YORUM | MAHMUT AKPINAR
Erdoğan’ı incelediğinizde karşınıza tekmil bir mafya babası profili çıkar. Hayatı boyunca tehditle, korkutmayla, şantajla iş yapmış, başbakanlık yaparken dahi öz oğluna: “sıfırlamaktan” “kucağa oturtmak”tan bahseden birisi. Böyle bir karakter siyasete girince doğal olarak mafyatik yöntemlerin tamamını siyasete tatbik ediyor. Nitekim daha Beyoğlu İlçe Teşkilatında yarışırken mafyatik yöntemleri kullandığını, siyasi yarışlarının tamamında salonları, sandıkları ayarladığını, bileğini bükemediklerine temenna dururken, zayıflara aslan kesilip şantajlar yaptığını görüyoruz.
Erdoğan’ın siyasi serüveninde kullandığı “mağdur” pozları da sempati kazandıracağı düşünülerek üretilmiş senaryolara benziyor. Partiyi kurduktan sonra iktidara yürürken “demokrat”, “meşverete açık”, “koltuk hırsı olmayan”, “demokrasiyi önemseyen” bir siyasetçi profili sergiledi, çünkü dönemin ruhu onu gerektiriyordu. İktidarı elde edip gücü şahsında topladıktan sonra yine mafyatik yollarla hem parti içinde hem de siyasi alanda rakiplerini birer birer bertaraf etti. Satın alınacakları aldı, tehdit edilecekleri etti, açık olanlara gerekli şantajları yaptı. Muhsin Yazıcıoğlu gibi dürüst ve dik duran liderlerin başına geleni ise parti müftüsü Hayrettin Karaman’ın: `ülkenin selameti için bazen bir grup bazen bir kişiler feda edilebilir` muhtevali yazısı vuzuha kavuşturuyor.
Geçen hafta “Biz Hizbullahız! Onların kafalarını keseriz!” diyen sakallı bir eleman bütün muhalefeti, Erdoğan’a biat etmeyen herkesi kamera karşısında tehdit etti. Öncelikle ben bunun tesadüfen yapılmış bir röportaj olmadığını, o şahsın ve tiplemenin özellikle tercih edildiğini düşünüyorum. Ayrıca videonun viral olup toplumda yayılması, korku atmosferi, tedirginlik oluşturması için “propaganda bakanlığı” ve trol ordusu tarafından özel çalışma yapıldığı kanaatindeyim.
Peki Hizbullah kimdir, nedir?
Hizbullah, JİTEM tarafından devletin derin karanlık odaklarınca “PKK ile mücadele etsin!” diye üretilmiş, din sosu katılmış, cani ve paramiliter bir terör örgütüdür. 1990’lı yıllarda işledikleri cinayetler kamuoyunda büyük korku ve tedhişe neden olmuştu. İnsanları kaçırıp günlerce, aylarca ağır işkenceden geçiriyor ve bunları videoya çekip kamuoyuyla paylaşıyorlardı. Domuz bağı işkencesi, arkadan tek kurşunla öldürme, cesetleri betona gömme bunların meşhur yöntemleriydi. Kendilerine Hizbullah (Allah yolu) demeleri, cinayetlerine, insanlık dışı eylemlerine bu ismi sütre etmeleri İslamı ve kutsalları kanlı, vahşi gösterme dışında bir amaca hizmet etmiyor. Böylece Kur’an’da geçen Hizbullah kavramını da kirletmiş oldular. Oysa gerçek bir mümin savaş ortamında bile bu tür vahşetlere tevessül etmez. Çünkü Kur’an: “masum bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek gibidir. Bir insanın hayatını kurtarmak da bütün insanlığı kurtarmak gibidir” (Maide:32) buyurmaktadır. Cinayet bütün din ve inançlarda büyük günahtır. İşkence ederek öldürmek ise sadece alçak ruhlu kimselerin yapacağı iştir. İşte Hizbullah o dönemde aydınları, insanları ağır işkencelerden geçirerek öldüren bir örgüttü. Amacı da topluma korku salmak, zayıf iradeli insanlara bu korkuyla boyun eğdirmekti.
