YORUM | ALPER ENDER FIRAT
Uçsuz bucaksız bozkırda demir atlarla yol alıyorlar. Bir zamanlar cihangir orduların yüz binlerce atlıyla geçtikleri topraklarda bu kez ters istikamette bir yolculuk ama artık hiç kimseler yok. Kilometrelerce yol, kilometrelerce boşluk… Bitimsiz bir düzlükte bitmeyen yalnız topraklar…
İki gencecik insan, 2022 yılının Nisan ayında, çalıştıkları işlerinden istifa edip ayaklarındaki zincirleri kırarak dünyayı keşfetmeye çıkmışlar. Bu belirsiz ve plansız yolculuğun ilk yönü ışığın geldiği tarafa yani doğuya doğru olmuş. Türkiye’yi geçmiş, İran’ı boydan boya kat ettikten sonra Kazakistan’ı aşmış ve nihayet Moğolistan steplerine ulaşmışlar. Altlarında her şeylerini sığdırdıkları iki motosiklet ve onunla bütün dünyanın yollarına meydan okuyorlar.
Bütün bunları kendilerini anlattıkları Youtube kanalından öğreniyorum. O kanalın ismi de en az giriştikleri iş kadar güzel “Sonsuz Rota”. Koskocaman bir dünya ve bu dünya içinde milyarlarca hikaye, o milyarlarca hikayeden bahtlarına düşenleri görebilmek için göze aldıkları yüz binlerce kilometrelik bitimsiz bir rota.
Fazlasıyla kıskandırıcı..
İzlediğim bir videolarında Kazakistan’ı geçip Moğolistan topraklarına girdikten sonra geceyi bozkırda kurulmuş bir moğol çadırında geçiriyorlar. Sabah olup buradan ayrılırken söyledikleri söz de bir o kadar kıskandırıcı “Sonsuz off road’a hazır mıyız?”
Moğolistan’da yüzlerce kilometre boyunca neredeyse kimsenin yaşamadığı ya da tek tük göçebe çadırlarında hayatın olduğu topraklarda, gide gide Bayan Ölgii diye bir şehre varıyorlar. O da ne burada Türkiye Türkçesiyle konuşan insanlar ve bir de Türk lokantası var. Gençlerin İstanbul plakalı motosikletlerini görünce yolunu kesip ‘hoş geldin’ diyor ve misafir etmek istiyorlar. Bütün bunlara gençler şaşırmasın da ne yapsın. Burada bir de Türk okulu olmasın mı?
Gezgin kızımızın anlattığına göre 1994 yılında Türkiye’den gelen Adem isminde birisi kuruyor bu okulu. Kısa süre öncesine kadar okulun en az yüzde ellisi akıcı bir şekilde Türkçeyi konuşabiliyormuş. Ama nedense son yıllarda Türk öğretmenler bu topraklardan ayrılmışlar ve okulda Türkçe öğretilmez olmuş.
Türkiye’den yola çık, binlerce kilometre yol yap, kuş uçmaz kervan geçmez Asya steplerinde bir Türk okuluyla karşılaş ve bu okul sayesinde Türkçe konuşup Türkiye’ye büyük sempati besleyen insanlarla tanış. O bölgede yaşayan her insan o okulun öğrencilerini ve öğretmenlerini çok güzel cümlelerle yad etsin. Tek bir kişi okullar ve öğretmenleri hakkında kötü bir cümle kurmasın. Hayal gibi…
Buna benzer bir hikayeyi fotoğraf sanatçısı Arif Aşçı’dan dinlemiştim. Arif Aşçı, Çin’den deve sırtında yola çıkarak tarihi İpek Yolculuğunu yeniden canlandırmıştı. Aşçı beraberindeki film yapımcısı Amerikalı Paxton Winters, fotoğrafçılar Necat Nazaroğlu ve Murat Özbey, on deve ile 1996 yılında Çin’in Şian kentinden yola çıkmışlar ve 15 ay boyunca tam 12 bin kilometre yol katetmişlerdi. İpek Yolu seyyahları Çin’den sonra, sırasıyla Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve İran’ı geçip Türkiye’ye ulaşmıştı. Kimi zaman karlı dağlarda, kimi zaman kızgın çöllerde eski çağlardaki gibi doğayla mücadele ettikleri bir yolculuk olmuştu.
