YORUM | AHMET KURUCAN
(Gelecek Projeksiyonu Yazıları 47)
“Allah Kur’an’da yer alan birçok ayet-i kerimesinde farklı dinleri zikrederek Allah’a, kıyamet ve hesap gününe iman edip imanına yaraşır salih amel yapan kullarının ahirette mahzun olmayacağını ve mükafatlarını Rablerinden alacağını ifade etmiştir. Allah bütün kullarına karşı adildir. Aksi bir yaklaşım bugün yeryüzünde Müslüman olmayan ortalama 6,5 milyar insanın cehenneme gitmesi demektir ki bunun aklen tatmin edici izahını yapmak mümkün değildir. Dolayısıyla Allah’a şirksiz, ahiret gününe şeksiz inanan ve salih amel yapan herkes cennete girer Bunun aksini iddia etmek bağnazlıktır, yobazlıktır, cenneti inhisar altına almaktır.”
“Kur’an Mü’minun suresinin 1-11 ayetlerinde cennete gideceklerin vasıflarını sayar. Bunlar candan, içten ve samimi bir şekilde iman edenler, ibadetlerinde Allah’a karşı saygıyla muamelede bulunanlar, çirkin söz söyleyenlere aldırmayıp doğru bildiği yolda devam edenler, zekât vermek için çalışıp çabalayanlar, namus ve iffetlerini koruyanlar, emanetlere ve verdikleri sözlere riayet edenler, iman ve ibadetlerinde sürekliliği sağlayanlar olarak anlatılıyor. Eski ümmetler içinde böyle kişiler olduğu gibi şimdi de vardır. Kur’an’ın ortaya koymuş olduğu ilkeler, değerler bu kadar açık ve net iken bazıların bütün ehli kitabı cehennemlik olarak görmesi Kur’anî gerçeklerle hangi ölçüde bağdaşır? Ayrıca böyle bir görüş haşa ve kella Allah’ın kullarını cehennemde azap etmekten sanki zevk alan biri konumuna sokmaz mı? “Allah kullarına zulmedici değildir” (8/51)
“Cennet müminlerin tekelinde değildir” görüşüne seslendirenlerin nihai söylemleri bu istikamette. Pekâlâ bu görüş sahiplerinin dayanmış olduğu deliller nelerdir? 5 madde halinde izah etmeye çalışacağım ama önce “gayrimüslimler cennete girecektir” diyen görüş sahiplerinin tespit edebildiğim kadarıyla kafir ve müşrikleri bu kategorinin dışında tuttuğunu belirteyim. Onlar, söz konusu görüşlerini tespit ettikleri delilleri ile anlattıktan sonra “Allah’a şirksiz, ahiret gününe şeksiz inanan ve salih amel yapan herkes cennete girer” diye bağlıyorlar. Hatta “Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kafir olmuştur” (5/73), “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” diyenler kafir olmuşlardır.” (5/72) ayetlerini delil göstererek, ehli kitap içinden bu inanca sahip olanları da devre dışı bırakıyorlar.
Onlar ehli kitap haricindeki inanç sahiplerine yönelik yukarıda da okuduğunuz 6,5 milyar insanın cehenneme gitmesine dair, “Allah kullarına karşı zalim değildir” (3/182) gibi genel ifadeler ışığında dolaylı olarak beyanlarda bulunuyor, göndermeler yapıyor ama açık, seçik ve net olarak Budist, Şintoist, Brahmanist, Zerdüşt, Deist, Agnostik, Ateist vb. inanca sahip olanlar adına bir şey söylemiyorlar. Haliyle burada bir boşluk oluşuyor. Değerlendirme ve sonuç bölümünde bu boşluğa değineceğim.
Şimdi onların delillerine geçelim:
1- Kur’an’da insanlar inanç eksenli tasnife tabi tutulduğunda karşımıza çıkan 4 sınıftan biri ehli kitaptır. Ehli kitap kendilerine peygamber gönderilmiş, kitap verilmiş kavimler için kullanılan bir tabirdir ki nüzul toplumunda bunlar Yahudiler ve Hristiyanlardan ibarettir.
