(İslâmî Açıdan Mortgage-3)
YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU
Bir önceki başlıkta bazı ilim adamlarının günümüz banka faizlerini haram olan ribanın dışında tuttuğunu ve meşru gördüğünü belirtmiş ve ilgili görüşlerin kısa bir değerlendirmesini yapmıştık. Bu görüşü savunan ilim adamlarına göre bankadan çekilen her çeşit kredi gibi mortgage da caizdir. Zira müşterinin çektiği krediye karşılık bankaya ödediği faizler, İslâm’ın riba yasağına dahil değildir.
Öte yandan, genel bir ilke olarak banka faizlerini haram saymakla birlikte, bir çeşit konut finansman yöntemi olarak özellikle Batılı ülkelerde yaygınca uygulanan mortgage’ı farklı gerekçelerle caiz gören ilim adamları da vardır. Mortgage’a fetva verenlerin bir kısmı onu faizli bir kredi olarak değil bir çeşit murabaha (kârlı satış) olarak görmüş, bazıları darulharp hükümlerine dayanmış, bazıları da zaruret üzerinden hareket etmiştir. Biz de bundan sonraki yazılarımızda mortgage ile ilgili bu üç temel konuyu ele almaya, ilgili görüşlere daha yakından bakmaya ve bunların meşruiyetini değerlendirmeye çalışacağız. En sonunda da genel bir değerlendirmeyle bu konuyu noktalayacağız.
İlkinden başlayalım ve şu soruyu soralım: Mortgage faizli bir kredi midir, yoksa murabaha denilen bir çeşit alışveriş mi?
Bazı ilim adamlarına göre mortgage faizli bir akit gibi görünse de aslında murabaha denilen bir çeşit alışveriştir. Yani bankalar satıcıdan evi peşin olarak satın almakta, üzerine bir miktar kâr ilave ettikten sonra da vadeli olarak müşteriye satmaktadır. Dolayısıyla bankanın, anaparanın dışında müşterilerden aldığı fazlalık da faiz değil, kâr payıdır. Yapılan işleme mortgage kredisi, alınan fazlalığa da faiz denmesinin hükme bir tesiri yoktur. Zira akitlerde lafız ve kalıplara değil, maksat ve manaya itibar edilir. Buradaki maksat da ev satın almaktır. Bankanın parayı doğrudan ev alacak müşterinin hesabına değil, yed-i emin veya aracı bir kurum vasıtasıyla ev sahibine vermesini, alacağına karşılık ev üzerine ipotek koymasını, ev üzerinde hak sahibi olmasını, müşterinin maksadının faizli kredi çekmek değil ev satın almak oluşunu da bu görüşlerine delil getirirler.
Söz konusu görüşü savunanlardan biri Mısır’da bulunan Daru’l-ifta kurumudur. “Mortgage, bir çeşit murabaha akdi olduğu için İslâm hukukunda caizdir.” hükmünü veren Dâru’l-ifta, iki işlem arasına mal girdiği için faizin ortadan kalkacağını söylemiştir. (https://www.dar-alifta.org/en/fatwa/details/6610/is-taking-a-mortgage-allowed-in-islam)
IGMG Din İstişare Kurulu üyelerinin çoğunluğu da mortgage’ın vadeli satış bağlamında ele alınmasının daha isabetli olacağı görüşünü tercih etmişlerdir. Fakat şu kaydı düşmeyi de ihmal etmemişlerdir: “Ancak âlimler arasında ihtilaflı olan bu konuya ihtiyatla yaklaşmamız gerektiğini, genelde kredi veren kurumların faizli akitlerle de meşgul olduklarını göz önünde bulundurarak, ipotekli kredi adı altında yapılan bu vadeli satışı, sadece havâic-i asliyenin (temel ihtiyaçlar) temini ile sınırlandırılmasının gerekli olduğu görüşündeyiz.” (https://fetava.org/ipotekli-kredi-s-572)
Bu görüşün haklı olup olmadığının ortaya konulması, murabaha ve faizin ne olduğunu bilmeye ve mortgage uygulamasının nasıl cereyan ettiğine vâkıf olmaya bağlıdır. Murabaha, kârlı satış demektir. Kısaca, üç liraya alınan veya mâl edilen bir malın üzerine kâr ilave edilerek mesela beş liraya satılmasıdır. Malı satın alan kimse peşin veya vadeli alabileceği gibi, yine peşin veya vadeli satabilir. Vadeli satılan bir malın bedeli (semeni) peşin fiyatıyla aynı olabileceği gibi farklı da olabilir. Şayet bir malın peşin fiyatıyla vadeli fiyatı arasında bir fark varsa buna “vade farkı” denir. Akdin başlangıcında malın fiyatı ve vade süresi üzerinde bir anlaşma sağlandıktan sonra veresiye alınan bir mal için vade farkı ödemekte bir mahzur yoktur.
