Belli bir kanaate ulaşmış kişiler, fikirlerinin değişmesinden hoşlanmazlar. Kanaatlerini çürütecek onlarca kanıt bulunsa dahi zor bela ulaşıp benimsedikleri kanaat bir aidiyet doğurur ve ona sımsıkı sarılırlar.
Böylesi bir kanaate ulaşmış kişiyi, fikrini değiştirmeye zorlamak, boşa zaman harcamak, hatta belaya davetiye çıkarmakla eştir.
Dolayısıyla seçmene, henüz bir kanaat oluşmadan ulaşmak gerekir.
YSK yakın zamanda açıkladı: 7 milyon yeni seçmen var. Bu şu demek: Bu seçimde ilk kez oy kullanacak bir kesim söz konusu ve o kesim 18-23 yaş arasında…
Unutmamalı ki, 15 Ekim 2012 kurulan HDP, 2015’te, katıldığı ilk seçimde %13,1’lik oy oranıyla mecliste 80 milletvekili ile temsil edilmeye hak kazanmıştı. Yani geçerli oyların yaklaşık 5 milyon 850 binini almıştı.
7 milyon yeni seçmen demek; dengeli bir dağılımla bir partiye 70 ile 100 koltuk kazandıracak bir kesim, bir irade demektir.
***
HDP’nin bir siyasi aktör olarak ülke dinamiğinde etkin rol oynayacağının ilk emaresiydi 7 Haziran seçimleri. Lakin gözden kaçan şuydu: Bu seçimde AK Parti, ilk kez statükosunu kaybetti ve her seçimde kendisine oy veren milliyetçi ve muhafazakâr (dindar Kürt seçmenler gibi) seçmenin bir kısmı, HDP ve MHP arasında bölündü. Bir yeniden mevzilenme yaşandı.
Seçmen iradesinde nadir görülen anlardan biriydi bu. Ancak bunu radikal bir kırılma olarak okumak yanlış olur. Zira AK Parti yorgundu; 13 senedir (3 dönem) tek başına iktidardaydı. 17-25 Aralık yolsuzluk skandalının üstü henüz örtülememişti. Ülke bir şiddet sarmalından geçiyordu.
Bu seçimde AK Parti başkanlık sistemine geçiş vaadi ve Yeni Türkiye iddiaları; CHP parlamenter sistem, Kemalist ve elitist söylemler; MHP ‘saray’ masalı; HDP ise ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ sloganı ve Türkiyeleşme savıyla seçmenin karşısına çıkmıştı.
25’inci dönemin 550 yeni üyesinin belirlendiği genel seçimlere katılım yüzde 83,92 olarak gerçekleşmiş, YSK da seçim sonuçlarını 18 Haziran’da açıklamıştı.
Bağımsız hiçbir adayın meclise giremediği bu seçimde, HDP ile MHP aynı sayıda vekil çıkarmıştı: 80.
Siyasi düşünceleri çok farklı olan partilerin dahi koalisyon kurabilmeleri mümkünken 7 Haziran’da hiçbir koalisyon formülü tutmadı.
45 gün içinde Bakanlar Kurulu oluşturulamadığı için seçimlerin 1 Kasım’da yenileneceği ilan edildi.
Türkiye siyasi tarihinde bir ilk yaşandı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim hükümeti için AK Parti Genel Başkanı Davutoğlu’nu görevlendirdi. Erdoğan ve TBMM Başkanı İsmet Yılmaz, meclise giren partilerin vekil sayılarına göre bakanlık dağılımını belirledi.
Bağımsız olması gereken 3 bakan haricinde AK Parti’ye 11, CHP’ye 5, MHP ve HDP’ye 3’er bakanlık düştü. Bakanlık daveti gönderilen CHP’li hiçbir vekil seçim hükümetinde yer almayı kabul etmedi.
MHP’den ise sadece Tuğrul Türkeş daveti kabul etti. Türkeş sürecin devamında partisinden ihraç edildi ve Ankara’dan AK Parti milletvekili adayı oldu. HDP’den Levent Tüzel bakanlık davetini geri çevirdi, daveti kabul eden HDP’li Ali Haydar Konca ve Müslüm Doğan ise sadece 25 gün sonra bakanlıktan istifa ettiler.
Sonrası ise acılarla dolu bir süreç değil, acının ta kendi, acının tarihi yaşandı: Diyarbakır’da HDP mitinginde patlayan bomba hortlayan terörün habercisi oldu. Suruç’ta 32 kişi hayatını kaybetti. Takibinde aynı evde kalan iki polis, vahşi şekilde infaz edildi.
Hemen akabinde de, Ankara’da, 10 Ekim Cumartesi günü, “Barış Mitingi” öncesi toplanma yeri olarak belirlenen Ankara Garı önünde 102 kişi katledildi.
Saldırının ardından partiler mitinglerini iptal etti. Seçim meydanları diğer seçime göre daha sönük geçse de sonuçları en ‘anlamlı’ (?) seçimlerden biri oldu.
