2006 yılı yapımı Özer Kızltan filmi
Berlin’de Fipresci ödülü dahil çok sayıda ödül kazanmış film.
Uğur Mumcu’nun tanımıyla “Tarikat, Siyaset, Ticaret” üçgenine sıkışmış Türkiye’yi anlatır.
2006 deyince “Pencere’den dışarı “ bakalım.
1980 Nato darbesi sonrası sol budanmış, yeşil kuşak operasyonu ile Türkiye şeriat soslu bir neoliberal cendereye alınmış.
Toplum entelektüel olarak budanmış.
Ve bir komünist olan Özer Kızıltan Türkiye’yi bu karanlığa dair uyarıyor Takva filmiyle. Ancak kim duyuyor ? Kim görüyor ?
Onu bugüne dair düşününce hepimiz kendimiz yanıtlayalım..
Eski bir konak olarak memleketle açılır film.
Ve abdest alan bir küçük adamla..
Bir memleket alegorisi olan, Cumhuriyet projesinin iflasını, yavaş yavaş deliren bir küçük adam üzerinden anlatan Anayurt Oteli’ne selam çalarak başladığını düşünüyorum filmin.
Kahramanımız onu ilk gördüğümüzde karanlıktadır,köşeye sıkışmıştır.
İnançla temizlenmeye, arınmaya çalışacak ancak o su ,yani arınma ile arasına girmiş fallus, yani arzuları, ve iktidar oyunları olayları berbat edecektir.
Aynada net görmeyiz onu, bir kimlik sorunu yaşayacaktır Muharrem.
Ve karanlık bir yokuşu iner.
Kahramanımızın yolculuğu ironik ve trajik bir biçimde bir “Katabasis” olacaktır.
Cennetin anahtarını vadedenler tarafından sömürülecek ve cehennemi yaşayacaktır.
Takva, kulun, azametinden korkarak ve rahmetini ümit ederek Rabb’ine karşı olan kulluk görevlerini yerine getirmesi, emirlerini tutup yasakladıklarından kaçınması anlamına gelen bir terimdir.
Kur’an’da Allah katında insanların en üstününün en çok takva sahibi olanlar olduğu belirtilmiştir.
Takva, insanın, özde ve sözde, davranışlarda, sözlerde ve fiillerde her zaman kendini Allah’ın huzurunda bilerek buna göre hareket etmesi, harama düşmek korkusuyla bazı helalleri de terketmesi ve tüm varlığıyla O’na yönelmesiyle zirve bulur.
Takvada ilk akla gelen, haramları terktir.
Bunu, mekruhlardan sakınma takip eder. Mekruh, çirkin bulunan, hoş karşılanmayan fiil, söz ve hâllere denir.
Bunların terk edilmeleri de takvadandır.
Daha sonra şüpheliler karşımıza çıkar.
Bunların da mekruhlar gibi haramla bir başka komşulukları vardır.
Hakkında kesin bir hüküm olmayan işlerde, takvaya uygun olanı, haram olma ihtimalini gözeterek o fiilleri terk etmektir.
Sonra mübah ve helâl olanlar gelir.
Bunlardan yeteri kadar istifade edip israftan sakınmak da takvadandır.
Dilinden dini düşürmeyen haramzadeleri, dini kullanarak zenginleşenlerin sömürüsünü ve gerçek günahın kul hakkı yemek olduğunu gösterir film.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***