Türkiye Davis ve Fed Cup eski kaptanı Ali Göreç, Serena ve Venus Williams kardeşleri kastederek “Günahlarını almayayım ama, denediğim için söylüyorum, 120 saati normal şartlarda oynamak bir insan için mümkün değil. O zamanlar mümkün değildi belki şu an süper atletler yapabilirler” ifadelerini kullandı.
Türk tenisinin duayen isimlerinden, Kadın Milli Takım Kaptanı ve Optimum Tenis Akademisi Direktörü Ali Göreç ile tenis üzerine geniş kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi. Tenise başlamasından Türk tenisinin gelişim sürecine ve bundan sonrası için ideallerine kadar bir çok konuyu konuştu.
İşte Ali Göreç röportajından öne çıkanlar:
“Hayatınıza baktığımız zaman tenise adanmış bir hayat görüyoruz. Oyunculukla başlayıp tenisin her kademesinde devam eden bir kariyeriniz var. Oyunculuk, antrenörlük, yöneticilik ve yorumculuk… En üst kademe antrenörlük sertifikasını alan ilk kişisiniz. En uzun tenis oynama rekorunuz var vs. Sizin çocukluk döneminizde Türkiye’de tenisin çok yaygın bir spor dalı olduğunu söyleyemeyiz. Siz tenise nasıl yönlendiniz? Bu yola girmeyi nasıl tercih ettiniz?”
“Öncelikle adanmışlık kısmını düzeltmemiz lazım. Ben kendimi hiçbir şeye adamadım. Çünkü adanmak, birşeye rağmen fedakarlıkta bulunmak demek, halbuki ben hayatımda tenisle ilgili hiç fedakarlıkta bulunmadım. Sadece sevdiğim şeyi keşfettim ve devam ettim. Normalde Kimya mühendisliği okudum. Fakat kimya mühendisliği okurken de tenis oynadım. Tenisle para kazanıyor, üniversiteyi yarı oranda tenis ile finanse ediyordum. Fakat bir nokta geldi ki, ben herhalde o zamanlardan bugünü hissetmeye başlamış olmalıyım.. Beni kimya ve finans sektörü ile ilgili neyin uyandırdığı ile ilgili ufak bir örnek vermek gerekirse; okulum Almanya’nın fen dalında ve özellikle kimya alanında en iyi üniversitesi idi. Dikkat edin, burası ABD değil Almanya, yani diğer ülkelere nazaran dürüstlük ve teknolojinin daha üst yerlerde olduğu bir ülke… Orada bile kimya bölümünün AR-GE departmanı sponsoru BASF. Araştırma geliştirme konularının hangisine destek olunacağına firma karar veriyor. Yani insanlığın iyiliğine hizmet ediyor olduğuna inandığımız, güvendiğimiz bilimde, iplerin ucu ticaret sektöründe… Bu beni çok rahatsız etti.
“Kalbinin sesini dinle ve o konuda olabileceğinin en iyisi ol”
Tenis benim kalbime, ruhuma en iyi gelen şeydi ve 80’lerin başında tenisi meslek edinmeye karar verdim. Bu tarihler, sanayi toplumunda verimli olan insanlara en fazla ihtiyaç duyulan dönemler ve kimya süper yükselen bir değer… Ben bu kararı verdiğimde babam hariç herkes “Sen deli misin, kimya söz konusu iken, tenis ne demek? İnsanların aşçısı olur, şoförü olur, tenis hocası olur, bu mudur senin istediğin?” dediler. Ama o zamanlardan demek bir vizyon olarak tenis eğitim sektörünün gelişeceğini, insanlara iyi geleceğini düşünüyordum. Ben de tam bilmiyorum ama hissiyatım öyleydi. Babam da “kalbinin sesini dinle ama tenise devam edeceksen kimyada nasıl kalifiye olduysan aynı şekilde kalifiye ol, ondan sonra hayatını onun üzerine kur” dedi.
Ondan itibaren Almanya’da spor ve tenis okudum, sonrasında en üst düzey antrenörlük eğitimlerini aldım. Hayat tenisin üzerine kuruldu ve iyi ki öyle oldu. Bugün benim 50. meslek yılım. Daha bir gün bile işime, ayaklarım geri giderek gelmedim. Benim gençlere de verdiğim en önemli nasihat; “Kalbinin sesini dinle ve o konuda olabileceğinin en iyisi ol”
“Babanız yönetmen olduğu için; o dönemde size sinema ve televizyon cazip gelebilirdi. Bu şekilde yönlendirildiniz mi?”
“Gerçekten de beni artist yapmayı denediler. Ayhan Işık’ın oğlunu oynamam istendi ama, oyunculuk kariyerim daha denemelerin ilk saatlerinde sona erdi. Hem hiç eğilimim olmadığı hem de hiç mutlu olarak yapamayacağım anlaşıldı. Yeşilçam’ın göbeğinde doğdum. Ayhan Işık, Zeki Müren, Ajda Pekkan, Türkan Şoray gibi isimlerle aile dostu olmamıza rağmen oyunculuk beni çekmedi.
Soru: Türkiye’de yeterince sporcu yetişmemesinin nedeni olarak eğitim ile spor disiplininin birlikte yürütülememesi gösteriliyor. Ancak sizin geçmişinize baktığımız zaman iyi bir eğitim hayatınız olduğunu, Almanya’da Yüksek Kimya Mühendisliği okuduğunuzu görüyoruz. Bunun üstüne de Tenis Antrenörlüğü Yüksek Meslek Okulu’na gitmişsiniz. Siz tenisle eğitimi bir arada nasıl götürdünüz?
Ali Göreç: Okul eğitimi ve performans tenisinin en zorluk oluşturduğu dönem lise dönemleri oluyor. Ben liseye giderken günde 2 saatten fazla tenis oynamıyordum ama, bizim zamanımızda bugünkü kadar rekabetçi ve iyi organize edilmiş, profesyonel bir tenis sektörü de yoktu. Benim üniversite ve sonrasındaki dönemimde oynadığım zamanlarda ATP kurulma ve henüz gelişme aşamasındaydı. Dünya klasmanı belki de en iyi oyuncuları göstermiyordu ve profesyoneller değişik para ödüllü turnuvalara girerek para kazanıyordu.”
Söyleşinin tamamı için tıklayın
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***