Esra ÇİFTÇİ
Artı Gerçek – Seçim sonrası ortaya çıkan tablo, sendikal hareket içinde de tartışılıyor. Özellikle emekçilerin alım gücünün düştüğü, yoksullaşmanın ötesinde açlığa mahkûm edildiği bir dönemde ekonomik krizin faturası işçilere, emekçilere kesiliyor. Sendikaların yeni dönemde nasıl bir yol ve mücadele içinde olacağı merak konusu.
KESK Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, TÜMTİS Genel Başkanı Kenan Öztürk, Dev Yapı-İş Sendikası Genel Başkanı Özgür Karabulut, Gıda İş Genel Başkanı Seyit Aslan Artı Gerçek’e konuştu.
‘TOPLUMDA ÖNEMLİ ORANDA KUTUPLAŞMA VE YARILMA ORTAYA ÇIKTI’
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, seçimlerin adil ve eşitlikçi bir ortamda olmadığını ve kutuplaştırıcı ve milliyetçi söylemlerin etkisiyle toplumda önemli oranda bir kutuplaşma ve yarılmanın ortaya çıktığının altını çiziyor:
“Son 50 yılla karşılaştırdığımızda en sağcı, en milliyetçi, en gerici bir parlamento ile karşı karşıyayız. Doğal olarak mevcut parlamentonun yapısal sınırları ile değerlendirdiğimizde emekçiler, toplumsal muhalif kesimler açısından önümüzdeki dönemin daha zorlu geçeceği gözüküyor. Zaten otoriter bir ortamda bir seçim sürecine girdik. Bu da toplumsal muhalif kesimler üzerindeki baskının daha da fazla olacağı anlamına geliyor.”
‘ETKİLİ BİR MÜCADELEYE İHTİYAÇ VAR’
Emek mücadelesinin bundan sonra nasıl bir yol izlemesi gerektiğini sorduğumuz Bozgeyik, uzun süreden beri Türkiye’de emekçiler açısından ortaya çıkan tablonun zaten pek de iç açıcı olmadığını ama her şeye rağmen etkili bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu önemle vurguluyor:
“Hem seçim sürecinde hem sonrasında yapılan özellikle siyasi partilerin halktan koptuğu, üstten, merkezi politikalar belirlediği yönünde eleştiriler var. Aynı eleştirileri sendikalar açısından, emek meslek örgütleri açısından da ifade edebiliriz.
Önümüzdeki dönem daha fazla işyerlerinde emekçilerle yan yana gelerek var olan ekonomik, demokratik sorunları daha yoğunluklu tartışma, özellikle bu tartışmaları gündem yapma ve bunun üzerinden de kolektif bir iradeyle bir mücadele programı oluşturma noktasında sendikalara ve emek örgütlerine çok fazla görev ve sorumluluk düşüyor. Doğal olarak da ayrımsız tüm işçilere emekçilere ulaşarak yeniden hem sendikal hareketin güçlendirilmesi hem mücadele programının yeniden güncellenmesi ve yeniden iş yerlerinde, sokaklarda taleplerin güçlü bir şekilde ifade edilebilmesi açısından yoğun bir hazırlığa ihtiyaç olduğunu söyleyebilirim.”
‘İŞÇİLER BÖYLE BİR SONUÇ BEKLEMİYORDU’
Birleşik Metal İşçileri Sendikaları Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, seçim sonrası çıkan sonucun işçilerin beklediği bir sonuç olmadığını söylüyor.
