HABER İNCELEME |
Anayasa Mahkemesi, KHK ile kapatılan kurumların mal varlığına el konulmasına ilişkin 13 Ekim 2022 tarihinde önemli bir karar aldı. Geçtiğimiz günlerde (31 Mart) Resmi Gazete’de yayımlanan karar tartışmaları da beraberinde getirdi. Zira AYM’ye göre ‘el koyma işlemi’ OHAL sürecinde uygulanma özelliğini aşan bir niteliğe sahip değil(miş). Ayrıca kural, kural OHAL dönemini aşan genel bir düzenleme niteliği taşımıyor(muş). Söz konusu kuruluşların suç teşkil eden faaliyetlerinden birisi ile ilişkilendirmeden bütün mal varlığının üzerindeki mülkiyetin ortadan kaldırılması ve bunların Hazineye devredilmesi bir ilave tedbir(miş) ve Anayasa’nın 38. maddesinde düzenlenen genel müsadere cezası yasağına da aykırı değil(miş). Sonuç olarak AYM, saylan bu nedenlerle kuralın, Anayasa’nın 15., 35., 38. ve 40. maddelerine aykırı olmadığına hükmetti ve ‘iptal’ talebinin reddine karar verdi.
15 Temmuz sözde darbe girişiminden sonra Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan Olağanüstü Hal KHK’ları ile sayıları binlerle ifade edilen çeşitli özel teşebbüsler kapatılarak malvarlıklarına el konulmuş, tüm malvarlıkları Hazineye aktarılmıştı. Bunlar arasında dernekler, vakıflar, özel üniversiteler, özel sağlık kuruluşları, ticaret şirketleri, özel okullar, gazeteler vb. özel hukuk tüzel kişileri yer alıyordu. Anayasa profesörlerinin bile hukuksuz olduğunu ifade ettiği KHK’larla getirilen düzenlemeler daha sonra kanun haline dönüştürüldü.
CHP, bunlardan 7083 sayılı kanundaki bazı hükümlerin ‘Anayasaya aykırı’ olduğu gerekçesiyle iptali için 2018 yılının ilk aylarında AYM’nin kapısını çaldı. Söz konusu başvuru AYM tarafından 13 Ekim 2022 tarihinde karara bağlandı. AYM, girişte aktarılan nedenlerle iptal talebinin reddine karar verdi. Anayasa Mahkemesinin bu kararı 5’e karşı 9 üyenin imzası ile verildi.
Karara muhalif kalan 5 üye ise şu görüşleri savundu:
- Malvarlığına el konulurken bu malvarlığının herhangi bir suçla bağlantılı şekilde elde edilip edilmediğine veya suçta kullanılıp kullanılmadığına bakılmıyor. Dolayısıyla kanun, mülkiyet hakkına yönelik ölçüsüz bir müdahaledir.
- Yapılan işlem “genel müsadere”dir ve genel müsadere esasen Anayasa’nın 38. Maddesi ile yasaklanmıştır.
- Malvarlığına el konulmasına karşı açılan yargı yolu yetersizdir.
- Geçici olarak el koyma işlemi bir tedbir ise de mülkiyeti geçirme tedbir olarak nitelenemez.
- Bu malvarlığı ile suç işlendiği veya bu mal varlığının suçtan oluştuğu ispat edilmedikçe mülkiyeti devlete geçirilemez, yani müsadere edilemez.
- Bir suçla ya da hukuk sisteminde daha önceden yasaklanan bir idari fiille bağlantı kurulmaksızın bir tüzel kişiliğin mal varlığının kategorik olarak ve Kanunla Hazine’ye devredilmesi genel müsadere niteliğini taşımaktadır.
- Kuralla getirilen düzenleme suçla ilgisi kurulamayan malvarlıklarının da Hazineye devredilmesi sonucunu doğurduğundan ölçüyü aşmaktadır.
- Genel müsadereye Anayasanın yanında milletlerarası hukuk bakımından izin verilmemiş ve genel müsadere tamamen yasaklanmıştır.
- Elbette ki 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında ilan edilen olağanüstü hal dönemi gibi terör tehdidinin çok ciddi bir şekilde kendisini gösterdiği zamanlarda terör örgütlerine karşı yürütülen mücadelede bunların malvarlığına el konulması mümkün ve gerekli olabilmektedir. Ancak mutlaka bir ceza soruşturması ve suçla ilgili olduğunun kanıtlanması gerekir. Kanun bu kanıtlamayı aramadığından Anayasaya aykırı bir kanun maddesidir. Suçta kullanıldığı ispat edilemeyen malvarlığına el konulmamalıdır.
- Terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı olma durumu her zaman zorunlu biçimde bu kişilerin mal varlığına el koymayı gerektirmeyebilir.