AKP seçim öncesi ciddi bir oy potansiyeli olmayan, seçim kazanmada matematiksel katkısı olmayacak HÜDA PAR ile ittifak kurdu. Muhtemelen onlardan 3-5 kişiyi Meclise sokacak. Böylece Erdoğan sadece Hizbullah’ı yeniden ülke gündemine getirmedi, onlara siyaseten hayat öpücüğü verdi, alan açtı. Erdoğan’ın bu ittifakı kurmasında onlardan gelecek oyun etkili olduğu kanaatinde değilim. HÜDA PAR’ın ve Hizbullah’ın başka fonksiyonlarının olacağını düşünüyorum.
İYİ Parti binasının kurşunlanması da gösteriyor ki Erdoğan bu seçimlere yine toplumda bir korku atmosferi oluşturarak girmek istiyor. Bu yöntemi daha önce kullandı ve sonuç aldı. “Verin 400’ü bu iş huzur içinde çözülsün!” diye bütün ülkeyi alenen tehdit etti. Millet, Haziran 2015 seçimlerinde kendisine 400’ü vermeyip iktidardan düşürünce her türlü illegal yöntemi ve karanlık unsuru kullanarak Türkiye’yi korku tüneline soktu. Altı ay içinde memleketi kan gölüne çevirdi ve halkı korkuyla sindirip, sandıkta çalarak ülkeyi yeniden kendisine mecbur etti. O dönemde uygulanan korkuya dayalı halkı sindirme ve teslim alma stratejisini, Sedat Peker’in ifşaatlarda ve itiraflarda bulunduğu videolardan öğreniyoruz. O günlerde Erdoğan namına meydanlara inen ve aydınları, muhalifleri “bayrak direklerine asmakla, kanlarında duş almakla!” tehdit eden Peker, bunların kendisine verilen “korku atmosferi oluşturma” misyonunun gereği olduğunu itiraf etti. Şimdilerde Erdoğan seçime yine korku salarak girme eğiliminde. Bir korku ortamı oluşturmak için cani bir örgüt olan Hizbullah ve onun siyasi uzantısı HÜDA PAR çok işe yarayacaktır. Zira insanlar hayatını ve güvenliğini tehdit eden problemlerle karşılaşınca teslim olma, asayişi tercih etme, yeni maceraya girmeme, istikrarı bozmama eğiliminde olur. Korku ve güvensizlik pek çok insana diz çöktüren önemli duygulardır. Diğer küçük ortak Mustafa Destici’nin de: “açık söylüyorum, millet ittifakı kazanırsa kaos çıkar!” demesi Erdoğan ve müttefiklerinin politikalarını korku stratejisine bina ettiklerini teyit ediyor. Bu açıdan bakınca Erdoğan’ın HÜDA PAR ve Hizbullah’la ittifakı gayet mantıklı ve rasyonel duruyor.
HÜDA PAR ile ittifak ülke genelinde oluşturulması planlanan korku atmosferine katkı sağlamak yanında Güneydoğu’da Cumhur İttifakı lehine sandıklara müdahil olma, görevlileri tehdit etme, oy pusulalarına müdahale imkanları da sunacaktır. O bölgede HDP ile mücadele edebilecek ve onlara gözdağı verebilecek, bir dönem bölge insanlarının korkulu rüyası haline gelen Hizbullah dışında güç yok.
Bu ittifakı sadece seçim öncesine münhasır görmemek lazım. Dananın kuyruğu seçim gecesi kopabilir. Eğer muhalefet Erdoğan’ın kaybettiğini çok net ve hızlı şekilde bütün kamuoyuna servis edecek bir düzenek kuramazsa Erdoğan yenilgiyi kabul etmez. Seçimi geçersiz ilan edip 2015 yılındaki gibi koltukları boşaltmaz. Muhalefetin direnç göstermesi durumunda devletin tüm aygıtlarını kullanır. Ülkeyi kaosa sürüklemek ve korkuya boğmak için Hizbullah’ı, SADAT’ı, silahlı AKP’lileri ve ithal cihadistleri alana sürebilir.
Erdoğan sosyolojik olarak, aritmetik olarak kaybetti. Ancak çalarak, korku ve tedhiş yayarak koltukta kalmaya çalışır. Halk güçlü ve kararlı durursa, muhalefet milletin iradesine, oylarına sahip çıkarsa yapabileceği bir şey kalmaz ve kuzu kuzu gider.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***