Serdaroğlu bunun nedenini de 21 yıllık AKP iktidarı döneminde ve son beş yıllık başkanlık sisteminde işçilerin olağanüstü kayıpları olduğunu, bunun sonucu olarak yoksul kesimin tavrının da daha farklı olacağını düşündüklerini ifade ediyor:
“Maalesef ki Türkiye çiçek, böcek, baharla yönlendirilemiyor. Bundan sonraki süreçte işçiler ve emekçiler açısından daha kötü bir sürecin yaşanacağı ihtimalini dikkate almak gerekiyor. Sendikal hareketin, sınıf hareketinin eksiklerini tespit etmesi gerekiyor, yeni bir mücadele stratejisini ortaya koymamız gerekiyor. İşçilerin örgütlenme konusunda yaşadıkları, mahkeme süreçleri, işten atılmalar, işverenlerin her türlü mobingine maruz kalmaları ve birçok sorun Türkiye’de sendikalaşmayı engeller pozisyonda. Bu zor dönemin karşısında sendikal hareketin bir tutum belirlemesi gerekiyor”
‘REJİM DAHA DA SERTLEŞECEK’
Yeni dönemde, rejimin daha da sertleşeceğini, bu durumun da işçilerin çok daha fazla baskıya maruz kalacağı anlamına geleceğini söyleyen Serdaroğlu, yapılması gerekenin örgütlülük olduğunu vurguluyor:
“Bir dayanışma içerisine girmenin koşullarını yaratmak gerekiyor. Bakış açısı, perspektifi sınıfsal çerçeve içerisinde olan sendikalarla mücadeleyi yeniden başlatmak gerekiyor. Hükümet ekonomik olarak sıkışmış durumda, nereden ne kapatabiliriz hesabını yapıyor. Tek çözüm ortak mücadele. İyi tespitler yapıp, hiç değilse yapılan yanlışların hesabını soramıyor olsak da toplumsal muhalefet alanını genişleterek bir sonraki süreç içerisinde daha iyi sonuçlar alacak çalışmalar yapmak gerekiyor.”
‘İŞÇİLER ANAYASAL HAK OLAN SENDİKA HAKKINI KULLANAMIYORLAR’
Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) Genel Başkanı Kenan Öztürk de işçi sınıfının çok yoğun sorunları olduğunu, başta da örgütlenme özgürlüğü önünde engeller olduğunu vurguluyor.
Sendikalaşma oranının yüzde 10 olduğunu söyleyen Öztürk, işçilerin anayasal hak olan sendika hakkını kullanamadıklarının altını çiziyor:
“Sendikaya üye olduğu için her yıl binlerce işçi sokağa atılıyor, binlerce işçi işini kaybediyor. Son 20 yılda 195 bin işçinin grev hakkı yasaklandı. İşçi sınıfının haklı mücadelesinde en temel insan hakkı olan grev hakkı, bu iktidar döneminde işlemez hale getirildi. Yine gösteri, miting yasakları gibi birçok engel var. Bir başka sorunda mülteci işçilerin kölelik koşullarında, ucuz iş gücü olarak çalıştırılması da bilinçli bir politika. Her dönem bakanlar açıklamalar yapıyor, “Mülteciler giderse ekonomimiz batar” sanayi odaları açıklama yapıyor, “Mültecilere ihtiyacımız var.” Çünkü mültecilerin sigortaları yok, sendika hakları yok, çok kötü koşullarda çalışıyorlar. Diğer işçiler hak arayınca, zam isteyince, ‘Senin yerine 2 tane Suriyeli, Afganlı çalıştırırım’ cevabını alıyorlar.”
‘KONFEDERASYON AYRIMI YAPMADAN MÜCADELE’
Kenan Öztürk, sendikal hareketin yaşanan anti demokratik uygulamalara karşı çaresiz ve çözümsüz olmadığını söylüyor. Öztürk, önümüzdeki dönemde emek örgütlerinin, sendikaların konfederasyon ayrımı yapmadan daha dayanışmacı, daha mücadeleci yaklaşması gerektiğini belirtiyor:
“İktidar, işlevi olmayan, sokakta olmayan, eylemde olmayan sendikalar istiyor. Buradan baktığımızda işçi sınıfını zor bir dönem bekliyor. Saldırılar daha da yoğunlaşacak, ekonomik kriz işçilerin üzerine yıkılacak. Elbet memlekette mükemmel bir demokrasi yoktu ama özellikle bu iktidar döneminde çok daha fazla anti demokratik uygulamalar arttı. Mücadeleci bir yaklaşımla bu anlayışı püskürtmenin mümkün olduğunu düşünüyorum.”
‘DEVLETİN KASASI TAM TAKIR’
Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut da diğer sendikacılar gibi emekçiler açısından zorlu bir sürecin olacağını söylüyor.
