran, toplum yararına çalışan insanları değil piyasacı bir anlayışla akademiyi metalaştırıp iktidar lehine seferber eden kişileri istiyorlar” dedi.
‘BU SORUN ANCAK POLİTİK OLARAK ÇÖZÜLEBİLİR’
Hakkında yürütmeyi durdurma kararı verilen bir diğer akademisyen Irmak Özinanır ise, KHK ile işten çıkarıldıkları andan itibaren hukuksuz bir süreç olduğunu dile getirdi.
Özinanır şöyle konuştu:
“Mahkemelerin neye göre karar verdiğini anlamak mümkün değil. Çoğu mahkeme ret kararı verdi. Bizim gibi bir grup insan için iade kararı çıktı ancak yürütmeyi durdurma kararı verildi. Burada da gerekçeler belli değil. Aynı istinaf mahkemesi bazı arkadaşlarımıza onama verirken benim de dahil olduğum birçok kişi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdi. 114 iade 139 ret kararı var. 45 kişi göreve başlamış. 8 kişi için lehte karar verilirken 11 kişi için yürütmeyi durdurma kararı verilmiş. Bir tür belirsiz süreç bizi bekliyor. Bunun politik yönünü görmek gerekiyor. Bizim ihraçlarımız başından beri politikti. Bu sorun da ancak politik olarak çözülebilir.”
‘HUKUKUN SİYASALLAŞMASI BUDUR’
Hakkında iade kararı verilen ancak göreve başlatılmayan akademisyen Mustafa Kemal Coşkun da, iktidarın amacının AİHM’e ‘biz bazılarını iade ediyoruz’ mesajı vermek olduğunu söyledi.
Davaların görüldüğü kimi yerel mahkemelerde sürekli ret kararı verilirken bazıların da ise iade kararı verildiğini aktaran Coşkun, şunları söyledi:
“Örneğin, 19., 21. ve 27. İdare Mahkemelerine ‘siz iade kararı verin’ demiş. 24. ve 25. İdare Mahkemesi’nde hiç iade kararı çıkmamış. İstinaf Mahkemesi’nde de 13 ile 15. mahkemeye ‘ret kararı verin’ denilmiş. 14. mahkemeye de arada iade kararı verilmesi tembihlenmiş. Yani tamamen şansa bağlı. Verilen kararların hukukla alakası yok. Bu kadar da farklı karar olmaz. Hukukun siyasal olarak kullanılması budur. Özgül ve farklı hiçbir şeye bakmıyorlar. Haklarında aynı karar verilen arkadaşlarımızın kararları kopyala yapıştır yapılmış. Bizim de örgütlü insanlar olarak iktidar hukuku nasıl siyasal olarak kullanıyorsa aynı şekilde kullanmamız gerek. Siyasi bir baskı oluşturmamız gerek.”
50 gündür işe başlatılmadığını dile getiren Coşkun, “Normalde karardan sonra 30 gün içerisinde başlatmaları gerekti. 7 Temmuz’da süre doldu. Üzerinden 20 gün geçti. Hala işe başlatılmadım. Suç duyurusunda bulunduğum savcı ‘siz bu kişiyi niye işe başlatmıyorsunuz?’ demiyor. Bunun yasal olarak bir cezası var. İşletilen süreç böyle bir süreç” dedi.
‘AİHM ÖNÜNDEKİ DOSYAYI ERTELEME DÜŞÜNCESİNDELER’
Hukukçu Dr. Kerem Altıparmak ilk olumlu kararlar çıktığından beri ihtiyatla yaklaşılması gerektiğini düşündüğünü aktararak, buradaki niyetin gerçekten hukuka aykırılığı kaldırmak olduğuna karar vermek için çok erken olduğu kanaatinde olduğunu söyledi.
Verilen yürütmeyi durdurma kararının da bu durumu teyit ettiğini belirten Altıparmak, “Bu Aynı durumda olan 400 kişi var. Bu kişilerin büyük bir kısmı ile ilgili 22. İdare Mahkemesi hiçbir karar vermedi. Bazı mahkemeler jet hızıyla reddetti. Bazı mahkemeler kabul etti. Hatta talep edenlere tazminat ödeyenler oldu. Bazılarını Bölge İdare Mahkemesini onadı. Bazılarının yürütmesini durdurdu. Bazılarında ise ‘bir daha Bölge İdare Mahkemesinden bilgi alacağım’ dedi. Bunların hepsini birleştirince, bu sureci ne kadar uzatırsak ve ikircikli durum bırakırsak AİHM önündeki dosyayı o kadar ertelemiş oluruz düşüncesinde oldukları çıkıyor. Bu yaklaşımı ‘Çalışan yargı var’ mesajı vermek olduğunu düşünüyorum” dedi.
‘BU KADAR FARKLI TUTUM HUKUKİ OLMAKTAN ÇIKTIĞINI GÖSTERİYOR’
Altıparmak başvuru yapan herkesin kabul edildiği ve hukuka aykırılığın açıkça tespit edilirse “öyleyse bunu neden yaptınız’ sorusunun geleceğini vurguladı. Bu durumdan dolayı askıda bırakma hali olduğunu dile getiren Altıparmak, şunları söyledi:
“Ara ara birilerinin yürütmesini durdurup diğerlerininkini onayıp bir kısmına karar dahi vermemenin başka bir açıklaması yok. Yürütmesi durdurulan öğretim görevlilerinin diğerlerinden farkının da ne olduğunu bilmiyoruz. Hukuk bu kadar muğlak, öngörülemez bir şey değil. Neye göre AYM kararına uyuyor neye göre uymuyor belli değil. 400 kişide bu kadar farklı tutumun olması makul ve mantıklı açıklaması olmaması durumun hukuki olmaktan çıkması olarak değerlendirilebilir.”
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***