Camp Nou… Barcelona’nın yuvası, şüphesiz milyarları peşinden sürükleyen oyunun en önemli mabetlerinden biri. Her yıl yeryüzünün dört bir köşesinden on binlerce meşin yuvarlak aşığı adeta “hacı” olmak için bu eşsiz stadyumu ziyaret ediyor. Katalanların yaklaşık yüz bin kişilik kalesinin öyküsü bize futboldan çok daha fazlasını anlatıyor. Mallorca maçıyla bir süreliğine kapılarını kapatacak olan Camp Nou, Limak Holding tarafından yenilenecek. Çalışmaları başlatan sembolik törende Nihat Özdemir, başkan Joan Laporta ve teknik direktör Xavi’nin yanındaydı…
Peki Katalanların mabedi, niye bir stattan daha fazlası?
Tevatüre göre her şey Laszlo Kubala’nın 1950 Yazı’nda bordo-mavililere imza atmasıyla başlamıştı. Budapeşte’de doğan efsane Macaristan- Çekoslovakya arası cirit atarken, bunun esbab-ı mucibesi askerlik yapmak istememesinde saklıydı. Macaristan’daki siyasi gelişmeleri müteakip mülteci olan santrafor, soluğu İtalya’da almıştı. O günlerin yenilmez armadası Torino’nun Benfica ile yapacağı jübile maçına son anda oğlunun hastalığı yüzünden gitmemesi verdiği en doğru karardı. Çizme’nin en güçlü ekibi dönüş yolunda bir dağa çakılırken, o Azrail’e çalım atmıştı.
Macar göçmenlerin takımı Hungaria’yla İspanya’da yaptıkları turnede hem Real Madrid hem de Barcelona’nın radarına girmişse de onu renklerine bağlamayı Katalanlar başarıyordu. Doğduğu topraklarda hüküm süren komünist rejimin şikayeti forveti sahalardan alıkoyuyordu. Cezası 2 Nisan 1951’de bitiyor, bir efsane başlıyordu.
Taraftarlar ilk görüşte âşık oldukları yıldızı izlemek için kulübün o günlerdeki yuvası Camp Les Corts’a akın ediyordu. 60 bin kişilik stadyum Kubala meftunlarına yetmemeye başlamıştı. 1954’te başlayan inşaat 1957’de noktalanmıştı.
BARÇA’NIN ESKİ YUVALARI
1899’da İsviçreli Joan Gamper tarafından kurulan Barcelona’nın ilk stadı sekiz bin kişilik Carrer Industria’ydı. 1922’de açılan Camp Les Corts ise 35 yıl boyunca hizmet vermişti. Gala İskoç St. Mirren ile yapılırken, üç yıl sonra stat altı aylığına kapatılmıştı. Cezanın esbab-ı mucibesi İspanyol Milli Marşı’nı ıslıklayıp İngilizlerinkini alkışlayan taraftarlarda saklıydı.
İspanya İç Savaşı yaklaşıyordu. Kulübü, Katalan milliyetçiliğinin kalesi haline getiren başkan sınırdışı edilmişti. 1930’da İsviçre’de sessizce intihar eden Gamper’den sonra kulübün başkanlık koltuğuna oturan ve dönemin iktidarını elinde tutan diktatör Primo de Rivera’yı eleştirmek için La Rambla gazetesini kuran Josep Sunyol, 1936’da General Franco’nun askerleri tarafından öldürülmüştü. Stat, yasaklı dil Katalanca’nın konuşulabildiği tek yer olmuştu. Camp Les Corts’a sığmayan takıma yeni bir yuva lazımdı. Kubala’nın transferi aslında süreci hızlandırmıştı.
Mimarlar Francesc Mitjans, Josep Soteras ve Lorenzo Garcia Barbon’un projesi çabucak tamamlanıyordu. Mitjans, kulübün o günlerdeki başkanı Francesc Miro-Sans’ın kuzeniydi. Gala günü gelmiş çatmıştı.
Tarihler 24 Eylül 1957’yi gösteriyordu. Sabah düzenlenen ayini Barselona kentinin başpiskoposu yönetirken, tribünlerin yarısı boştu. Şampiyonlar Ligi müziğinin de bestecisi olan Georg Frideric Handel’in Hallelujah’ı çiçeği burnundaki stadyumda çınlamıştı. Günün ikinci etkinliğinde mahşeri bir kalabalık vardı. İçlerinde Espanyol’ün de bulunduğu Katalan diyarının büyük ekipleri resmî geçiş düzenlemiş, 11 bin beyaz güvercin uçurulmuştu.
SİYASETİN GÖLGESİNDE
İspanyol Milli Marşı bu sefer ıslıklanmıyordu. Zamanın gazeteleri bunun altını çizmiş, General Franco’nun projeye verdiği destek özellikle belirtilmişti. Zaten aksi düşünülebilir miydi…
İlk rakip Legia Varşova’ydı. Aslında çimlerde yerini alan Polonya karmasıydı. 1958 Dünya Kupası elemelerinde Bulgaristan’la yapılacak mücadele nedeniyle birçok yıldız evinde kalmıştı. 180 bin meraklı gözün önünde Eulogio Martinez ilk gole imzasını atmış, Barça 4-2’lik skorla kazanmıştı.
