YORUM | MAHMUT AKPINAR
Pek çok darbe, muhtıra üzerinden birkaç yıl geçtikten sonra bütün ayrıntılarıyla bilinir, konuşulur. Yedi yıl geçmesine rağmen 15 Temmuz fotoğrafı hala flu ve çelişkilerle dolu. Maalesef bu belirsizlik milyonlarca insanın hayatını karartmaya devam ediyor. Her gün masum insanlara operasyonlar yapılıyor, kamuoyuna “azılı teröristler” gibi sunuluyor. Kimse de: “Bu ne saçma iştir, onca yıl geçmiş, birincil aktörleri TBMM önüne ve yargı huzuruna çıkaramamışsınız, ama gariban insanları her gün tutukluyor, suçluyorsunuz!” diyemiyor. Zira 15 Temmuz’un karanlıkta kalması çok kesimin işine yarıyor. Puslu ortamdan nemalananlar hakikatin ortaya çıkmasını, asıl suçluların tespit edilmesini istemiyor.
15 Temmuz sonrası ortam karanlık işlerini sürdürmek isteyenler için harika imkanlar sunuyor. Türkiye 15 Temmuz’u müteakip suçlular, kanunsuzlar, kaçakçılar, mafya için cennet oldu. Ülkenin kendi kanunsuzları, namussuzları yetmiyormuş gibi dünyanın her yerinden yığınla mafya, suç örgütü karargahını İstanbul’a, Antalya’ya taşıdı. Suça bulaşanlar, illegal iş yapanlar 15 Temmuz’un aydınlatılmamasından pek memnunlar. Zira sis perdesi altında yasadışı, kirli işlerini problemsiz yürütüyorlar.
Normal şartlarda 15 Temmuz’la ilgili gerçeklerin aydınlatılmasını en çok isteyecek kesim, kendisine darbe yapıldığını iddia eden Erdoğan iktidarı olmalıydı. Hükümetlerine kastedenleri bulup cezalandırması, masumları ayırması beklenirdi. Ama 15 Temmuz’un bulanık kalmasını en çok Erdoğan istiyor. Zira üzerine kurduğu otoriter rejimin tartışılır hale gelmesini, meşruiyet kaynağının sorgulanmasını istemiyor. Rejim, yargılamalardaki ifadelerin kamuoyuna yansımasından, bazı raporların halka ulaşmasından çok rahatsız. Kendi söylemiyle çelişen tutanak, ifade ve yazıları tehdit görüyor. Bunlara kısa sürede yayın yasağı getiriyor, yayılmasını engelliyor. Erdoğan iktidarı resmi söylemle kamuoyunu domine etmeyi strateji olarak seçti. Bu nedenle Erdoğan TSK’yı kontrol edemeyen Akar’ı ve darbeyi eniştesinden öğrenmesine neden Fidan’ı ödüllendirdi. Halkın hikayeye inanması için muazzam propaganda yaptı. Alternatif söylemleri, delilleri baskıladı, görünmez kıldı. O gece öldürülen bazı kişilerin farklı vesilelerle öldüğü, ama hikayeye kuvvet versin diye 15 Temmuz şehitleri arasına katıldığını şimdilerde öğreniyoruz.
Sadece iktidar cenahı değil muhalefet cenahı da 15 Temmuz’un aydınlatılmasını, hakikatin ortaya çıkmasını istemiyor. Zira puslu ortamdan onlar da yararlanıyor. Yeri geldiğinde “15 Temmuz senaryodur!”, “Darbeyi biliyordu, kendi lehine kullandı” diyenler, milyonlarca insanın mağduriyetini yok sayıyor, rejim ağzıyla konuşuyor. Erdoğan’ın nefretine maruz kalmamak için çalıyı dolaşıp, 15 Temmuz’u kendi çıkarlarına uyan yönleriyle anlatıyorlar. Yaşlı insanların, hamile ve bebekli kadınların neden hapse atıldığını sorgulayamayan, soykırıma dönüşen kitlesel cezalandırmayı görmeyen muhalefete yıllarca boşuna umut bağladık. Muhalefet rejimin gizli ortağı gibi hareket etti. Onca şaibeye, çelişkiye rağmen Yenikapı’da Erdoğan’ın arkasında dizilip Tek Adam rejimine dolgu malzemesi olanlardan adalet, hakikat savaşçısı beklemek abesle iştigal. 15 Temmuz siyasi ve sosyal muhalefetin ikiyüzlülüğünü, çıkarcılığını, ilkesizliğini açık eden turnusol oldu.
Öte yandan bağımsız ve tarafsız bir medya kalmadığı, muhalif görünen medya dahi rukuda olduğu için 15 Temmuz resmi söylemiyle örtüşmeyen konular Türkiye’de gündem olamıyor. Yurt dışında ciddi araştırmalar, etkili yayınlar yapılıyor, lakin bunlar Türkiye kamuoyunu etkilemede yetersiz kalıyor. Erdoğan rejimi sosyal medya üst yönetimleriyle irtibat kurup YouTube, Twitter gibi platformları tehdit ediyor, muhalif görüşlerin görünür olmasını engelliyor. Türkiye içinde cesaret gösterip 15 Temmuz’u sorgulayanlar, yayın yapanlar kendisini hakim karşısında veya hapiste buluyor. Maalesef gazeteciler, aydınlar ve siyasetçiler 15 Temmuz’u esastan sorgulamıyor, mazlum insanların yaşadıklarını, zulümleri, gaspları, yıkılan hayatları görmek istemiyorlar.