Peki bütün bunlar ne anlama geliyor;
1- Belirtmek gerekir ki, yukarıda zikredilen “Milli güvenliğe tehdit oluşturan terör örgütüne aidiyet, iltisak veya irtibat” hususu ile ilgili olarak kapatma işleminde yani KHK da hiçbir somut ve bireyselleştirilmiş delil beyan edilmemiştir. Kurumlar, darbe girişiminden yalnızca bir hafta sonra çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname ile isimleri listeye yazılarak haklarında kapatma ve malvarlıklarına el koyma kararı alınan binlerce kurumun yer aldığı bu torba içerisinde yerlerini almıştır.
2- Öte yandan, söz konusu kuruluşların Mülkiyet Hakkı alenen ihlal edilmiştir. Mülkiyet hakkı hem kanunlarımızda hem Anayasamızda ve hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) gibi ülkemizin de taraf olduğu uluslararası mevzuat tarafından, temel hak ve özgürlükler arasında kabul edilmektedir.
Hukuk devletinde mülkiyet hakkı kutsaldır ve sebepsiz yere dokunulamaz bir hak olarak kabul edilir. Dolayısıyla bu teşebbüslerin tüm malvarlığına el konulması ve Hazineye devri tamamen haksız ve hukuksuz bir işlem olup Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen bulan hukuk devleti ilkesine de aykırıdır. Dolayısıyla tüm malvarlığına el konularak Hazineye devredilmesine dair tamamen gerekçesiz, yargısız, delilsiz, hukuksuz bu işlem ile Mülkiyet Hakkı aleni bir biçimde ihlal edilmiş ve bu suretle de bu hakkın savunuculuğunu yapan Anayasanın 35 ve AİHS’in Ek 1 Nolu Protokol’ünün 1. maddesi de ihlal edilmiştir.
3- Kapatıldıkları tarihten bu yana yargısal başvuru yollarının kapalı olması da ayrıca diğer bir hukuki problemdir. Nitekim OHAL Komisyonu 5 yıl boyunca karar vermeyerek dava açma haklarını engellemiştir. Kapatma tarihten itibaren 6 yıl sonra ancak dava açılabilmesinin mümkün olabildiği görülmektedir ki bu da bir başka hukuka aykırılıktır. Zira bu kurumlar yaklaşık 7 yıldır kapalıdır.
4- Anayasanın 125. Maddesine göre, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık olmasına rağmen, iş bu kurumların kapatılmasına dair işlemlere karşı OHAL Komisyonunun karar vermemesi sebebiyle 5 yıl boyunca yargısal başvuru yolları kapalı kalmıştır. Ayrıca el konulan malvarlığı hususunda başvuru yapabilmeleri hususunda getirilen idari ve yargısal yollara kadar da yine 5 yıl boyunca yargısal yollar kapalı kalmıştır.
Bu sebeple Anayasanın 125. maddesinden başkaca hukuk devletini düzenleyen 2. Maddesi, Adil Yargılanma Hakkını ve Hak Arama Hürriyetini düzenleyen 36. Maddesi ve Etkili Başvuru Hakkını düzenleyen 40. Maddesi de ihlal edilmiştir.
5- Ayrıca hiçbir somut gerekçe gösterilmeksizin söz konusu özel hukuk tüzel kişilerine terör suçunun izafe edilmesi dolayısıyla AİHS 6. Maddesinde düzenlenen “Masumiyet Karinesi”, bunların terör ile ilişkili bir kurum olarak Resmi Gazete’de tüm dünyaya ilan edilmesi, kapatılması ve malvarlığına elkonulması ve yöneticileri ve personelinin terör suçu ile ilişkilendirilmeye çalışılmasından dolayı da ayrıca AİHS 8. Maddesinde düzenlenen “Özel Hayata Saygı Hakkı”, kurumların kapatılmaları anına kadar mevcut olmayan bir KHK ile getirilen “terör örgütüne aidiyet, irtibat, iltisak” suçlanması dolayısıyla AİHS 7. Maddesinde tarifini bulan “Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz” ilkesi ayrı ayrı, defalarca ve hoyratça ihlal edilmiştir.
6- Kanunlarımıza göre bir özel hukuk tüzel kişisinin nasıl kapatılacağı açıkça düzenlenmiştir. Buna rağmen bu kanun hükümlerine uyulmayarak bu teşebbüsler, bir KHK hükmü ile ve hiçbir soruşturma yapılmadan ve hiçbir mahkeme kararı olmadan suçlu ilan edilmiş, kapatılmış, bu karar Resmî Gazetede yayınlanmıştır. Böylece kurum ve kurum yetkilileri damgalanmış, masumiyet karinesi, şeref ve itibarı ve lekelenmeme hakkı ve dolayısıyla AİHS 6. Maddesinde düzenlenen “Adil Yargılanma Hakkı”nın ihlal edildiği açıktır.