Devletin seçimi kazanmak için tüm kredilerini kullandığını, yarım yamalak da olsa tüm kartlarını ileri sürdüğünü ama devlet kasasının tam takır olduğunun da altını çiziyor. İktidarın bundan sonraki süreçte, krizin faturasını işçilere, emekçilere yıkacağını söyleyen Karabulut, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışacaklarını belirtiyor:
“Emekçilerin büyük bir çoğunluğu örgütsüz durumda, sendikalı işçilerin sayısı yüzde sekize tekabül ediyor. İşçilerin çok küçük bir kısmı toplu sözleşmeyle güvence altına alınmış durumda. Biz sendikalara düşen görev savunmadan çıkıp hamle yapıp atak pozisyonuna geçmemiz gerek. 12 Eylül’le birlikte sendikalar hep geri çekildi. Elimizdekini kaybetmeyelim diye çok fazla taviz verdi, bunun da bize bir kazanımı olmadı, aksine hep kaybettirdi. Devlet boş olan kasasını doldurmak için işçilerin, emekçilerin kazanılmış haklarından keserek doldurmaya çalışacak. Bunun da önüne geçmenin yolu örgütlülüğü büyütmekten, mücadeleyi büyütmekten geçiyor.”
‘SENDİKAL BÜROKRASİ ORTAK MÜCADELENİN ÖNÜNÜ TIKIYOR’
Gıda İş Genel Başkanı Seyit Aslan da işçileri ve emekçileri zorlu bir sürecin beklediğini söylemek için kahin olmaya gerek olmadığını söylüyor.
İşçiler ve emekçilerin yoksulluk sınırına bile yaklaşamadıklarını söyleyen Aslan, yoksulluk sınırının asgari ücretin neredeyse dört katına denk geldiğinin altını çiziyor. TÜİK’in her meseleyi gizlediğini ve gerçeği örttüğü gibi işsizliği de gizlediğini söyleyen Aslan sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bütün bunlar bize şunu söylüyor, işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşama koşulları ağırlaşarak devam edecek. Uygulanacak ekonomik politikalar önce işçileri ve emekçileri vuracak. Yaşanacak saldırılar karşısında güçlü bir duruş sergilemek gerek. Konfederasyonlar ve sendikalar arasında birlik yok, birlik konusunda adımlar atılmıyor, kimse kimseyi zorlamıyor. Asgari ücret, EYT, TİS süreçleri, 1 Mayıs gibi bir günde bile bir araya gelemiyor. Sendikal bürokrasi ortak mücadelenin önünü tıkıyor ve engel oluyor. Sendikaların böyle dağınık ve bölünmüş olması iktidarın işini kolaylaştırıyor, saldırı yasalarını daha hızlı hayata geçiriyorlar.”
‘GEÇMİŞİN MUHASEBESİNİ İYİ YAPMAK GEREK’
Geçmişin muhasebesini iyi yapmak gerektiğini söyleyen Aslan, nerede yanlış yapıldığı konusunda özeleştiri vererek mücadeleyi yeniden örgütlemek gerektiğini ifade ediyor. Bütün konfederasyonlar ve konfederasyonlara bağlı sendikaların en acil talepler etrafında bir araya gelerek neler yapabileceğini tartışarak yeni bir mücadele hattı oluşturmak için harekete geçmesi gerektiğini söyleyen Aslan şöyle devam ediyor.
“Konfederasyonlar bir araya gelmiyorsa, konfederasyonların bünyesindeki sendikalar ortak platformlar kurabilir. Tarihsel olarak deneyimlerimiz var. Önemli olan hangi acil talepler etrafında bir araya gelindiğidir. İşçi ve emekçilerin mücadelesini siyasal mücadeleye bağlayarak ilerlemeliyiz. İşçi ve emekçileri kendi sınıf çıkarları için mücadeleye katamadıkça, her seçimde gidip sermaye partilerine ya da iktidarlarına oy verirler. Bu durumu değiştirmek, dünyanın farklı ülkelerindeki mücadele deneyimlerinden yararlanarak, örnekler alarak yeniden başlangıç yapmalıyız. Tabanın söz ve karar sahibi olması, karar süreçlerine katılması, kararların her aşamasında söz sahibi olmasından geçtiğini unutmadan süreci ele almalıyız.”
Kadınlar yeni dönemi değerlendirdi: ‘Mücadele genişleyecek, karanlık ile baş etmeyi en iyi biz biliriz’
Alevi kanaat önderleri yeni dönemi değerlendirdi: Umutsuzluğa yer yok, Ortaçağ zihniyetini kabul etmiyoruz
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***