1997 ya da 1998 tarihiydi yanlış hatırlamıyorsam. Aksiyon dergisinden Semih İnceöz ile beraber dergiye gelmişti Arif Aşçı. Bana anlattığı olayın coğrafi mekanını tam olarak hatırlamıyorum ama muhtemelen Kırgızistan sınırları içindeydi. Aşçı şuna benzer cümlelerle anlatmıştı olayı “Soğuk bir kış günü, develer üzerinde yolculuk yapıyoruz, telefon bağlantısı yok, kimselerin olmadığı bir yolda ilerliyoruz. Hava soğuk, kar başladı, çok yoğun bir tipi, göz gözü görmüyor, öyle zor ilerliyoruz. Ne yapacağımızı bilemiyoruz, yardım isteyecek teknik donanımımız yok. Artık ümit kesmeye başlamış, tipiden kurtulamayacağız diye düşünmeye başlamıştım. Kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başında, yoğun tipide dursak bir türlü, ilerlesek ilerleyemiyoruz. Bir ara çok uzaklardan belli belirsiz bir ışık gözümüze çarptı ama bu gerçek mi halüsinasyon mu emin olamıyoruz. Işığa doğru yola devam ettik, yaklaştıkça evet gördüğümüz bir binaydı. Bütün gücümüzü toplayıp ışığa doğru gittik, nasıl bir şeyle karşılaşacağımızı bilemeden tanrı misafiri olarak kapılarını çaldık. Kapı açıldı bir de ne görelim aynı dili konuştuğumuz, aynı kültürde büyüdüğümüz insanlar. Meğer orası bir Türk okuluymuş, bizi içeri alıp ağırladılar, yedirip içirdiler, iliklerimize kadar ısındık. Cehennemden cennete geçmiş gibiydik.”
Evet yakın bir zamana kadar yeryüzünün her tarafında kuş uçmaz kervan geçmez bölgelerde bile Türk okulları vardı…
En son sosyal medyada popüler olduğu için burada yine anmış olayım, Nepal’de Türk gezgininin karşılaştığı Türk okulu mezunu kızımızın hikayesinden herkes haberdar oldu. Muhtemelen dünyayı gezen Türkler bunlar gibi binlerce olayla karşılaşıyorlardır lakin okullarla ilgili iyi şeyler söyleyenleri terör mahkemelerinde yargıladıkları için insanlar bunlar gibi cesaretle olayı anlatamıyorlar.
Daha üç beş yıl öncesine kadar dünyanın yüzden fazla ülkesinde binlerce Türk okulu Türk kültürünü, dilini, müziğini, misyonunu her yere taşıyordu. O coğrafyada insanlar Türkiye sevgisiyle büyüyor, Türkçe uluslararası bir lisan gibi insanların öğrenmeye can attığı bir dil muamelesi görüyordu. İngilizlerin, Çinlilerin at oynattığı coğrafyalarda Türkler var olmaya başlamıştı.
Sonra 15 Temmuz diye bir tiyatro ile bu okullara da musibet gibi çullandılar. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde çıkardığı tek uluslararası markaya hırsızları musallat ettiler. Kendilerine yerli ve milli diyen bir hırsızlık güruhu, binlerce okulda tek bir çakı bile bulamadan Türk Okullarını ve öğretmenlerini terörist olarak yaftaladı. Türkiye Cumhuriyetinde iktidar olanlar devlet eliyle özel ekipler kurup bu okullarla canhıraş bir şekilde mücadele etmeye başladı.
Şimdi bu coğrafyalardan Türkler çekildi meydan tekrar İngilizlere, Çinlilere, Ruslara kaldı.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***