YORUM | Dr. YÜKSEL NİZAMOĞLU
Rus yayılmasının en büyük mağdur topluluklarından birisi de Çerkezlerdir. Çerkezler, Rus yayılışına paralel bir şekilde artan baskı ve zulümler karşısında vatanlarını terk ederek Osmanlı topraklarına göç etmişlerdir.
Çerkezlerin bu sürgünü bütün XIX. yüzyıl boyunca devam etmiş ve yüzbinlerce Çerkez yeni bir hayat kurmak zorunda kalmıştır.
ÇERKEZLER
Çerkezler kendilerini “Adıge” olarak adlandırmaktadır. Eski Yunan kaynaklarının “Zigoi”, İslam ve Rus kaynaklarının “Keşek, Kasog” dedikleri bu topluluklara 13. yüzyılda “Çerkez” denilmeye başlamıştır.
Abzeh, Bjeduğ, Çemguy, Hatukay, Şapsığ ve Mahoşlardan meydana gelen Batı Çerkezleri ile Kabartaylar ve Besleneylerin oluşturduğu Doğu Çerkezleri iki büyük Çerkez grubu olarak kabul edilmektedir. Ubıhlar da artık ölü kabul edilen ayrı bir dilleri olsa da Çerkez grupları arasında gösterilmektedir.
Kafkasya’nın otokton halklarından olan Çerkezlerin varlıkları milattan önce 3000’lere kadar götürülmektedir. Çerkezler, XVIII. yüzyıla kadar kuzeyde Azak Denizi’nden güneyde Kafkas Dağlarına kadar olan 100.000 kilometrelik alanda yaşamaktaydılar. Fatih döneminde Osmanlı kaynaklarının “Aşağıra Çerkezleri” dedikleri Taman ile Soçi arasındaki Karadeniz sahil şeridinde yaşayan Çerkezler, savaşlarda atlı asker verme karşılığında Osmanlı himayesine girdiler.
Fatih sonrasında II. Bayezid devrinde de hukuken Kırım Hanlığı’na bağlanan Çerkezler, gerçekte serbest bir hayat sürmekteydiler. Buna karşılık her tahta çıkan hana üç yüz köle göndermek, her yıl köle vermek ve savaşlarda atlı asker göndermekle yükümlüydüler.
Kırım hanlarının baskısı ve köle elde etmek için yapılan akınlar yüzünden Ruslara yanaşan Kabarday Prensi Tomruk, Moskova’ya elçiler gönderdiği gibi kızını da IV. İvan’la evlendirdi. Rusların Kafkasya’ya yönelmeleri üzerine Osmanlılar, Astrahan (Astarhan) seferini yaptılarsa da başarılı olamadılar.
Bölgeye üç defa gelen ve annesi Abhaz olan Evliya Çelebi meşhur seyahatnamesinde; Çerkezlerin köylerde yaşadıklarını, tarım, hayvancılık, balıkçılık, el sanatları ve köle ticaretiyle uğraştıklarını, ticareti de takasla yaptıklarını anlatmaktadır.
RUS YAYILMASI
Çerkezlerin en önemli dönüm noktalarından birisi, 1700 yılında Osmanlı Devleti’nin Rusya ile yaptığı İstanbul Antlaşması oldu. Antlaşma ile Azak kalesi Rusya’ya bırakılırken Çerkezlerin sınırı da Azak’ın on saat güneyi olarak belirlendi. 1711’de Osmanlılar Azak’ı geri alsa da 1739 Belgrat Antlaşması ile Kabarday bağımsız oldu. Bu sefer de bölgede Osmanlı ve Rus yanlısı prensler arasında çatışmalar başladı.
Küçük Kaynarca Antlaşması ile bağımsız olan Kırım Hanlığı’nın 1783’te Rus hakimiyetine girmesiyle Rusya’nın Kafkasya hakimiyeti politikası da yoğunlaştı. Osmanlı Devleti de buna Soğucak muhafızı Ferah Ali Paşa’ya Anapa kalesini inşa ettirerek karşılık verdi.