Mesela bir arabanın peşin fiyatının 10 bin lira, bir yıl vadeli fiyatının da 12 bin lira olduğunu farz edelim. Aradaki bu 2 bin liralık farka “vade farkı” denir. Bunun faizle bir alakası yoktur. Zira bu, faizde olduğu gibi karşılığı olmayan bir fazlalık değildir. 10 bin liralık peşin ücret arabanın karşılığı olduğu gibi, 12 bin liralık vadeli ücret de yine arabanın karşılığıdır.
Fakat üzerinde anlaşmaya varılan bedel, vadesinde ödenemediği takdirde bir artırmaya gidilemez; gidilirse alınan bu fazlalık faiz olur. Yukarıdaki misal üzerinden gidecek olursak, diyelim ki bir yıl sonra alıcı borcunun ancak yarısı olan 6 bin lirayı ödeyebildi. Ona, “Kalan 6 bin lirayı da bir sene sonra 8 bin lira olarak öde.” denildiğinde aradaki bu 2 bin liralık fark faiz olur. Zira bu fazlalık, arabaya karşılık gelen bir fazlalık değildir; bilakis bir mala veya bedele karşılık gelmeyen bir fazlalıktır. Borcun ödenmemesi durumunda yapılması gereken şey ya borçlunun hâlini gözetip ona ekstra süre tanımaktır -ki Kur’ân da bunu tavsiye eder (2/280)- ya da borcu tahsil etmek için hukukî yollara başvurmaktır.
Şayet murabaha akdinin, vade farkının ve faizin ne olduğu anlaşıldıysa şimdi mortgage işleminin hangi kategoriye girdiğine daha yakından bakmaya çalışalım. Mortgage işlemi kısaca şöyle cereyan eder:
Ev sahibi olmak isteyen kişi önce satın almak istediği evi bulur. Arkasından bankaya veya kredi veren bir kuruluşa başvuru yapar. Onlar da başvuru yapan kişiyi pek çok açıdan değerlendirmeye tâbi tutarlar. Onun kredi geçmişine, kredi notuna, gelirlerine, mevcut borçlarına, ne kadar peşinat ödeyebileceğine vs. bakarlar. Aynı zamanda satın alınması düşünülen evle ilgili de ekspertiz raporu ister, evin değeri ve mevcut durumu hakkında bilgi sahibi olurlar. Bütün bunların neticesinde başvuruyu kabul veya reddederler.
Kabul ettikleri takdirde yed-i emin vasıtasıyla evin bedelini satıcıya öderler. Arkasından bu bedelin bir kısmını alıcıdan peşin tahsil eder, kalan miktarı da belli bir vade ve faiz oranıyla taksitlere bölerler. Yapılan anlaşmaya göre faiz oranları sabit olabileceği gibi değişken de olabilir. Evin üzerine ipotek koyduktan sonra evin mülkiyetini alıcıya intikal ettirirler. Ev ipotekli olduğu için, borçların aksaması durumunda bankanın evi satarak alacağını tahsil etme hakkı vardır.
Bankayla müşteri arasında gerçekleşen akdin mahiyetini net bir şekilde tespit edebilmek için şu sorulara doğru cevap vermek önemlidir: Alıcı, evi bankadan mı alıyor yoksa ev sahibinden mi? Banka evi ev sahibinden satın alıp kârlı bir şekilde alıcıya mı satıyor yoksa sadece kredi mi sağlıyor? Daha açık bir ifadeyle bankanın müşteriye sattığı şey ev midir, yoksa para mıdır? Bankalar mal alıp satan kurumlar mıdır, yoksa faizli kredi sağlayan kurumlar mı? Evin üzerine ipotek koyulmasının evin mülkiyetine sahip olup olmamayla bir alakası var mıdır? Evle ilgili bir sorun çıktığında alıcı, ev sahibine mi müracaat eder yoksa bankaya mı? Her ay ödenen taksitlerde evin ana parasıyla faiz miktarlarının ayrı ayrı belirtilmesinin anlamı nedir? Borç ödenmediği için banka evi satacak olsa ve evin fiyatı borcu karşılamasa, bankanın müşteriden kalan borcu talep hakkı var mıdır?
