YORUM | M. NEDİM HAZAR
Malum, seçime kadar siyaset yorumlamaya devam edeceğiz.
Ancak özellikle seçimler hakkında yazılacak her şey yazıldı gibi.
Haddizatında benim bu kadar yazmanın, çizmenin, söylemenin çok anlam ifade etmediğine de inanmaktayım.
Anlam ifade etmeyecek diye, ifade etmemek lazım değil elbette.
Biz inandığımızı yazıp çizeceğiz.
Kimse dinlemese bile tarihe geçmiş olacaktır.
Girizgahı uzatmak niyetinde değilim.
Bugün seçimlerin ikinci ayağına giderken, siyaset dışında bambaşka bir perspektiften meseleyi ele almak istiyorum.
Siyaset, toplum, sosyoloji ile alakası olmayan bir açı: Gayretullah perspektifi…
Siz isterseniz buna “bardağı taşıran damla” da diyebilirsiniz.
Sevgili doktorum ile siyaset muhabbeti yaparken, bana “ben artık eşik filan umursamıyorum” deyiverdi.
Aslında tam da bu cümle eşiğin ispatıydı.
Hatta bizzat ayet buyuruyordu. Ahzab suresinin girişi bu meseleyi belagatla ifade ederken şu uyarıyı da yapıyordu (mealen): “Biz, böyle imtihan edileceğinizi söylemiştik.”
Bilenler bilir, yıllardan beri Erdoğan meselesini sadece siyaset sosyolojisi ile izah edilemeyeceğini iddia ederim.
Ben de herkes kadar “ben demiştim” demekten gizli haz duymaktayım yalan yok.
Ve fakat mesele senin yanılman, benim haz almam meselesi değil.
Çok daha derli toplu bakılıp ele alınması gereken ciddi bir boyut esasen.
Vaktiyle asr-ı saadet hakkında çalışırken Mekke ve Medine Uzayı diye iki uzay belirlemiştim.
Mekke Uzayı enteresandı.
Enteresandı ama tarihte ilk değildi.
Önce görmezden gelme, ardından yolu ayırma, ardından dışlama, sonrasında sürme, sonrasında tehdit, öldürme…
Böyle aşamaları vardı Mekke Uzayı’nın…
Medine Uzayı ise bambaşka…
Zaten Kur’an-ı Kerim, Mekke Uzayı’na “Ya Eyyü’hen-nas” (Ey İnsanlar) gibi en geniş bir spektrum ile başlıyor.
Medine’de ise bu “level” bir yandan giderek daralırken, aslında zorlaşıyor da…
Önce “Ey Müslümanlar”a dönüşüyor.
Ardından “Ey müminler” aşamasına geliniyor.
Birkaç yazıdır size “Hendek Süreci”ndeh bahsediyorum.
Meselenin sadece Halid Bin Velid (RA) perspektifiyle anlatımını yapmayı çok isterdim.
Halid, diyor ki;
“Şehrin arka tarafını tutan Yahudileri Hayber hurmaları karşılığında satın almıştık. En az 7 kabile ittifak etmiş, bir araya gelmiştik. Günlerdir şehri kuşatmış ve pek çok Müslümanın artık pes etme eşiğine geldiğini bizzat müşahede ediyorduk. Ebu Süfyan bu özgüven ile atını hendeğe doğru sürüp, “Sizi elimizden kim kurtaracak?” diye sormuştu. Ancak öyle bir şey oldu ki, hiç hesapta yoktu ve bizi perişan etti…”
Hz. Halid’in bahsini ettiği eşik işte Gayretullah Eşiğiydi.
Ve Hz. Halid daha sonra hayatını anlatırken diyecektir ki, “İşte biz Medine’nin hemen dibinde, hendeklerin başında kuşatmışken bir anda darmadağın olduğumuz an anladım ki, ben yanlış taraftayım!”
İşte Gayretullah eşiği böyle bir şeydi.
Zalimi en güçlü anında hiçbir maddi sebep yokken alaşağı edecek bir eşikti.
Şubat ayının ortalarında, tarihinde o güne kadar görülmemiş bir hortum belirdi Medine’nin hemen dışında.
Öyle amansız bir fırtına ki, önüne geleni alıp hendeklerin içine fırlattı.
Çok kısa bir süre sonrasında 5 kilometre uzunluğunda hendek, müşrik askerleri, atlar ve deve cesetleriyle dolmuştu!
Ve en önemli soruya geliyoruz..
Bu eşik neresidir?
Mesela, neden Uhud değil de, Hendek eşik olmuştu?
İsterseniz bu sorunun peşine de yarın düşelim…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***