Çerkezlerin İslamlaşma süreci, XIII. yüzyılda Tatarların etkisiyle başlamış ve Osmanlıların XV. yüzyılda bölgeye gelmesiyle İslamiyet’i yayma süreci yoğunlaşmıştı. Ali Paşa’nın da İslamiyet’i yaymak için çabaladığı görülmektedir. İstanbul’dan din adamları getirilmiş ve bu yıla “imam yılı” denilmiş, kısa sürede Çerkez isimlerinin yerine Ahmet, Mehmet gibi isimler yaygınlaşmaya başlamıştı.
Osmanlı Devleti’nin bu politikayla bir taraftan da Şii İran’a karşı Sünni-Hanefi Çerkezler vasıtasıyla bir set oluşturmaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Ancak bu sırada Kafkasya’dan Osmanlı ülkesine göçler başladı ve Rus yayılmasının genişlemesiyle göçler sürgüne dönüştü.
Rus istilasına karşı Kafkasya’da “Müridizm” hareketi örgütlenmiş ve Çerkezler de Ruslara karşı savaşan Dağıstanlı İmam Mansur’a destek vermişler, 1787-1792 ve 1806-1812 Savaşlarında Osmanlıların yanında yer almışlardır. Ancak Şeyh Mansur beş yıllık bir savaş sonrasında 1791’de yakalanarak Petersburg’a götürüldü ve burada idam edildi.
1820’den itibaren Kafkasya’da bu hareketin liderliğini Şeyh Şamil yapmıştır. Aynı dönemde 1828-1829 Savaşlarını kaybeden Osmanlı Devleti, Çerkezler üzerindeki bütün haklarından vazgeçmek zorunda kalmıştır.
Ruslar da 1829’da Gürcistan’ı ele geçirdikten sonra Çerkezleri daha fazla baskı altına aldılar. Çerkezlerin cesur ve savaşçı kuvvetleri, modern bir şekilde eğitilmiş Rus orduları karşısında mücadele edecek durumda değillerdi. Zaten askeri bir örgütlenme olmadığından, mücadeleler, imamlar idaresinde yapılmaktaydı. Yine de gelenekleri ve toplumsal yapıları nedeniyle Şamil’in etkisi Çerkezler arasında sınırlı kalmıştır.
Kafkaslarda Ruslara karşı yapılan mücadelenin 1840’lardan itibaren Avrupa basınında yer almaya başladığı görülmektedir. Özellikle İngilizlerin Rus yayılmasını önlemek amacıyla Çerkezleri kışkırttıkları anlaşılmaktadır.
BÜYÜK SÜRGÜN
Ruslar Kırım Savaşı (1853-1856) sırasında Kafkasya’ya 200.000 civarında kuvvet sevk ettiklerinden Çar II. Aleksander bölgenin tamamen işgaline karar verdi. Rus birlikleri birkaç yıl içinde bölgede hakimiyeti sağlayarak Şeyh Şamil’in kuvvetlerini dağıttılar. Şamil’in esir düşmesinden sonra Kuzey Kafkasya’da İmam Muhammed ve yüz bine yakın adamı, direnişten vazgeçerek Rus hakimiyetini kabul etti.
Muhammed’in çara bağlılık yemini etmesi ve ömür boyu maaşa bağlanmasından sonra yirmi beş yıllık mücadele sona erdi. Buna karşılık Abzeh, Ubıh, Şabsığ ve Kuban ötesi toplulukları, Ruslara karşı mücadeleye devam ettiler. Osmanlı Devleti ve İngilizlerin propagandalarıyla da Çerkezya büyük bir mücadele alanına dönüştü.
Mücadelenin devam ettiği bu yıllarda bir taraftan da göçler yaşanıyordu. 1859’da da Rusya, Kafkasya’da savaşta zarar görmüş ve yerlerinden edilmiş Müslüman toplulukların göçü için Osmanlı Devleti’nden onay istedi. 40.000 kadar Müslümanın gelmesi için Abdülmecid’in onayı alındı. Böylece sürgün, meşruiyet kazanıyor ve etnik temizlik süreci resmi çerçevede başlıyordu.