Ve seçim 1 Kasım 2015’de tekrarlandı. AK Parti yüzde 49,48, CHP yüzde 25,31, MHP yüzde 11,90, HDP ise yüzde 10.75 oranında oy aldı.
AK Parti, Haziran’dan Kasım’a, 5 aylık süre içerisinde hanesine 5 milyona yakın oy kattı.
Bu süreci uzun uzadıya anlatmamın sebebi, o 5 ayda yer yahut renk değiştiren 5 milyon oyun, ülkenin şimdi içinde bulunduğu durumun kısmi mesulü oluşuna inanmam.
Hani bu seçimde ilk kez oy verecek 7 milyon seçmenden söz ediyoruz ya…
Kemikleşmiş, belli bir kanaate ulaşmış oyların üzerine, bu 7 milyonluk pastadan en büyük dilimi koparan, muhtemel ki seçimin de kazananı olacak.
***
Sanıyorum 2020 Eylül’ü yahut Ekim’iydi. Gürsel Tekin, bir ‘Z Kuşağı Raporu’ açıklamıştı. 7 milyon gencin ilk kez oy kullanacağını belirterek, “Z Kuşağı’na mensup genç sayısı yaklaşık 13 milyon. Bir sonraki seçimde 7 milyon genç ilk kez oy kullanacak. 13 milyon genç az değil, toplam seçmenin yüzde 20’sine tekabül ediyor. İstediklerini hükümete getirir, istediklerini de hükümetten indirirler” demişti.
Tekin’e göre, bu kuşağa mensup gençlerde AK Parti’nin oy oranı yüzde 25’i geçmiyordu.
İşin tuhaf yanı şu: Tekin, CHP dâhil hiçbir partinin Z Kuşağı için tam anlamıyla organize olmadığını söylemişti.
Bu, bugün de haklılık payını koruyan fevkalade acı bir hakikat.
Eğer CHP, elinde bu rapor varken, bu hakikat çırılçıplak dururken, ona uygun tercihler yapmıyorsa, epeydir kulislerde söylenen şeye kulak kabartmak gerekiyor: Aslında iktidara oynamıyor!
Hiç kuşkusuz, bunu düşünmüyorum.
Erkan Baş’ın, muhalefete en az zarar verir şekilde liste çıkaracaklarını açıklamasını da abes görmediğim gibi.
Bir siyasi parti, elbette rekabetçi olacak ve ülke çıkarları kadar kendi çıkarlarını da gözetecek.
Ancak benim anlamadığım, HDP’nin Selahattin Demirtaş’ın cezaevine girişinden bu yana umulan sıçramayı bir türlü yapamaması.
Okuduk, gördük; önce Hasan Cemal, peşi sıra Cengiz Çandar Yeşil Sol Parti’den aday…
Şu ya da bu, haklı yahut haksız kimi gerekçelerle bir kişi aday gösterilebilir. Ama bu seçimin hayatî bir seçim olduğunu dile getirmişken… Parlamenter seçimin savunuculuğuna soyunmuşken… İktidarı değiştirmeye bunca yaklaşmışken… Senin hedeflerinle örtüşüp örtüşmediği şüpheli iki ismi niye aday gösterirsin?
Lütfen, söyler misiniz: Hasan Cemal ve Cengiz Çandar, ilk kez oy kullanacak 7 milyon seçmen için ne ifade ediyor? Bu seçmenlerin kaçı, sırf Hasan Cemal ve Cengiz Çandar orada diye Yeşil Sol Parti’ye oy verir?
***
HDP’nin birincil arzusu ve onarmayı umduğu şey, evrensel hukukun dışına itilmiş, Kürt meselesinde katı bir şovenizm ve inkâr politikasında donup kalmış sistemi restore etmek; özgürlükçü bir platformda kangrene dönmüş Kürt sorununa çözüm bulmak ve bu iradeyi kabul edilir kılmak.
Muhtemel ki adaylarını, Kılıçdaroğlu’nun ana hatlarını çizdiği parlamento çatısı altında birincil arzuları ve çözüm sürecinin ihtiyaçları doğrultusunda belirliyorlar.
Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’i tercih edişleri de olsa olsa bu arzunun dışavurumu.
Ne var ki, Hasan Cemal ve Cengiz Çandar liberal kimliğe sahip; militarist askeri vesayet sisteminin karşına 2. Cumhuriyet projesini koyan, AB demokrasisini kıble edinmiş kişiler.
Sol böylesi şahsiyetlere ‘sıcak’ bakar, onları şu şartlar altında dahi kabullenir mi? Burası muamma…
Kabul; bu iki isim Avrupa ve ABD üzerinde görece etkisi olan isimler. Ama HDP bu arenada at koşturmayı düşünmüyorsa, siyasetini bunun üzerine kurmayacaksa, fazlalık sayılmasa da gereksiz isimler.
