Çok önemli bir seçim sürecini geride bıraktık. Devleti ele geçirmiş olan bir grup, devletin tüm olanaklarını sınırsız şekilde kullandı, hiçbir ahlaki değer gözetmeden büyük bir karalama kampanyası yürüttü, sandık oyunları yaptı.
Ne var ki partimizin milletvekili seçimlerinde yeterince başarılı olamamasını sadece bunlara bağlamak kolaycılık olur.
TBMM seçim sonuçlarını il il, seçim çevresi bazında inceledim. Partimizin oy oranları 87 seçim çevresinde de düşmüş durumda. Bu düşüşün nedenlerini bir yazıyla anlatmak mümkün değil. Partide bu konuda geniş ve derinlikli tartışmaların, bilimsel saha analiz raporları da yapılarak yürütülmesi gerekiyor.
Ben bu olanaklara sahip olmamakla birlikte birkaç tespitimi paylaşabilirim. Belirteceğim görüşler seçim stratejisi ve taktikleri, aday tercihleri, saha çalışmaları gibi pratik alandaki başlıklarda değil, genel çerçevede olacak.
Seçim çalışmaları yarım yamalak ve dağınık oldu
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, demokratik Kürt siyasi hareketinin en büyük özelliklerinden biri, sadece bir seçim partisi veya seçim hareketi olmamasıdır. Kürt sorununun çözümü için uzun yıllardır devam eden bir halk mücadelesinin ve halk hareketinin siyasi partisi de mücadele koşullarına göre şekilleniyor, o koşullara göre tavır alıyor.
İşin doğası gereği bu böyledir. Ama aynı hareket, 63 milyon seçmenin olduğu bir seçimde seçim yarışına da giriyor ve parlamentoda üçüncü büyük grubu oluşturabiliyor. Buradan baktığımızda, tüm zorluklara rağmen ayakta kalmayı başaran bir parti var. Halkın bu sahiplenmesini takdir etmemiz gerekiyor.
Kürt siyasi hareketi için seçimler bir varlık ya da yokluk meselesi değildir elbette. Bununla birlikte, geride bıraktığımız seçimler her bakımdan çok önemli olmasına rağmen Kürt siyasi hareketi bunu çok geç fark etti veya çok geç bilince çıkardı. Bunu yaptığında da iş büyük oranda işten geçmişti.
Partimiz, oylama gününe bir ay kala seçim çalışmasına yüklendi, o da yarım yamalak ve dağınık bir çalışma şeklinde olabildi ancak.
AKP-MHP iktidarı beş yıldır seçim çalışması yapıyor
AKP-MHP iktidarı ise 2014 yılından yani çöktürme planının hayata geçirilmeye başlandığı günden bu yana uygulanan stratejinin parçası olarak özellikle son beş yıldır bir tür mühendislik yapıyor.
İktidar, ele geçirdiği devlet imkanlarını sonuna kadar kullanarak muhalefeti ezmeye, baskılamaya çalışırken yine aynı imkanları kullanarak kendi kitlesine yönelik kesintisiz ve kirli bir propaganda yaptı.
AKP-MHP iktidarı, yerlilik ve millilik adı altında AKP Türklüğü denilebilecek bir Türklük inşasına girişti. Bunun için onlarca televizyon kanalında yayınlanan çarpıtılmış tarih anlatısına, abartılı kahramanlık hikayelerine dayanan dizi filmlerden tutun da tarikatların faaliyetlerine, magazin ve kadın programlarından dini sohbet programlarına, okul müfredatından haber programlarına, afiş ve billboardlardan müziklere kadar her araç, yıllarca etkili şekilde kullanıldı. Yeni bir insan tipi yaratılmaya çalışıldı.
Bunu yaparken öyle bir kültürel çöküş de yarattılar ki adaletsizlik, hırsızlık, yolsuzluk, zulüm, iftira İslam’ın şartlarıymış gibi sıkı sıkıya sarılan bir kitle var ettiler. Bu kitlenin bazı üyelerini zaman zaman sokak röportajlarında görüyorsunuz.
Bahsettiğim o kitleyi bir mahallede tutmaya çalıştılar. Mahalleyi devletin imkanlarını sonuna kadar kullanarak konforlu hale getirdiler.
Diğer mahallelerdeki herkesi de terörist ilan ettiler. Amaçları, diğer mahallelerin sesinin kendi mahallelerindeki kitleye erişmesini engellemek oldu.
Yöre derneği seçim çalışmasıyla başarı kazanılamaz
Genel durum böyleyken eğer 63 milyon seçmenin olduğu bir ülkede “Milletvekilliği seçiminde yüzde 15’i aşacağız, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefet adayının yüzde 50’yi geçmesini sağlayacağız” diyorsanız seçime bir ay kala başlattığınız ve profesyonellikten uzak, bir yöre derneğinin seçim çalışması gibi amatörce bir yaklaşımla başarılı olamazsınız.
Bu vesileyle bazı konulara açıklık getirmekte yarar görüyorum. Son beş yıldır HDP Genel merkezine yazdığım mektuplarla, gönderdiğim mesajlarla ve makalelerimle bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum fakat her seferinde, sesim yankılanıp bana geri dönüyor.
Yaşanan birçok şey var ve bunları halka yansıtmayı doğru bulmadığım için kurumları işletmeye gayret ediyorum. Ne yazık ki çoğu zaman da kurumlar işlemiyor.
Kimileri belki anlayamadı ama 1 Ocak 2023 tarihinde kısıtlı olanaklarımla seçim kampanyası başlatırken amacım, kitleleri de kurumları da alarm durumuna geçirmekti.