Ruslar bir taraftan da bölgeye Kazak nüfus yerleştirerek “dağlı” dedikleri bölge halkının hayat şartlarını daha da ağırlaştırdılar. Ayrıca Kafkas halklarını Don bölgesi başta olmak üzere Rusya içlerine göçe zorlamaya başladılar. Dinlerini kaybedecekleri endişesine düşen Çerkezler de kitleler halinde “halifenin topraklarına” göç etmeye başladılar.
Çerkezler yaklaşık otuz beş yıl Rusya’ya karşı direnmişler hatta Çerkez temsilciler Rus çarı ile de görüşmüşlerdi. Çar II. Alexander bu görüşmede ya çok daha kolay kontrol edebilecekleri Kuban düzlüklerine yerleşmeleri ya da Osmanlı topraklarına göç etmeleri seçeneklerini bir emrivaki olarak ortaya koymuştu.
Çar’ın kardeşi Grandük Mihail de 21 Mayıs 1864’te göç etmeyenlerin “harp esiri” sayılarak Rusya içlerine sürüleceğini söyleyerek büyük sürgüne son noktayı koymuştur. Bu nedenle 21 Mayıs 1864, “Çerkezlerin büyük sürgününün” dönüm noktasıdır.
Bu seneye “muhaceret, büyük muhaceret, Yıstanbıleko’ue (İstanbul’a doğru)” gibi isimler verilmiştir. Çerkezlerin yüzyıllardır hür yaşamaları, hakimiyet kabul etmeyen kişilikleri ve Müslüman olmaları, sürgünün en önemli nedenleridir. Rusya böylece hem Karadeniz’e hem de Kafkasya ticaretine egemen olma noktasında önemli bir adım atmıştır.
Rusların Çerkezlere karşı takip ettikleri yıldırma politikası, ele geçirdikleri yerlerde köyleri ateşe vermek ve yiyecek kaynaklarını imha etmekti. Avrupa basınına yansıyan haberlere göre de erkeklerin cephede olmasından dolayı savunmasız kadınlar, çocuklar, yaşlı erkekler öldürülmekte ve bu yollarla halk, soykırıma uğrarken hayatta kalanlar da vatanlarını terk etmek zorunda kalmaktaydılar.
Göçleri yönlendirmekte zorlanan Osmanlı yönetimi ise çareyi, Muhacirin Komisyonu’nu kurmakta buldu. Komisyon, göçmenlerin genel ihtiyaçlarını karşılayacak ve iskân edilmelerini organize edecekti. Ancak göç edeceklerin sayısı 40.000 olarak tahmin edilirken 1864 ilkbaharında çok daha fazla göçmenin Osmanlı topraklarına gelmesi, bütün planları alt üst etmiştir.
Rusya, 1865 yılında da Kafkasya’ya tamamen hâkim oldu. Kırım Savaşı sonrasında başlayan göçlerle Osmanlı topraklarına gelen sürgünlerin sayısı 910.000 kişiyi bulmuş; bunların 750.000’i Çerkezlerden oluşmuştur.
Göçün bir başka dramatik yönü de yolculuk sırasında yaşananlardır. Kafkasya limanlarında göç, Osmanlı şehirlerinde de iskân için bekleyen sürgünlerden binlercesinin imkansızlıklar, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle hayatlarını kaybettikleri bir gerçektir.
İngilizlerin de göç sürecini yakından takip ettikleri anlaşılmaktadır. Sürgünün ilk varış noktası olan Trabzon’daki İngiliz konsolosu Londra’ya, salgın hastalıklar ve açlıktan dolayı yaşanan dramları ayrıntılı bir şekilde yazmış hatta çözüm için İngiliz hükümetinin Babıali’ye baskı yapmasını istemiştir. Konsolosun “Osmanlı memurları arasında görülen sahtecilik ve yiyiciliğin” sorunların çözümünü zorlaştırdığını belirtmesi de ilginç bir durumdur.