Ehli kitabın ahiretteki akıbeti ile alakalı olarak Kur’an’da birbirine çok yakın manaya sahip olan şu iki ayet dikkat çekicidir. “Şüphesiz, iman edenler, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve Sabiîler’den de Allah’a ve ahiret gününe inanıp salih amel işleyenler için rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur; onlar üzüntü de çekmeyecekler” (2/62) ve “İman edenler, Yahudiler, Sabiîler ve Hıristiyanlar, (bunlardan) Allah’a ve ahiret gününe inanıp yararlı işler yapanlara korku yoktur ve onlar üzülecek de değillerdir.” (5/69)
Bu iki ayette öncelikle dört adet dini sınıftan bahsedilmektedir; Mü’minler/Müslümanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sabiîler. Akıbetleri adına da söylenen şey korku/endişe duymama ve mahzun olmamalarıdır. Korku duymama ve mahzun olmamada ortak payda olarak üç şart ileri sürülmüştür; Allah’a iman, ahiret gününe iman ve dünyada salih amel yapma. Burada Hz. Muhammed’in (sas) peygamberliğine inanma, onun tebliğ ve temsilini yaptığı İslam dinine iman etme söz konusu değildir. Ahiret gününe iman açıkça zikredildiğine göre korku duymama ve üzülmeme elbette ahiret hayatını da içine almaktadır.
Cenneti Müslümanlara inhisar ettiren bazı kişilerin tarih boyunca bu ayeti İslam’ın nüzulünden önce yaşayan Hıristiyan, Yahudi ve Sabiîlere has kılması ayetin muhtevasını ve Allah’ın rahmetini daraltma anlamını taşır. Kaldı ki bu son tahlilde beşerî bir yorumdur. Onların bu tür yorumuna karşılık biz de tam aksi bir yorum ileri sürüyor ve Allah’a, ahirete iman eden ve iyi bir insan olarak salih amellerle dolu hayat sürdüren, insanlığa faydalı eylemlerde bulunan kişilerin hangi dine mensup olursa olsun ahirette cennete gitmelerinin mümkün olduğunu söylüyoruz.
Bu görüşümüzü destekleyen en büyük delillerden bir başkası, Kur’an’ın ehli kitabı Allah’ın birliğine, Kur’an’a ve Hz. Muhammed’e inanmaya davet ettiği halde illa kendi dinlerini bırakmaya zorlamadığı gerçeğidir. Evet, Kur’an onlardan teslis inancını bırakmalarını, bırakmayanlara ahirette acı bir azabın dokunacağını, Hz. Muhammed’in tebliğ ve temsil ettiği dine inanmalarını istemiştir ama teslis inancını bırakanların ahirette kurtulmak için Müslüman olmasını şart koşmamıştır. “Ey Ehli kitap, bizim ve sizin aranızda eşit olan kelimeye gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım; birbirimizi, Allah’tan başka Rabler edinmeyelim!…” (3/64)
Bir başka ayette kendi dinlerinde kalmayı tercih edip salih amel yapanları kurtuluşa erecekler diye açıkça haber vermiştir. “Onlar ki yanlarında Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları Elçi’ye, o ümmi peygambere uyarlar. O (peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar; üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona inanan, destekleyerek ona yardım eden ve onunla inen nura uyanlar, işte felaha erenler onlardır.” (7/157) Gördüğünüz gibi Kur’an’ın tek bir ayeti ile hüküm vermeye kalkar, tam aksi mana ve muhtevaya sahip ayetleri gözden kaçırırsanız yapılan yorumlar, varılan hükümler katiyen yanlış olacaktır.
Bu çerçevede sunulabilecek bir başka delil; ehli kitap kadınları ile Müslüman erkeklerin evliliğine izin verilmiş olmasıdır. Maide suresi 5. ayet bunu net olarak ifade eder. Hatta ayetin fezlekesinde: “Her kim Allah’ın hükümlerini reddederse, onun iyilik namına yaptığı her şey boşuna gider ve böylece ahirette kendisini hüsrana mahkûm eder” denilmesi oldukça dikkat çekicidir.
Şimdi bir soru soralım; söz konusu evlilik izninin manası ve gündelik hayata yansımasını hayal edebiliyor musunuz? Manası açık; Yahudi veya Hristiyan bir kadın Müslüman bir erkekle evlilik yapabilecek. Gündelik hayata yansıması ise eğer kadın Hristiyan ise kiliseye gidip ibadetini yapabilecek, kendi dininde helal olan domuz etini evinde pişirip sofrasına koyabilecek, içkisini yemek masasında içebilecektir. Çocuklarının dini kimliklerine gelince, o dönemde çocuklar genelde babasının dinine tabii olduğu için İslami eğitim ve öğretim alarak Müslüman olacak deseniz bile Hristiyan/Yahudi bir annenin terbiyesi altında yetişen evlat, büyük bir ihtimalle ilerleyen yaşlarında pratiğini annesinin ve anne tarafı akrabalarının hayatında gördüğü dini de nazara alacak ve belki de o dini tercih edecek. Ehli kitap kadınla evliliğin güncel hayata yansımaları bir tarafa vurgulamak istediğimiz husus şudur; kafirlerle evlilik yasağı getiren dinin ehli kitap kadınlarına karşı bu yasağı getirmemiş oluşudur.