Bilhassa gençlerin beklentileri bağlamında karşılığı olmayan kişiler.
Selahattin Demirtaş’ın, Figen Yüksekdağ’ın cezaevine gönderilmesinde oyu olan bir partinin genel başkanına, sırf AK Parti gitsin diye oy vermek ne kadar doğruysa; bu iki isme oy vermek de o kadar doğru.
Öte yandan HDP içinde de ideolojik saiklerle bu isimlere karşı bir tavır var.
Savunanlar ise şunu söylüyor: Bu ikili ve temsil ettiği zihniyet, çözüm sürecinde MİT’le masaya otururken o süreci destekledi.
Gel gör ki, hangi taktiğe karşılık geliyor, anlamasam da, 2. Cumhuriyetçilerle Z Kuşağı’nı ikna etmek imkânsız.
Denebilir ki, yalnız bu isimler yok. Doğru, yalnız bu isimler yok. Ancak var olan, meclis çatısındaki isimler de Z Kuşağı’nın oyunu mutlak suretle alacağını düşündüğümüz isimler değil.
Eğer havuz genişletiliyorsa 7 milyon oy hedeflenmeden hamle yapmanın bir anlamı var mı?
Hasan Cemal ve Cengiz Çandar’ın künyesini ortalığa saçmak terbiyesizlik olur elbette. Dün dündür değil, hiç kuşkusuz, ancak getirisi kadar götürüsü olan bir hamlenin “yeni” bir şey doğurmayacağını da bilmek gerekmez mi?
Tüm bunların ardında, “ille de AK Parti’siz yeni bir dönem” arzusu var. O ilk kez oy kullanacak 7 milyon seçmenin beklentisini karşılayacak bir hamle ise ufukta bile gözükmüyor.
İstisna: Demirtaş’ın dünkü (6 Nisan) sosyal medya paylaşımı. Gençlere çağrısı…
Sosyal hayatın içinde değilken bile toplumu bunca iyi çözümlemiş ve kazanmaya yönelik doğru hamleler yapanlara ihtiyaç var; Demirtaş gibi…
***
Hatırlayalım; Ferhat Tunç Aydın’dan, Barış Atay ise memleketi Hatay’dan aday gösterildi son seçimde.
Cumhuriyet gazetesi muhabiri Ahmet Şık, HDP’nin İstanbul 2. bölge 1. sıra milletvekili adayı oldu.
Kapatılan Azadiya Welat gazetesi ve KHK ile kapatılan GÜN TV’nin eski genel yayın yönetmeni olan Tayyip Temel, Van listesindeydi.
ÖSP ve TİP dışında yedi farklı sol, sosyalist parti ve yapının temsilcileri de HDP listesinde kendine yer bulmuştu: Sosyalist Demokrasi Partisi Genel Başkanı Rıdvan Turan; Devrimci Parti Genel Başkanı Musa Piroğlu; Sosyalist Meclisler Federasyonu’ndan Dilşat Canbaz ve Erkan Baş; Halkevleri Genel Başkanı Oya Ersoy; ESP Genel Başkanı Murat Çepni; Sosyalist Yeniden Kurtuluş Partisi Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları… vs.
Ortaya çıkan manzara hepimizce aşikâr.
Ahmet Şık’ın, Barış Atay’ın, Erkan Baş’ın nerede oldukları belli.
Demek ki, taşıma suyla değirmen döndürmek pek doğru değil. İdeolojik paydaşlık olmadıkça, aidiyet hissi kurulmamışsa, birlikte yürümek zor.
Nitekim bakıyoruz; Sırrı Sakık ve Sırrı Süreyya Önder, tekrar gündemde.
Açık açık söylenmese de çok belli; bir “vitrin yüzü”, hadi yumuşatalım, bir “ekran yüzü”, biraz daha yumuşatmak gerekirse bir “ağzı laf yapan, kendini dinleten”e ihtiyaç duyuluyor.
Ancak yine de şu soru karşılığını tam olarak bulmuyor: Bu seçimde ilk kez oy kullanacak 7 milyon seçmenin beklentilerine karşılık geliyor mu bu isimler?
Tüm kalbimle itiraz ediyorum: HDP, serpilmekte olan siyasi uygunculuk kültürünün bir kurbanı olamaz. Olmamalı. Ama görünen o ki, Demirtaş, her ne kadar tutuklu bulunduğu cezaevinden sosyal medya paylaşımlarıyla bir siyasi irade sergileyip kitlelerin heyecanını harlı tutmaya çalışsa da… Üzülerek söylüyorum: HDP’nin “o eski halinden eser yok” ne yazık ki…
Daha Fazla Göster:
cengiz çandarCHPGürsel TekinHasan CemalHDPKemal KılıçdaroğluLevent TüzelSelahattin Demirtaşyeni seçmenYSKZ kuşağı
BERKE KAYA
06 Nisan 2023 GÖRÜŞ
Kaynak: Kronos
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***