YORUM | HASAN CÜCÜK
Uzun sayılacak bir aradan sonra ilk kez Türkiye maçına gitmeye karar verdim. Bu kararda elbette oğlumun etkisi vardı. En son Sivasspor ve Trabzonspor, FC Kopenhag’a rakip olduklarında birlikte maça gitmiştik. Her iki maçı da FC Kopenhag kazanmıştı. Oğlumun hatırına yıllar sonra taraftar arasında maç izlemiştim. Yeniden yola düşüp bu kez Letonya – Türkiye maçı için Riga’ya geldik. Maksat maç olsa da benim için önemli olan eskimez dostları görmekti.
İlginç bir tevafuk, Riga’ya en son yine gazetem Zaman’ın görevlendirmesiyle bir milli maç için gelmiştim. 13 Ekim 2014’te oynanan Euro 2016 grup eleme maçıydı. 17/25 Aralık yolsuzluk operasyonları olmuş, AKP’nin Türkiye’nin rotasını yavaştan değiştirmeye başladığı günlerdi. Henüz ‘vebalı’ görülmüyorduk. Riga’daki maç 1-1 bitmiş, Letonya’yı yine yenememiştik. Türkiye’den maç için çok sayıda basın mensubu gelmişti. Dönemin teknik direktörü Fatih Terim’in maçtan bir gün önceki basın toplantısında 20’ye yakın gazeteci vardı. Türkiye’de basının henüz ölmediği günlerdi.
Bu kez Riga’ya gelirken, kafamda ‘Acaba Türkiye’den kimler gelecek? Tanıdık birilerini görür müyüm? Gördüğümde tepkileri nasıl olur?’ soruları vardı. Köprünün altından nice sular geçmişti. Artık vebalıdan öte muamele görüyorduk. Selam vermek bile cesaret istiyordu. Kısa bir araştırmadan sonra Türkiye’den tanıdık kimsenin gelmediğini öğrendim. Daha acısı gelen gazeteci sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Artık statta maç seyredip, yorum yazmak Türk basınının literatüründen kalkalı meğer yıllar olmuş. Stat yerine ekrandan maçı seyredip, anlı şanlı isimler yorum döktürür olmuş. Aslında bu yeni bir durum değil ama en azından bazı isimler stat heyecanını yaşamak için maçlara gidiyordu. Gazete tirajlarının dibe vurmasıyla yurt dışı maçlarına yazar ve muhabir göndermek lüks olmuş.
Maçın oynanacağı sabah geldiğimiz Riga’da öğleden sonra kısa bir şehir turu yaptığımızda az sayıda üzerinde Türkiye forması olan taraftar gördük. Letonya genelindeki Türk sayısı zaten birkaç bini bulmuyor. Üzerimizdeki Türkiye formasından dolayı sokakta karşılaştığımız taraftarla doğal bir selamlaşma gerçekleşti.
Maçın oynandığı Skonto Stadı oldukça ilginç. Bir kalenin arkasında tribün bulunmuyor, diğerinde ise yarım tribün var. Tribünlerin neredeyse tamamı dolduğu maçın seyirci sayısı 6285 olarak açıklandı. Tribünde Letonyalıların arasında oturacaktık. Oğlumun ısrarıyla Türkler için ayrılan bölüme geçtik. Sağ olsun görevliler sıkıntı çıkarmadı. Milli ve kulüp formalarını giymiş yüz civarında bir topluluk vardı. Klasik bir Avrupalı Türk profili vardı. Neden mi klasik? Tezahürat yapmada senkronize olamıyorlar. Taraftarı yönlendirecek amigo yoktu. Her kafadan bir ses hali vardı. Tribünlerin olmazsa olmazı her taraftarın bir teknik direktör olmasıdır! Oyuncuya bağırıp taktik vermek kadar, doğru yanlış her kararda hakeme selam göndermek, rakip takımı sürekli ıslıklamak… 90 dakika boyunca devam etti.
Gelelim biraz da maça. Koltuğu tehlikede olan Stefan Kuntz için Letonya’da olası bir kaza görevinin sonu demekti. Ermenistan’ı yenip, Hırvatlara sahamızda yenilmiştik. Euro 2024 yolunda grupta asıl rakiplerimiz Hırvatistan ve Galler’di. Olası bir Letonya kazasının telafisi mümkün değildi. Ancak bir de madalyonun diğer yüzü vardı. Letonya ile yaptığımız maçlarda yüzümüz sadece bir kez güldü. Kendi sahamızda hiç yenemedik. Tek galibiyeti ilginçtir deplasmanda Kuntz yönetiminde aldık.
Maçta üstün gözüken Türkiye idi. İlk devre Abdulkerim’le öne geçip, soyunma odasına üstün gittik. Golü atan Abdulkerim rakibini kaçırdığı bir pozisyonda kalemizde ciddi tehlikenin yaşanmasına yol açan isimdi. Attığı golle hatasını telafi etti. İkinci yarının hemen başında Orkun’un kaptırdığı topta Gutkovskis’in ortasında Emsis topu ağlarla buluşturdu. Yediğimiz golde hatası olan Orkun, Cengiz Ünder’e yaptığı asistle hatasını telafi etti. Beraberlik golüne erken cevap verip öne geçmek önemliydi. Zira dakikalar ilerledikçe stres artacaktı. Letonya ikinci devre kanatlardan yapılan ortalarda çok sayıda gol pozisyonu buldu. Defans oyuncularımız adam paylaşımında maalesef çok kötüydü. Nitekim maçın uzatma dakikalarında yine ceza alanımıza gelen top ağlarla buluştu. Kötü senaryolardan biri gerçekleşmek üzereyken golden bir dakika sonra İrfan Can skoru 3-2’ye taşıyıp, Kuntz’un kabusunu yok etti. Özellikle son bölümde Letonya 10 kişi oynamasına karşılık ciddi pozisyonlar buldu. Sezon sonu yorgunluğu gözle görülüyordu.
Letonya’yı tarihimizde ikinci kez yine Kuntz’la yenmeyi başardık. Bu futbol ilerisi için umut verir mi? Buna gönül rahatlığıyla evet demek mümkün değil. Türkiye’nin bir türlü çözemediği santrafor sorunu devam ediyor. Defans hattı kaliteye rağmen basit hatalara devam ediyor. Kuntz’la bu dertlerin çözülmesi ise çok zor.
Yıllar sonra bir milli maçı statta seyrettim. Basın tribünü yerine taraftarların arasındaydı. Üzerimde milli forma, boynumda 2014 yılından kalma üzerinde adımın yazılı olduğu atkı vardı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***