Maalesef iç kamuoyunda 15 Temmuz’a etnik, dini, siyasi aidiyet gözlüğüyle bakılıyor. Cemaatler, tarikatlar, sosyal gruplar kitlelerine hakikatın tamamını anlatmak, tabloyu doğru aktarmak, insaf ve adaleti korumak yerine hakikatin işlerine gelmeyen yanlarını yok sayıyorlar. İktidardan dayak yememek için pragmatist davranıp resmi söylemi kabullenmiş görünüyorlar. Liderler, öncüler böyle iken, yoğun propagandaya maruz halkın tabloyu net görmesi, ancak özel araştırmalarla mümkün. Bunu yapabileceklerin çok sınırlı olduğu aşikar. Dolayısıyla halk şaibeli, puslu bulsa da 15 Temmuz’u Erdoğan’ın ürettiği hikaye üzerinden okuyor.
Ergenekoncu ulusalcı kesim 15 Temmuz’u Erdoğan’dan öte müdafa ediyor. Sorgulamalar artınca telaşlanıyor ve Cemaat üzerine yeni korku senaryoları üretiyor. Bunlar kullandıkları Kemalist kitleyi de manipüle ederek 15 Temmuz ne zaman irdelense, kamuoyunda mazlumlar lehine bir farkındalık olsa meydana atılıyor hattı müdafaa ile 15 Temmuz’u konsolide yarışına giriyorlar. Öyle ki Erdoğan’ın açtığı bankaya para yatırdığı için hapse atılan hamile, bebekli kadınların tahliyesinden bile panikliyor, linç kampanyaları başlatıyorlar. Tahliyeler olduğunda yargıçlar üzerinde baskı kuruyorlar.
Dış dünya açısından Erdoğan Rejiminin 15 Temmuz’la ilgili iddialarının alıcısı yok. Demokratik devletler resmi ilişkiler gereği Türkiye’nin resmi tezlerini alenen reddetmese de, inandırıcı bulmadılar. Hizmet insanlarını asla “terörist”, “darbeci” olarak görmediler. Aksine otoriter rejimlerin mağdurlarına verilen iltica hakkı verdi, bütün ihtiyaçlarını karşıladılar. AKP Türkiyesi’nin İnterpol üzerinden iptal ettirdiği pasaportları bile geçerli kabul ettiler. 15 Temmuz iddialarına Rusya ve Çin gibi demokratik olmayan ülkelerde dahi itibar edilmedi. Ancak bu güçler Erdoğan rejimini yanlarında tutup Türkiye’yi batı bloğundan koparabilmek için inanmış görünüyorlar. Erdoğan’la akçalı ve kirli ilişkisi olan veya Türkiye’nin tehdidine açık küçük ülkeler dışında hiçbir devlet Hizmet mensuplarına “terörist, darbeci” muamelesi yapmadı. Batıda ve doğuda STK’lar, barolar, medya… Hizmet insanlarına yapılan kitlesel kıyıma karşı duyarlı, bunun zulüm olduğunu ifade ediyorlar. Ancak resmen devleti temsil ettiği için devletler Erdoğan’la ilişikileri bozmak istemiyorlar.
Bu konuda kitlesel kıyıma maruz kalan Hizmet Hareketi’nin de yeterli çaba gösterdiği ve hakikatin tamamının ortaya çıkması için gayret gösterdiğini söyleyemeyiz. Gazetecilerin yaptığı, cesaret gösterip konuşan askerlerin, bürokratların çabaları çok değerli ve gerekli. Ama sonuç itibariyle gerçeklerin aydınlatılmasını en fazla istemesi gereken Cemaat’in üzerinde bu konuda bir durağanlık var. Cemaatten bazı insanların 15 Temmuz’a malzeme yapıldığı, cinayet mahalline monte edildiği açık. Belki izah edilemeyecek bazı noktalar tabanda sorgulamaları artırır diye çekiniliyor, hakikatin tamamının üzerine gidilemiyor. Ancak süreç uzadıkça Hizmet insanları daha fazla zarar görüyor. İktidar ve paydaşları mazlumlar üzerinde tepinmeye devam ediyor. Hizmet bütün kesimlerden öte ve canhıraş şekilde, her imkanı kullanıp gerçekleri açığa çıkarmak ve dünyaya duyurmak zorunda. Resmi netleştirecek bilgisi, şahitliği olanlar konuşmalılar. Küçük bedelleri göze alamayıp, ihmali/kastı olanları yok saymak, genel ve kitlesel faturaların ödenmesini zımnen kabul olarak anlaşılıyor. Bu nedenle atılı suçları, ithamları reddetmek güçlü yankı bulmuyor.
Gelinen noktada herkes 15 Temmuz’da çok ciddi boşlukların, tutarsızlıkların olduğunu biliyor. Her yıl senaryo daha bir çöküyor. Ama her mahalle olaya işine gelen açıdan bakıyor. Kimse hukukun, adaletin peşinde değil. Az sayıda namuslu insan hariç herkes politik ve çıkarcı davranıyor. Dolayısıyla bu mahallecilik Erdoğan’ın işine geliyor. Bazı mahallelerin küçük taleplerini karşılayarak, kaygılarını gözeterek 15 Temmuz tezini sürdürüyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***