YORUM | M. NEDİM HAZAR
Söz verdiğim üzere siyasetten olabildiğince kaçmaya çabalıyorum.
Dolayısıyla normalde dün başladığımız “Ensedeki Yüzümüz” mevzusuna bugün devam edecektim.
Gelin görün ki, ne kadar kaçarsam kaçayım, Türkiye ve Erdoğan soruları peşimi bırakmıyor.
Keşke karanlık odacılar gibi kolaylıkla işkembeden sallayabilecek yeteneklerim gelişmiş olsa, hiç sıkıntı yaşamayacağım.
Ancak kahin değilim görüp gözlemlediklerimi bir disiplin ve kurgu mantığıyla kaleme almaya çalışıyorum.
Size acı ama söylenmesi gereken bir gerçeği söylemek için, dünkü yazıya bir günlük ara verdim.
Türkiye’de büyük çoğunluğun Erdoğan’ı tam olarak tanımadığına inanıyorum.
Bu sebeple, “Gitmezler kardeşim” dediğimizde, “Nasıl gitmezler?” diye diklenenler oluyordu.
“Tıpış tıpış gidecekler” diyenlerin siyaseti bilmediklerinin farkındaydım ama ne Erdoğan’ı ne de Türk halkını tam olarak tanıyamadıklarını bu seçim öncesi ve sonrası analizlerini okuduktan ve izledikten sonra anlamış oldum.
Çok basit bir örnek vereyim.
Erdoğan, seçimden önce bankalara yapılabilecek tüm baskı ve şantajı yaparak, dövizi ve altını frenlemeyi başardı.
Eğer seçimi kazanırsa, Hacc’a gideceğini açıkladı.
Türk medyasında, entelektüellerinin yorumu ne oldu biliyor musunuz?
“Git tabii, tövbe edersin, çünkü oy çaldın…”
Hac yapmanın bir örtü olduğunu anlayamayacak kadar yüzeysel adamlar, video çekiyor, yorum yapıyor ve yüzbinlerce izleniyor iyi mi?
Oysa Erdoğan’ın acilen paraya ihtiyacı olduğu biliniyor.
Dahası, kimsenin artık para verecek hali filan yok.
Putin bile yapacağı kadar kıyağı yaptı Reis’e.
Geriye tek seçenek kalıyor. Yurt dışına kaçırdığı paraları yatırım adı altında tekrar ülkeye sokmak.
Bunun için ayarlama yapması ve gerekirse sakladığı dövizleri kendi uçağıyla ülkeye getirmesi lazım.
Yanlış anlaşılmasın, öyle “Çok sıkıştım, çaldıklarımın bir kısmını yerine koyayım” filan durumu yok.
Böylece hem tamamen karanlığa gizlediği parayı sisteme sokuyor, hem de yatırım adı altında ülkeye sıcak döviz geliyor.
Ne demişti Ali Yeşildağ, “Erdoğan cebinizden paranızı çalar ve kendini size alkışlatır!!”
Bugünkü yazımızın konusu direkt siyaset ya da Erdoğan değil.
Bir sosyolojik analizden alıntılar yapacağım.
O zaman esas kıtlığın ülkedeki aydın ve entelektüel sayısında olduğunu anlamış olacağız.
Gece gündüz yumurtlar gibi video çekip, o kanal senin bu kanal benim koşanlar, birazdan okuyacaklarınızı burunlarının dibinde oldukları halde göremeyenler.
Yazı eloğlunun Financial Times’ında çıktı.
Düşünün İsmail Saymaz denen vasatların ekranlarla cirit attığı bir ülkenin en gerçekçi analizini yabancılar yapıyor.
@adamsamson ve @aylajean imzalı haberin girişi çok çarpıcı:
“Pazar akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, memleketi İstanbul’da zaferini ilan etmek için bir otobüsün üstüne çıktığında Türkiye’nin ikinci tur seçimlerinde sayım daha bitmemişti.
Erdoğan, 1.100 odalı geniş sarayının balkonundan büyük bir taraftar kalabalığına resmi bir zafer konuşması yapmak üzere başkent Ankara’ya uçmadan önce, “Mezara kadar birlikte olacağız” dedi.”
Yani bizim tatlı su aydınlarımızın iflah olmaz romantizmiyle ileri sürdükleri gibi, kaybetmeye niyeti olmadığı gibi, ola ki öyle bir ihtimalde de bir yere gideceği yok.
Mesaj çok net: “Mezara kadar bu makamdayım!”
Eurasia Group’tan Emre Peker’in şu tespiti çok yerinde:
“Erdoğan Türkiye’yi tam ortadan bölmeyi başardı!”
Gerçekten de seçimlerin en net ortaya çıkardığı hakikat şu: “Türk toplumu Erdoğan’ı destekleyen ya da ölümüne düşman olarak gören iki kesim olmak üzere tam ortadan ikiye bölünmüş durumda.”
Muhabirlerin şu tespiti de önemli:
Türkiye, tarihinin en kötü mali krizini yaşasa da, Erdoğan kimlik siyaseti üzerinden seçimleri kazanmaya devam edebilir.”
Prof. Tarık Oğuzlu da yazıya görüş bildirenler arasında. O da şöyle diyor:
“Kılıçdaroğlu’nun seçimin ‘cehennemin kapılarını kapatmak’ için son bir şans olduğu yönündeki uyarısı, çoğu Türk’ün 20 yıllık liderleriyle duygusal bağını güçlendirdi.
İnsanlar, muhalefetin bunun demokrasi ile liberal olmayan otoriterlik arasında bir referandum olduğu yönündeki iddiasını açıkça kabul etmediler. Erdoğan’ın kampanya sırasında istismar edebildiği bir servet transferinden toplumun çeşitli kesimleri yararlandı ve ‘Ben gidersem kazandığınızı kaybedersiniz’ uyarısında bulundu.”
Seçimin sırrının para dağıtılmasında ve küçük eşantiyonlarda saklı olduğunu ileri süren haber-yorum, “muhalefetin bunu yapacak maddi gücü yoktu, Erdoğan ise devlet imkanları sınırsızca kullandı” diyor.
Bir de harita yayınlamış Financial Times.
Malum olduğu üzere turuncu olanlar AKP.
Dikkat ederseniz, Erdoğan’ın ezici oy üstünlüğü bulunan şehirlerdeki profilin dövizle, kurla filan ilgisi yok.
Erdoğan’ın bunlara bağladığı aylık maaşların kendisi gittiğinde kesileceğini söylemesi yetiyor.
Ve en önemlisi: Erdoğan, Türk halkıyla arasında müşteri-esnaf ilişkisi kurmayı başarmış durumda.
Anadolu’daki pek çok şehir halkı, vatandaş değil Erdoğan’ın sadık müşterisi.
Hani şu sürekli kıyak yapılan, ona özel indirimler ve muamele olan müşteriler.
Bu kesim kendini ayrıcalıklı müşteri gibi görüyor.
Erdoğan’ın halkı değil, velinimetleri onlar…
Bu düzeni kim bozmaya, kırmaya, yıkmaya kalkarsa 5 yıl daha (umarım o kadar uzun sürmez) hain ve terörist muamelesi görmeye devam edecek.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***