7- Hemen ifade etmek gerekir ki, iş bu özel hukuk tüzel kişilerinin kişilikleri ayrıdır, buralarda görev yapan kişilerin bireysel kişilikleri ise bütün bütün ayrıdır. Dernek veya vakıfların bazı üyelerinden ötürü, veyahutta vakıf üniversitesinin bazı yönetici veya çalışanlarından ötürü, ya da bir gazetedeki bazı muhabir veya yazarlardan ötürü bu kurumların kapatılması sap ile samanı birbirine karıştıran bir hukuksuzluktur.
8- Söz konusu düzenleme Fransız idari yargıçları tarafından yüzyıllar önce ortadan kaldırılan, “kralın yanılmazlığı” tarzı düşüncelerin ülkemizde de gündeme gelmesine yol açabilecek bir mahiyet arz içermektedir.
9- Anayasamızın 49. Maddesine göre, “çalışma herkesin hakkıdır”. Çalışıldığı zaman diliminde legal olup Türk kanunlarına göre kurulan ve kamu kurumlarınca denetlenen kurum ve kuruluşların bu şekilde mahkeme kararı olmaksızın Bakanlar Kurulu kararı ile kapatılmaları Anayasaya aykırıdır.
10- İdari Yargıda “Statü Hukuku” ilkesi geçerlidir. Bir başka ifade ile, işlem tesis edildikten sonraki delil ve ifadeler, işlemin yargısal denetimini yapan idare mahkemesince dikkate alınamaz. İdari bir işlem, ancak tesis edildiği tarihte elde bulunan verilere ve o günün mevzuatına göre yargılanır.
Söz konusu kurumlar hakkındaki tüm soruşturmalar ve bu soruşturmalarda alınan ifadelerin tamamı, kapatma işlemlerinin tesis edildiği tarih olan 23.07.2016 tarihinden sonradır. “İrtibat ve iltisak” diye tabir edilen kriterler de aynı KHK ile getirildiğinden, bu kriterler “Statü Hukuku İlkesi” gereğince, kurumların daha önceki işlem ve eylemlerinde aleyhlerine olarak kullanılamaz.
11- Ceza Muhakemesi Hukukunda “müsadere” bir yöntem ise de Anayasamız “genel müsadere”yi yasaklamıştır. Yani ancak suç ile ilgili malvarlığı kanundaki şartlara uygun olarak müsadere edilebilir. Suç ile ilişkisi tespit edilemeyen tüm malvarlığının müsaderesi, genel müsadere olup hukukumuzda yasaktır.
AYM çoğunluğu tarafından söz konusu malvarlığına el koyma işlemleri müsadere olarak değil “tedbir” olarak nitelendirilmekte ise de suç ile ilişkisi tespit edilmeksizin bir kişinin tüm malvarlığına el konulmasının anlamı “genel müsadere”dir. Yani AYM kararı Anayasanın 38. maddesi ile yasaklanmasına rağmen “genel müsadere”ye cevaz vermiştir.
12- Anayasa’nın 33. maddesinin beşinci fıkrasında dernek kurma hürriyetinden ayrı olarak bir derneğin kapatılabilmesine ilişkin hususlar düzenlenmiş olup bu kapsamda anılan fıkrada “Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir” hükmüne yer verilmiştir. Dolayısıyla hukukumuzda hükümetin yayınladığı bir kararname ile liste halinde dernek kapatma diye bir uygulama mevcut olmayıp Anayasanın 33/5. maddesine de aykırıdır.
13- Netice itibarıyla, söz konusu özel teşebbüslerin, haklarında hiçbir soruşturma yapılmadan, savunma imkânı tanınmadan KHK ile kapatılmaları Anayasaya aykırıdır. Bu kapatılma durumunun OHAL sonrasında dahi ilelebet devam ettirilmesi de Anayasamıza aykırıdır. Kapatılan kurumların suçla ilgili olup olmadığı yolunda bir araştırma yapılmaksızın tüm malvarlığına el konulması da genel müsadere anlamına gelmekte olup Anayasamızın yasakladığı bir davranıştır.
HUKUKEN NELER YAPILMALI?
Bu kurumların kapatılmaları haline son verilerek tekrar açılmaları için gerekli düzenlemeler yapılmalı. Türk kanunlarına göre bu kurumlarla ilgili idari soruşturmalar bir an önce başlatılmalı. Mal varlıklarının kaçırılmasını önlemek amacıyla üzerlerine tedbir konulduktan sonra ilgililerine iade edilmesini sağlanmalı. Neticede idari ve yargısal yolları kapamadan kişilere adil yargılanma ve mülkiyet haklarını koruyabilme imkânı sağlamak suretiyle adil işlem tesis edilmeli. Bu ise çıkarılabilecek bir kanun ile mümkün olabilir.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***