YORUM | M. AHMET KARABAY
14 Mayıs seçimleri için iki haftadan geriye sayım başladı. Dünyada benzerine az rastlanır şekilde, iktidar toplumu kışkırtmaya, muhalefet sakinleştirmeye çalışıyor. Her seçimde başka bir hileye başvuran Erdoğan yönetiminin bu kez kullanacağı yöntemin dijital olacağı kesinleşmiş gibi.
Benim etrafımdaki fazla iyi niyetliler bile; çevresinin kötü, Tayyip Erdoğan’ın özünde iyi bir insan olduğu, bu kadar kirli tezgahların döndüğünü bilse kendisinin asla izin vermeyeceği inancında.
Şunu samimiyetle ve bilerek dile getiriyorum. Erdoğan, o “bilse engel olurdu” denilen kirli tezgahların tamamına yakınını biliyor ve sekteye uğramaması için süreci yakından takip ediyor.
Erdoğan’ın Tek Adam olarak Meclis’i feshedip 14 Mayıs’ta seçim kararı almasının ardından bir yazı yazmıştım. 25 Mart tarihli “Erdoğan’ın seçim stratejisi belli oldu” başlıklı yazıda, İslami geleneğin, oturulan başkanlık koltuğunu bırakmama üzerine kurulu olduğunu hatırlatmıştım.
Bunun kökeninin daha ilk yıllara dayandığını anlatmaya çalışmış ve kendisini halife gören Erdoğan’ın da benzeri bir yola başvurmaya çalışacağını yazmıştım. CHP’yi HDP=PKK üzerinden şeytanlaştıracağını belirtmiştim.
Bütün ideolojiler rövanş alacakları günün hasretiyle yanıp tutuşur. Bu açıdan semboller ve tarihler önem taşır.
Erdoğan, Abdullah Gül’den başbakanlık görevini devraldığı 14 Mart 2003 tarihinden itibaren kendini İslam aleminin halifesi olarak görüyor. Çevresi de buna Erdoğan kadar inanıyor.
Hilafet, 3 Mart 1924’te çıkarılan bir yasayla kaldırılmıştı. Erdoğan, yeniden seçilir ve ömrü vefa ederse 100 yıl sonra aynı tarihte “Halife-i Rû-yı Zemin” unvanıyla kendisini resmen halife ilan ettirmeyi hayal ediyor.
Yeniden seçilmesi halinde bunun önünde engel bulunmuyor. “O kadarını da yapamaz” diyenler, çok değil 15 yıl öncesinin Türkiyesi ile bugünü zihninde karşılaştırsın. “Olmaz” denilen ne kadar çok şeyin hayata geçirildiğini hatırlasın.
HER SEÇİMDE BAŞKA YÖNTEM DENENDİ
Türkiye, AK Parti iktidarına geçtiği günden bu yana her seçimde başka bir sandık oyunuyla karşılaştı. İlk başlarda “vesayet” odakları, ters vuruşla AK Parti yelkenlerini şişirdi. Son 10 yılda ise kendi kurdukları kumpaslarla aynı sonuca ulaşıyorlar.
Ülkede geçmişten bu yana seçimleri takip edenler, bütün oyunların son iki haftada oynandığını bilirler. Kılıçdaroğlu, 3 gün önce son 10 güne dikkat çeken bir paylaşım yapmıştı:
“Seçime gidiyoruz, savaşa değil. Nice iktidarlar değişti, yola hep devam ettik. Son 10 günde girişilecek en pis işleri biliyorum.”
Kılıçdaroğlu, dün gece bu kez adres vererek uyarısını yaptı:
Muhalefetten bazı kesimler, hâlâ sandık sonuçlarına müdahaleyi trafoya kedi girmesi ve mühürsüz oylardan ibaret olduğunu sanıyor. Bunun için de çözümü “ıslak imzalı tutanaklara sahip çıkmakta” görüyorlar.
Muktedirlerin bu kez çok daha tecrübeli hareket edeceklerinden şüphesi olan var mı?
Bunun neler olabileceğine ilişkin ipucunu Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, dün geceki paylaşımında ortaya koydu:
“Son 10 güne 2 gün kaldı. Ben son uyarımı yapayım. Fahrettin Altun, Serhat ve ekip arkadaşları Çağatay ile Evren; anlaşmaya çalıştığınız dark web dünyası, sizi yabancı istihbaratın eline düşürür. Cambridge Analytica’cılık oynamak sizin kapasitenizi aşar çocuklar. SON UYARIMDIR!”
Organizasyonun koordinatörlüğünü Erdoğan liderliğinde İletişim Daire Başkanı Fahrettin Altun yürütüyor. Sahadaki ekibin başında ise Berat Albayrak’ın ağabeyi Turkuaz Medya’nın tepesindeki isim olan Serhat Albayrak bulunuyor.
Kılıçdaroğlu’nun twitinde sözünü ettiği Çağatay ve Evren’in kim olduğu merak edildi. Bu iki isim de İletişim Başkanlığı’nda Fahrettin Altun’un yardımcıları.
