Gazeteci Fatih Altaylı, kendi adını taşıyan internet sitesinde yayınladığı yazısında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener‘le ilgili bazı izlenimlerini aktardı.
İYİ Parti’nin yakın dönem Türk siyasetinin en önemli aktörlerinden biri haline geldiğini dile getiren Altaylı, “AK Parti eksenine girmeden ya da Erdoğan’ın çekim gücüne kapılmadan yoluna devam eden zannederim tek sağ parti. Bu tavrı ile Türk siyasetinde önemli bir denge unsuru, merkez sağın tek laik unsuru. (CHP’yi merkez sağ saymaz isek)” ifadesini kullandı.
Gazeteci, aynı İYİ Parti’nin Türk siyasetinin en istikrarsız siyasi partisi olduğunu belirterek “Oy oranları birkaç ay içinde yüzde 20 ila yüzde 9 arasında gidip gelme potansiyeline sahip. Mart ayında yüzde 19 iken, Mayıs ayında yüzde 9 olabiliyor. Tam ‘Parti bitti artık iflah olmaz’ derken yükseliyor, tam ‘Ana muhalefet olacaklar galiba’ diye düşünülürken birdenbire baraj altı kalma tehlikesi yaşamaya başlayabiliyor” ifadesini kullandı; ardından şunları kaydetti:
“Bunda parti içindeki güç mücadelesi, parti mensuplarının bir bölümünün yüksek egosunun bastırılamıyor olması etkili oluyor ve bu süreçte partiden kopuşlar yaşanıyor. Ancak ilginçtir, bu kopuşlar partiye çok da büyük zarar vermiyor.
Partiye en büyük zararı veren ise partinin kurucusu, en büyük gücü, oy mıknatısı olan kişi. Meral Akşener. Akşener’in iyi bir siyasetçi mi yoksa kötü bir siyasetçi mi olduğunu anlamakta çok zorlanıyorum.
Ve gördüğüm kadarı ile Akşener’in iyi bir siyasetçi olmasının önünde tek bir engeli var. Öfke kontrolü.
Seçim öncesi kurulan Altılı Masa’nın en önemli ayağıydı Meral Hanım. Ve muhtemelen masadaki en makul sesti. 10 ay boyunca masanın en önemli meselesinin aday belirlemek olduğunu anlattı durdu masadakilere. CHP Genel Başkanı ise bu konuyu son güne kadar masaya getirmedi. Akşener, son toplantıdan iki gün önce özel randevu isteyip görüştü. CHP Genel Başkanı o gün de bir şey söylemedi. Ve son anda kendi adını dayattı masaya.
Meral Akşener haklı bir tepki gösterdi. Ama bu tepkisini ortaya koyuş biçimi öylesine fevri, öylesine ölçüsüz, öylesine öfke patlaması halindeydi ki, haklı olduğu yerde haksız hale geldi.
Birkaç gün önce yine böyle bir öfke patlamasına tanıklık ettik Meral Akşener’in.
CHP ile yolları ayırdıklarını anlatırken, yine öylesine ölçüsüz, öfkesi nedeniyle geçmiş dönemlerde söyledikleriyle tutarsız şeyler söyledi ki ve ne yazık ki, sözüne güvenilmez ve vicdansız bir lider görüntüsü çizdi.
Elbette göbekleri beraber kesilmemişti ve ortaklığı bitirebilirlerdi. Ama bunu yaparken öfke nöbeti geçirmeye, nedeni ne olursa olsun züccaciye dükkanına girmiş fil gibi davranmaya gerek var mıydı! Siyaset gereği yarın tekrar beraber olacağı ya da olmayacağı belli olmasa da yıllarca birlikte yol yürüdüğü bir partiye bu kadar sert sözler söylemesinin kime ne faydası oldu merak ediyorum.
Konuştuğum tüm İYİ Partililer, Meral Hanım’ın bu öfkesinden söz ediyor, bu öfkenin zaman zaman sağlık sorunlarına neden olacak kadar yükseldiğini söylüyorlar.
Kontrolsüz her şey gibi, kontrolsüz öfke de iyi bir şey değildir.
Bilmiyorum Meral Akşener, Roger Federer adını hiç duymuş mudur!
Tenis tarihinin muhtemelen en büyük efsanesi olan bu adam, gençliğinde öfke kontrolü sorunları yaşıyordu. Ya hakemlerle, ya rakipleriyle, ya antrenörüyle illa birileriyle mutlaka kavga ediyordu. Sonunda ailesi onu bir doktora götürdü.
Doktor genç Federer’le uzun seanslar yaptı ve sonunda şöyle dedi: ‘Ya öfkeni kontrol altına alacaksın ve çok büyük bir şampiyon olacaksın. Ya da öfken seni yok edecek.’
Federer birinciyi başardı, tarihe geçti.
Bakalım Akşener nereye geçecek! (…)
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***