Öncesinde de bize önyargıyla bakan tüm toplumsal kesimlere ulaşabilmek için cezaevinden olağanüstü çaba sarf ettim. Yaklaşık beş bin kişiye mektup ve kart yazdım, binlerce tweet, yüzlerce makale ve röportaj ile HDP’ye kendi imkanlarımla alan açmaya çalıştım. Çünkü çok büyük bir boşluk vardı ve kimse de bu boşluğu doldurmayı denemiyor ya da denese bile başaramıyordu. Ancak bizim mahalleden bazı arkadaşlar bu çabaları anlamaya çalışmak yerine “kendini öne çıkarıyor” düşüncesiyle linç etmekle uğraştılar. Oysa varsa eksiklikler, yetmezlikler ancak eleştiriyle, öneriyle giderilebilir, vefasızca saldırmakla değil.
Sonuçta partimize, halkımıza seçim kazandırmaya çalıştım. Parti binalarında boş dedikodularla uğraşanların da etkisiyle, siyasal alanda istediğimiz uyumu ve ortaklaşmayı ne yazık ki yaratamadık. Bunun için de herkesten önce ben kendi eksiğimi kabul edip özeleştirel yaklaşıyorum. Ben de daha fazla çaba göstermeliydim, ortaklaşmaya zorlamalıydım. Tüm arkadaşlarımın da AKP-MHP sistemini doğru çözümleyip zamanında doğru hamleler yapmadıkları ve benim üzerimden yapılan algı operasyonlarına karşı önlemler geliştirmedikleri için özeleştiri yapması gerekiyor.
Tablo iyi çözümlenemezse düşüş sürer
Demokratik Kürt siyasi hareketi, genel Türkiye toplumunda yaşanan sosyolojik kırılmaları iyi analiz edemediği gibi, Kürt halkındaki değişim ve kırılmaları da doğru okumaktan uzak bir pratik sergiliyor.
AKP-MHP yönetiminin 20 Temmuz 2016 yaptığı “öz darbe”nin ardından siyaset, kültür, basın, kadın, gençlik ve yerel yönetim kurumlarımız kapatılıp gasp edilirken yerine çok aşağılık bir sistem yerleştirildi. Her yerde işsizlik, yoksulluk halkı perişan ederken küçük çocuklara kadar uyuşturucu, fuhuş dayatıldı. Daha önce parti çalışmalarında kendini değerli, güçlü hisseden gençlik bir anda sahipsiz kaldı, tatmin aramaya başladı. Bu şekilde yozlaşan ve fuhuşun, uyuşturucunun, ajanlığın batağına saplanan binlerce gencimiz var.
Kürt orta sınıfı da siyasal hedefsizlik, işinden aşından olma korkusu gibi nedenlerle hızla geri çekildi.
Bunun yerini de ne devrimci tarz doldurabildi ne de reformcu tarz. Bu boşluğu dolduranlar lafta radikal, pratikte okey masasından kalkamayan düşkünler oldular. Slogan dışında hiçbir numarası olmayan tipler, siyasal ve sosyal ortamı domine edip nitelik ve nicelik kaybına yol açtılar. Kraldan daha çok kralcı davranarak ortamların hakimi oluverdiler.
İşte bu tablo iyi çözümlenemezse düşüş sürer. Bizim artık toplumun mikro düzeydeki sorunlarından makro düzeydeki sorunlarına kadar her başlığı ana gündem yapıp örgütlenme ve çözüm politikaları üretmemiz gerekiyor.
Slogancılıkla kimse daha fazla ilerleyemez
Şemzinan’ın herhangi bir köyünde yaşayan Kürdün de İstanbul’daki Kürdün de dil, kimlik, kültürel hak talebi halen güçlüdür, kimse bunlardan vazgeçmiş değil. Bununla birlikte her ikisi de amazon.com’a girip güzel ayakkabılar, elbiseler görüyor, dünyanın her dilinden müzik dinliyor, kafeleri, restoranları imrenerek izliyor. Eskiden astarlı ve astarsız cizlavet şeklinde iki ayakkabı seçeneği olan Kürdün şu anda sınırsız seçeneği var ama kuruş parası yok. Bu gerçeği görmezden de gelemeyiz bu gerçeğe teslim de olamayız.
Slogancılıkla kimse daha fazla ilerleyemez. Kapitalist moderniteye bu kadar maruz kalmış bir halka demokratik moderniteyi anlatamaz ve kurumlarıyla birlikte alternatif, güzel, onurlu yaşamı sunamazsanız toplumsal çöküş kaçınılmaz olur.
Durumu çok iyi analiz etmek ve önlemler geliştirmek zorundayız. Alarm zilleri zaten uzun zamandır çalıyordu, bu seçim sonuçları da son uyarı oldu. Alarm zillerini susturup zafer şarkıları çalmanın yolu, doğru analiz ve doğru pratikten geçiyor. Partimize yönelik eleştirilerin ve önerilerin de seviyeli ve yapıcı olmasına dikkat ederek kapsamlı bir yeniden yapılanma süreci başlatmak zorundayız.
Partimize saldırmak için ellerini ovuşturup bir kenarda bekleyen ucuz tipleri de ciddiye almamak, onlara prim vermemek lazım. Yapıcı olmayan, emek ve inşa sürecine katkı vermeyen eleştirilerin herhangi bir değeri yoktur. Buna da dikkat etmek lazım. Halkımızın bunu yapacağından kesinlikle eminim.
Sonuçta her şeye rağmen halen çok büyük emek, fedakarlık ve bedelle yürüyen zorlu bir mücadele var. Bu mücadeleye zarar verecek yaklaşımlardan uzak durup büyük bir yenilenme hamlesiyle sürece cevap verileceğine inanıyorum.
Selahattin Demirtaş
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***