Bankalar, ev alıp satmakla ilgilenmezler, onlar kredi kuruluşlarıdır. Düşük faizle piyasadan para toplar ve daha yüksek faizle yatırımcıya kredi temin ederler. Aradaki fark da onların kârını oluşturur. Mortgage sisteminde evin ipotek altına alınması da dahil uyguladıkları prosedürlerin tamamı, müşteriye verdikleri faizli krediyi teminat altına almak içindir. Müşteri evi bankadan değil, ev sahibinden satın alır. Fakat evi satın alabilecek parası bulunmadığı için de bankadan faizli kredi temin eder. Banka hiçbir zaman evin mülkiyetine sahip olmaz. Dolayısıyla bankayla müşteri arasında da evin satışına dair bir icap-kabul gerçekleşmez. Bilakis yapılan işlemlerin tamamı mortgage kredisinin alınması ve ödenmesine yöneliktir. Bankanın bu parayı doğrudan müşterinin eline vermeyip aracı bir kurum vasıtasıyla ev sahibine intikal ettirmesinin sebebi, suistimallerin önüne geçmek ve riski minimize etmektir.
Şu durumlar da bankanın evin sahibi olmadığını, murabaha yöntemiyle bir satış yapmadığını gösterir: Banka her ay faiz ve ana para şeklinde iki çeşit para tahsil eder. Taksitlerin ödenememesi ve evin satılması durumunda banka, müşterinin daha önce ödediği anaparayı geri verse de faizleri bunun dışında tutar. Bankadan çekilen kredi borcu ödenemediğinde ev bankaya dönmez, banka evi sahiplenmez, ev doğrudan satılığa çıkarılır ve banka evin fiyatından alacağını tahsil eder. Bankalar da yaptıkları işlemin faizli bir işlem olduğunu bildikleri için, bazı bankalar “faizsiz bankacılık penceresi” açarak faizden kaçınmak isteyen müşterilerine ayrı bir prosedür uygularlar. Bankaların ipotekli krediler üzerinden menkul kıymet çıkartmaları ve yeni kredilere sermaye sağlamak için bunları (yani alacaklarını) peşin fiyatına daha düşük fiyatla ikincil piyasalarda fon şirketlerine satmaları da bankanın asıl faaliyet alanını göstermesi açısından önemlidir. Kısacası, mortgage sisteminde bankaların rolü, ev alıp satmak değil, teminatlı konut kredisi vermektir. Verilen kredi de faizli bir kredidir.
Peki, müşterinin amacının faizli kredi çekmek değil de ev almak olması hükmü değiştirir mi? Bu soruya şu soruyla karşılık verilebilir: Bankadan faizli kredi çeken çoğu kimsenin amacı zaten bir mal satın almak veya yatırım yapmak değil midir? Çekilen faizli krediyle bir mal satın alınması veya bu maksatla kredi çekilmiş olması yapılan muamelenin mahiyetini değiştirir mi? Buna evet denildiği takdirde, birçok faizli işlem meşru görülmüş olur.
Burada akla gelebilecek diğer bir soru da şudur: Ortada bir evin bulunması ve yapılan işlemlerin bu evi satın almaya yönelik olması mortgage’ı bir çeşit alışveriş hâline getirir ve faiz olmaktan çıkarır mı? Buna da evet demek kolay değildir. Zira bir akdin içinde malın bulunması tek başına o akdi faizli bir akit olmaktan çıkarmaz. Daha önceki yazılarda da üzerinde durduğumuz üzere faiz, sadece borç alıp vermede (karz akdinde) cereyan etmez; birçok akde terettüp edebilir. Evet, ortada bir evin bulunduğu, müşterinin bankaya müracaat etmesinin sebebinin bu evi satın almak istediği doğrudur. Fakat bu durum, bankayla müşteri arasında gerçekleşen işlemin mahiyetini ve evin finansmanın, faizli bir krediyle sağlandığı gerçeğini değiştirmez.
Kısacası, ulemanın çoğunluğunun da kabul ettiği üzere, mortgage sisteminde yapılan işlem murabahalı bir satış değil, faizli bir akittir. Alınan teminatlı kredinin ev satın almada kullanılması veya bu maksatla kredi çekilmiş olması yapılan faizli işlemin mahiyetini ve hükmünü değiştirmez.
Bir sonraki yazıda darulharp hükümlerini ele alacak ve buradan hareketle mortgage’a fetva verilip verilemeyeceğini değerlendireceğiz.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***