YORUM | M. NEDİM HAZAR
Modern insanın psikolojisini bozan en önemli unsurların başında sanırım trafik gelir. Sadece gündüz vakitlerinde yaşanan yoğunluk, kalabalık değil, gece park edilmiş arabalardaki alarm kapasitesi bile huzurun potansiyel düşmanlarından biri olsa gerek.
Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde insansız otomobil testleri yapılıyor. Daha doğrusu şoförsüz otomobil!
İlk bakışta, çok cazip ve çağın en önemli rahatsızlıklarından birine çare gibi görünmekle beraber insanı endişelendirmiyor değil. Çok beylik bir laftır, ‘alette suç olmaz, onu kötü kullanan insandadır kabahat!” Her ne kadar –hele de bizim toplumumuz için- insansız araba, şoförsüz, klaksonsuz, levyesiz, kural ihlali yapmayan araç anlamına gelse de insanlığın genel gidişatı açısından tedirgin edici.
İnsanoğlu yaşadığı mekanlar ve kullandığı alet edevatı insansızlaştırmakta arıyor huzuru, konforu ve mutluluğu.
Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından itibaren başladı bu insansızlık modası. İnsansız hava aracı, su altı aracı, insansız bankacılık filan derken özellikle batı alemi bu işin dibini yaktı ve olay insansız restoranlara kadar ulaştı.
Pandemi vesilesiyle neredeyse en fantastik olanı yaşamadık mı?
Koca koca şehirler ıssız birer dağ başına dönmedi mi?
Birkaç ay karantina süresi içinde denizlerde hiç görmeye alışık olmadığımız balıklar görülmedi mi?
İnsansız okul, mahkumsuz hapishane ve daha bir milyon şey olabilir bu gidişata göre.
Bir dönem sadece edebiyat türü olarak hayatımızda yer alan bu manzara, artık tabii hayatımızın bir parçasına dönüştü. Evlerin bakımını, güvenliğini ve hizmetini giderek makine ve elektriğe bırakıyor insanlık. Elbette bu alan terkinin distopik ve fantastik tehlikelerinden bahsetmiyorum. Cem Yılmaz’ın ‘şarja taktığım alet beni mi ele geçirecek?” cümlesiyle ironik olarak reddettiği gerçeğe katılmakla beraber, hayatımızda her geçen gün çoğalan batarya ve kabloların da hiç iyi bir gidişatın nişanesi olmadığını söyleyebilirim.
Bilemiyorum, belki gerçek atların yerini yakıtlı beygirlerin almasıyla başlamıştı bu süreç. Ne kadar farkındayız bilemiyorum lakin, insansız alan; problemsiz alan gibi bir algı oluşuyor bu çağda. İnsan için insansızlaşmak gibi bir mantığın neticesi gibi görünse de kökeninde deforme olan insanlığın hayattan çekilmesiyle ilgili bir durum bu.
İnsan deforme oldukça yerini makineye bırakıyor sanki. Distopyanın kurguladığı makinelerin hakim olduğu bir dünyayı görebilir miyiz bilemiyorum ama insanın nasıl fenalaşabildiğini gördükçe sürecin hızlandığını da görmemek mümkün değil.
Ancak, esas meselenin makinaların gelişimi için harcanan zaman ve finansın, en azından bir kısmını insanlığın tesis ve tekamülü için harcanmasının lüzumudur.
Bu meyanda yıllar önce yayınlanan bir haber hatırlıyorum. Google’da çalışan Türklerden biri olan Seval Öz Hanım’ın söylediği şu cümle oldukça manidar gelmişti bana: “Zaten bu teknolojiyi şimdiye kadar elde etmemiz gerekirdi. Bilgisayarlar otomobillerden önce icat edilseydi, bilgisayarlarımız arabalarımızı kullanacaktı. Senede 1 milyon 200 bin insan trafik kazalarında ölüyor, buna gerek yok.”
Aklıma, ‘acaba son bir yılda kaç kişi savaşlarda, eğitimli insanların teknolojiyi kullanarak yapılan silahların kullanılması neticesinde ölmüştür?’ sorusu geldi.
Mesela insansız uçakların attığı bombalarla ölen insanlara dair bir istatistik var mı elimizde?
Matris kültünün esas filmi olan Animatrix’te insanoğlunun makinayı tepe tepe kullandıktan sonra ona zulmetmeye başlamasıyla çıkan bir savaştan bahsedilir. Ve sonunda makinalar savaşı kazanınca insanın değeri sadece 1,5 Voltluk bir pil kadardır!
Kontrolden çıkan makinelerin hakim olduğu bir dünya zorlama bir gelecek tasviri belki ama kontrolden çıkan insanoğlunun mahvettiği bir dünya hiç de farazi değil.
İnsansızlık, kaderin insanoğluna kestiği en büyük ceza belki; bugün için idrak edilemeyen…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***