Çağatay Özdemir, Altun’un SETA’dan bu yana yanından ayırmadığı isimlerden. Evren Başar ise İçişleri Bakanlığı’nda strateji geliştirme uzman yardımcılığından İletişim Başkanlığı’na geçti.
BİR DÖNEM SANDIĞI KUTSAYANLAR, ŞİMDİ SANDIĞI DARBE GÖRMEYE BAŞLADI
Erdoğan tarafı, ülkeyi seçime değil savaşa götürüyormuş gibi bir dil kullanıyor.
Bunun iki nedeni var. Birincisi, Erdoğan’ın Allah’ın gölgesi (zıllullah) olarak hilafet görevine “kayd-ı hayat” (ömür boyu) getirildiği inancı var. Dolayısıyla Allah’ın oraya getirdiği birini, oradan indirmeye çalışmak kulun/seçmenin haddine olan bir şey değildir.
Bundan dolayı, seçmenin görevi biatını tazelemekten, Erdoğan’ı indirmeye kalkmak darbe girişimine ibarettir.
🔺 İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, 14 Mayıs seçimlerini 15 Temmuz gibi darbe girişimi diye nitelemesi,
🔺 Binali Yıldırım’ın seçimleri bağımsızlık savaşına benzetmesi yapıp Kurtuluş Savaşı ile bir tutması,
🔺 Nurettin Canikli’nin muhalefetin kazanması halinde üniter devletin yok olacağı iddiasında bulunması,
🔺 Ömer Çelik’in “hedefleri Erdoğan’ı indirmek” demesi…
Bütün bunların amacı Erdoğan’ın dün söyleyeceği sözlere zemin hazırlamaktı. İmralı’ya heyet gönderip yardım isteyen, Hizbullah’ın siyasi uzantısı Hüda Par ile seçim ittifakı kuran Erdoğan’ın tüyler ürperten sözleri aynen şöyle:
“Kandil’in desteğiyle bu ülkede cumhurbaşkanı olacak. Benim milletim Kandil’den aldığı destekle cumhurbaşkanı olana bu ülkeyi teslim etmez.”
İktidar cephesi, asıl meyvesini seçim gecesi verecek olan bir kumpasın peşinde.
HAKAN ATİLLA’NIN PASAPORTUNA EL KONULMASI
17-25 Aralık operasyonlarında Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın adı öne çıktı. Yardımcısı Hakan Atilla’nın konuya dahil edilmesi daha sonra oldu.
Hakan Atilla, 17-25’te ortaya saçılan ilişkilerinden dolayı ABD’de 28 ay hapis tutuldu. İtirafçılığı sayesinde bırakılıp Türkiye’ye geldiğinde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından karşılanıp ardından da Borsa İstanbul’un başına getirildi.
Atilla, Borsa İstanbul’da dönen dolapları görüp midesi bulandıktan sonra köşesine çekilmiş adam izlenimi vermeye çalıştı. Eşi ve çocuklarıyla Kıbrıs’a gitmek üzereyken havaalanında alıkonulan Atilla’nın paylaşımları yenilir yutulur cinsten değil. Atilla paylaşımlarını yaptıktan sonra sözünü, “Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner” diye bitirdi.
Kendi adamları olan Hakan Atilla’ya bunu yapanların aslında ödleri kopuyor. Nurettin Nebati, Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirildikten kısa süre sonra Şubat 2022’de Londra’da sermaye çevreleriyle görüşmeye gitmişti.
Türkiye’de toplumun ciddi bir kesiminin zihninde olduğu gibi, dünyadaki belli çevrelerin zihinlerinde aynı soru vardı. Sermayenin temsilcileri Londra’daki görüşmede bu kuşkularını açıkça dile getirip sormuşlardı.
Bluebay Varlık Yönetimi Gelişen Piyasalar Kıdemli Stratejisti Timothy Ash, “AK Parti’nin seçimlerde kaybetmesi halinde sorunsuz bir geçiş sağlayacağına dair güvence verdiğini” duyurdu.
Kaybetmeyi içeride “darbe” diye yorumlayan iktidar, dışarıda “sorunsuz devretme taahhüdü” verme yoluna niçin gidiyor dersiniz?
Bunun tek sebebi var. İçeride seçmeni korkutmak istiyorlar. Başarabilirlerse büyük bir dijital kumpas gerçekleştirecekler. Bütün bunlara rağmen farklı bir şekilde kaybederlerse inanın ki ülkeyi iç savaşa götürmeye bile cesaret edemezler.
Bunun sebebi ise memleketi sevmelerinden değil, dışarıya kaçırdıkları paraların başına bir şey gelmesinden korkmaları. Kendileri çok korktukları için korkutmaya çalışıyorlar.
Bütün bu planlar Erdoğan’ı ayakta tutmaya yeter mi?
25 Mart yazımın son cümlesi ile bitireyim:
Din ve milliyetçilik koçanını topluma ne kadar kemirteceklerine bağlı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***