Katalunya’ya özerklik verilmesi kampanyasının da merkezi olan Barcelona’nın mabedi, İspanya’yı yıllarca yöneten General Franco tarafından 1939’da sürgüne gönderilen Katalan politikacı Josep Tarradellas’ın doğduğu topraklara 38 yıl sonraki dönüşünden birkaç gün sonra ziyaret ettiği yerdi. Zira burası bir stattan çok daha fazlasıydı.
Bordo-mavililerin yuvasına 2000’e kadar Estadi del FC Barcelona dense de Camp Nou kısa sürede dillere yerleşmişti. Zaten bu ibare de Katalanca “yeni saha” demekti. 2000’de yapılan ankete katılanların yüzde 68’i malumu oylamış, stadyumun adı resmen Camp Nou olmuştu.
Buradaki ilk final 1972’de düzenleniyor; Dinamo Moskova’yı yenen Glasgow Rangers Kupa Galipleri Kupası’nı müzesine götürüyordu. Ertesi yıl çimlere ayak basan Johan Cruyff kısa sürede krallığını ilan ediyordu. 1975’te Camp Nou elektronik skorbordla tanışıyor, 1982 Dünya Kupası için ziyadesiyle elden geçiyordu. Localar eklenmiş, kapasite 121.401’e çıkmıştı. “47 ayın sultanı”nda açılış maçı ve İtalya’nın Polonya’yı yendiği yarı final de dahil olmak üzere beş karşılaşma yine bu çimlerde oynanıyordu.
1989’da Milan’ın Steaua Bükreş’i parçaladığı Şampiyon Kulüpler finali de burada oynanmıştı, 1999’da Manchester United’ın uzatmalarda bulduğu iki golle yazdığı Bayern Münih destanı da… İspanya yine bu çimlerde Polnya’yı devirerek 1992’de Olimpiyat altınına ulaşmıştı.
REKOR PAPA’DA!
Bugün 99 bin 354 kişilik kapasitesi bulunan “Yeni Saha”nın misafir sayısı yıllar içinde değişiyordu. 1980’lerde 120 binden fazla kişiyi ağırlayabilen stadın seyirci rekoru, 1982’de Papa İkinci Jean Paul’ün düzenlediği ayinle kırılmıştı. Barcelona ise en fazla 1986’da Juventus’a karşı 120 bin kişiye oynamıştı.
Bir ara dünya futbolunun mabedi Wembley’e de yeni bir çehre kazandıran İngiliz mimar Norman Foster tarafından elden geçirilmesi gündeme gelen Camp Nou, kulübün içine düştüğü durumdan etkilenmiş, kente şekil veren Gaudi’den esinlenen proje askıya alınmıştı.
Birçok finale ev sahipliği yapan stadyum, Michael Jackson’dan Madonna’ya, Luciano Pavarotti’den Frank Sinatra’ya birçok devi de ağırlamıştı.
Yılda bir milyondan fazla kişinin ziyaret ettiği Barcelona Müzesi’ne de “yataklık” yapan Camp Nou’da düzenlenen turlar ayrıca kulübe yılda milyonlarca avro kazandırıyor. Spotify’ın 2022’de verdiği 310 milyon dolardan sonra stadın adı ayrıca birçoğumuzun her gün uğradığı müzik platformunun ismini taşıyor. Bir zamanlar formasına reklam bile almayan kulüp, artık her varlığından artı değer üretmeye çalışıyor. Onlar bir taraftan darphane gibi çalışırken, öte yandan stadyum İspanya’dan ayrılmak isteyen Katalanların sesinin de yankılandığı yer oluyor. Ha böyle olunca da akıllara bordo-mavililerin mottosu düşüyor: Bir kulüpten daha fazlası! (mes que un club)
Limak Holding tarafından yapılacak yenileme çalışmaları boyunca Barcelona maçlarını Lluis Companys Olimpiyat Stadyumu’nda oynayacak. 1940 yılında Franco tarafından idam edilen Katalunya devlet başkanı Companys’ten adını alan stadın kapasitesi 56 bin kişilik.
Peki Kubala o büyüleyici şehre ayak basmasaydı… Kim bilir o zaman şampiyonluklar gelmeyecek, yeni saha da hiçbir zaman inşa edilmeyecekti. Camp Nou olmasa kuvvetle muhtemel El Clasico adındaki modern zaman tragedyası yılda iki defa sahnelenmeyecek; kim bilir Messi’yle hiç tanışmayacak; Nihat Özdemir’i elinde kürekle Barcelona efsanelerinin yanında görmeyecektik…
Ali Murat Hamarat: Spor tarihçisi, spor yazarı. BirGün gazetesi yazarı. İstanbul Üniversitesi’nde hukuk okuyup bir dönem asistanlık yaptıktan sonra gazeteciliğe Taraf’ta başladı. Eurosport’un internet sitesinde genel yayın yönetmenliği yaptı. Radyo ve televizyona programlar hazırladı. 2017’den beri Tarih Dergisi’nde yayın kurulu üyesi.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***