Konsolosun raporuna göre; ölüler defnedilememiş, içme suyu, erzak ve yakıt sıkıntıları iyice artmıştı. Hatta Çerkezler de çaresizlikler nedeniyle Kraliçe Victoria’ya yardım isteyen bir mektup göndermişlerdi. İngilizlerin sürgün sırasında tek desteklerinin ise Çerkezlere dağıtılmak üzere peksimet göndermek olduğu anlaşılmaktadır.
Bir başka göç dalgası da 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında yaşandı. Bu savaşta Rusların Erzurum’a kadar gelmeleri ve sonrasında Kars, Ardahan ve Batum’un Rusya’ya bırakılmasıyla Kafkasya’dan yeni bir kitlesel göç yaşandı. Rumeli’den de benzer şeklinde gerçekleşen göçler dikkate alındığında sayının milyonları bulduğu tahmin edilmektedir.
Bu sürgünlerle Kuzey Kafkasya’dan çıkarılan topluluklar, Ruslar tarafından 500.000-1.000.000 arasında gösterilirken Türkiye’de yapılan çalışmalarda ise 1.000.000-2.000.000 civarında olduğu ve sürgün sırasında en az dörtte birinin hayatını kaybettiği belirtilmektedir. Göçler sonrasında Çerkezya’da 150.000-200.000 civarında Çerkez kaldığı dikkate alındığında Rusların bölgede yaptıkları etnik temizliğin boyutları çok açık bir şekilde anlaşılacaktır.
DRAMLAR
Osmanlı Devleti’nin sürgün sürecini iyi yönetebildiğini söylemek zordur. Mali krizlerle boğuşan, memur maaşlarını bile ödeyemeyen ve çözüm için Kırım Savaşı sırasında ilk defa Avrupa’dan dış borç alan Babıali; Lübnan krizi, Bosna-Hersek ve Memleketeyn meseleleriyle uğraşırken kendi memurlarının da yetersizlik ve suistimalleri nedeniyle yüzbinleri bulan göç aşamasında çaresiz kalmış, bu durum felaketin boyutlarını artırmıştır.
İngilizler sürgünlerin “savaşçı karakterlerini kaybetmemek için” Karadeniz-Erzurum boyunca yerleştirilmesini ve böylece Ruslara karşı bir koridor oluşturulmasını istese de Osmanlı yönetimi geleneksel iskân politikası çerçevesinde Çerkezleri Rumeli’den Suriye’ye kadar çok farklı bölgelere dağıtmayı tercih etmiştir. Rumeli göçleri gibi Kafkasya’dan gerçekleşen bu göçlerin de Anadolu’nun demografisinin değişmesine ve Müslüman nüfusun oranının artmasına katkı yaptığı bir gerçektir.
Çerkezlerin büyük sürgünü birçok araştırmacı tarafından modern dönemin ilk “etnik temizlik hareketi ve soykırımı” olarak kabul edilmektedir. Rusya Çerkezleri göçe zorlayarak yurtlarından etmiş, diğer taraftan da binlerce insanın yollarda ve bekleme yerlerinde hayatlarını kaybetmelerine neden olmuştur.
Bugün Rusya’da Adıgey, Kabarday-Balkar ve Karaçay-Çerkez cumhuriyetlerinde Çerkezler bulunmakta olup geri kalan Çerkezler çoğunluğu Türkiye’de olmak üzere Ürdün, Suriye, Irak, Libya, Mısır ve İsrail’de yaşamaktadır.
Kaynaklar: A. Müfit Bilge, “Çerkezler”, DİA, C. Ek 1; C. Aslan, “Bir Soykırımın Adı: 1864 Büyük Çerkez Sürgünü”, AVSAM, 2006, S.1; H. Altın, “XIX. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ne yapılan Çerkes Göçleri”, Belgi, 2017, S. 14; N. Çiçek, “İngiliz Arşiv Belgelerinde İngiliz Göçü”, AÜ SBF Dergisi, C. 64, S. 1, 2009; N. Aydın, H. Kaya, “Kafkasya’dan Osmanlı Devleti’ne Yapılan Çerkez Göçleri”, Tarih ve Günce, 2021, S. 9.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***