2- Allah sadece Müslümanların Rabbi değildir. O, Kur’an’daki en geniş ifadesiyle bütün alemlerin rabbidir. Rahmeti hem dünya hem de ahirette herkesi içine alacak ve kuşatacak kadar engindir, geniştir. Bunu daraltmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Böyle bir yetki bırakın bizim gibi sıradan insanları Hz. Peygamber (sas) dahil, hiçbir peygambere dahi verilmiş değildir. Bununla beraber dinler perspektifinden insanlık tarihine baktığımızda hemen hemen her din hakikat iddiasında bulunmuş ve cennete sadece kendi dinlerine inanan insanların gideceklerini söylemişlerdir.
Nitekim Kur’an’da bunun örneklerini görmekteyiz. Mesela: “Yahudi yahut Hristiyan olandan başkası cennete asla girmeyecek dediler.” Ayetin Necran Hristiyanlarının Medine’ye geldiklerinde Yahudilerle bu mevzu üzerinde yaptıkları tartışmalar üzerine nazil olduğu rivayetini esas alacak olursak ayete şöyle mana vermenin daha doğru olduğu aşikardır: “(Yahudiler) ‘Yahudi olandan başkası’, (Hristiyanlar) ‘Hristiyan olandan başkası Cennet’e giremez’ dediler.” Ayetin devamı konumuz açısından önemlidir. Der ki Allah: “Bu iddialar onların kuruntularından/temennilerinden ibarettir.” Ardından Hz. Peygamber’e hitaben: “De ki onlara “Eğer doğru söylüyorsanız, bu iddialarınızda samimi iseniz delilinizi getirin de görelim!” (2/111)
Delil diye tercüme edilen kelime ayette “burhan” diye geçiyor. Burhan, Arap dilinde “doğruluğunda asla kuşku bulunmayan ve kesin bilgi sağlayan delil” anlamında kullanılır. Bu sebeple olsa gerek Kur’an’ın bir vasfı da “Burhan”dır. Ahirette kimin cennete gideceği ya da gitmeyeceği konusunda kesin ve kat’i bir delil sunulamayacağına göre -ki bu Allah namına nihai hüküm verme anlamını taşır- o zaman sadece Yahudiler ya da Hristiyanlar cennete gidecek demek bir kuruntudan ibaret kalır. Burada kuruntu içi boş, temelsiz, delilsiz temenni anlamına gelir.
Pekâlâ bu tartışma ortamında Kur’an’ın muhatabı olan Yahudi ve Hristiyanlara, ihtiva ettiği tarih üstü mesaj itibariyle de Müslümanlara verdiği mesaj nedir sorusunu soracak olursanız, bir sonraki ayet bunu açıkça ifade ediyor: “Hayır, hayır; gerçek şu ki cennete girecek olanlar güzel davranışlar ve iyilikler yaparak kendisini Allah’a teslim eden kişiler olacaktır. Onlar yaptıklarının mükafatını Rableri katında bulacaklardır. Onlar için korku yoktur ve mahzun da olmayacaklardır.” (2/112)
Ayrıca “Cennet’e Müslümanlardan başkası girmeyecek” demenin Allah’ın o engin rahmetini daraltma anlamına geldiğini belirten Peygamber beyanları da vardır. Kaldı ki Peygamber Efendimiz de yine Kur’an’ın açık sarih beyanları ile bütün alemlere rahmet olarak gönderilmiştir. “Biz seni bütün alemlere rahmet olarak gönderdik” (21/107) ayetinden gayrimüslimlerin hariç tutulduğunu söyleme imkânı var mıdır?
Mesela kudsi hadis olarak kaynaklarımızda geçen şu rivayet bu gerçeği gözler önüne sermektedir: “Rahmetim gazabımı geçmiştir.” (Buhari, Tevhid,15) Konu ile alakalı bir başka rivayet ise şudur: Peygamber Efendimiz (sas) bir gün çölden Medine’ye gelmiş bir köylünün (bedevi) mescitte duasını işitmiştir. Kendi ufku ve idraki nispetinde duasını yapan bedevi şöyle yalvarmaktadır Allah’a: “Allahım! bana rahmet et! Muhammed’e de! Bizimle kimseye rahmet etme!” Bunu duyan Hz. Peygamber: ” Allah’ın geniş̧ tuttuğu rahmetini amma da daralttın” diyerek mukabelede bulunur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 12/244)
Devam edecek…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***