İSTANBUL – EMEP, depremin yaşandığı bölgelerle ilgili hazırladığı raporda, TOKİ’nin Antakya’da AKP ve MHP’li belediyelerin olmadığı bölgelerde konut yapmadığına dikkat çekildi.
Emek Partisi (EMEP), Mereş merkezli 6 Şubat’ta ve Hatay’da 20 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından bölgede yapılan incelemeler neticesinde hazırlanan raporu Hill Hotel’de düzenlediği basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Rapor, “2023 Şubat depremleri raporu: Mülksüzleştirme, sermaye transferin yeniden talanı” başlığıyla gazeteciler Bahadır Özgür, Hakkı Özdal ve Aysel Ebru Ökten tarafından Adana, Hatay, Mereş, Semsûr, Dîlok ve ilçelerinde 16-22 Şubat 2023 tarihlerinde yapılan saha gözlemleri, bölge halkı, bölgedeki gönüllüler, gazeteciler, teknik ve idari görevlilerle yapılan görüşmelere dayandırılarak, hazırlandı.
HESABI SORULACAK
Raporla ilgili konuşan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, depremin hemen akabinde örülen dayanışmaya dikkat çekerek, ortaya çıkan tablonun sorumlularından hesap sorulması için mücadele edeceklerini söyledi.
Raporun detaylarını paylaşan gazeteci Hakkı Özdal, deprem bölgesindeki kent, ilçe ve köylerin birebir gezildiğini ve orada bulunan halk, gazeteciler, teknik ve idari görevlilerle yapılan görüşmeler ışığında raporun hazırlandığını vurguladı. Özdal, “Bölgedeki can kaybının önemli bir kısmı emekçi sınıfı oldu. İslahiye gibi biberi ile meşhur bir ovaya 9 katlı apartmanlar yapılmış. AFAD arama kurtarma çalışmalarında iletişim konusunda GSM’i uygun görmüş. AFAD, arama kurtarmayı WhatsApp’ı kullanarak uygun görmüş. Bu afeti görmezden gelmek demek. Bölgede 9 bin civarında baz istasyonu var. Bunların üçte biri devre dışı kaldı. Bunun önemli nedeni baz istasyonlarının binalara bitişik yapılmış olması. Afet planı gerçekten korkunç” diye belirtti.
Bahadır Özgür ise Antakya’daki mülksüzleştirmeyle ilgili konuştu. Antakya’yla ilgili Resmi Gazete’de yayımlanan kararlara dikkat çeken Özgür, “İlk gün yaşanılan kaygılar gerçekleşti. Mülksüzleştirmeyle ilgili alt yapılar oluşturulmuş durumda. İktidar coğrafyanın bir bölümüne özel bir hakimiyet alanı kurdu” dedi
MÜLTECİ DEPREMZEDELER
Emek Partisi adına göç ve mülteciler konusuyla ilgili çalışmalar yapan Aysel Ebru Ökten ise, depremzede mültecilerin durumunu şöyle anlattı: “Taleplerin karşılanması konusunda en zor durumda mülteciler yer alıyor. Depremden 1,7 milyon mültecinin olduğunu görüyoruz. Çok büyük bir mülteci nüfusunun depremden etkilendiğini görüyoruz. Çadırlara ulaşamayan bir mülteci kitlesinden bahsediyoruz. Bazı çadır kentlerden mültecilerin çıkarıldığını gözlemledik. Siyasetin dili, medyanın haber veriş şekli mültecilerin hayatını ne kadar zorlaştırdığını gördük. Her ne kadar örülmeye çalışılan mülteci düşmanlığı olsa da bir de yardımcı olma halinin arttığını gördük. Mülteciler yardıma ulaşırken dil problemi yaşıyor. Mülteci kadınların tacize maruz kaldığını gördük. Mülteci kadınların korkma hali olduğunu gözlemledik.”
ÖNERİLER
Ökten, mültecilerle ilgili yapılması gereken çözüm önerilerini şöyle sıraladı:
– İvedi olarak yurttaş, mülteci ayrımı yapılmaksızın kaynak aktarılmalı.
– Mültecilere çalışma izni ivedi olarak sağlanmalı.
– Kışkırtmalara rağmen esas olanın barış ve kardeşlik olanın kamusal alanda yükseltilmesi gerektiğini söylüyoruz.
– Medyanın daha sorumlu bir tutum takınmasını öneriyoruz.
– Seyreltme politikasından derhal vazgeçmek gerekiyor.
– Geri kabul anlaşması mültecileri hapsediyor. Geri kabul anlaşmasının iptal edilmesi gerektiğini söylüyoruz.
RAPOR
Raporun giriş bölümünde şu ifadeler yer aldı: “Bu rapor, yıkım yaşanan bölgelerdeki genel ve özgül ekonomik-politik ilişki ve çatışmalara, sınıf ilişki ve çatışmalarına, bunların deprem öncesinden başlayarak hâlihazırda ortaya çıkardığı ve çıkarması beklenebilecek sonuçlara odaklanmıştır. Bölgenin üretim ve sermaye yapısı, sınıf profilleri, bunların yaşanan yıkım ve sonrasıyla etkileşimleri ön planda tutulmuştur. Devlet ve kurumların işleyişi, bölgeye depremin ilk anından itibaren nasıl baktıkları ve hangi amaçla ne tür müdahalelerde bulundukları üzerinde durulmuştur.”
Raporda öne çıkan bulgular şöyle: “6 Şubat depremleri, birincil ve etkin sonuçları yıkım bölgesinde yaşanmakla birlikte; sosyal, politik, iktisadi, idari sonuçları bakımından ülke ölçeğinde etkilidir ve bu ölçekte sonuçlar doğurması beklenmeli. ‘Devlet’, genellikle üç ya da dördüncü günden itibaren, çoğunlukla da kolluk güçleriyle ortaya çıkmaya başlamıştır. Devlet görünmeye başladığı andan itibaren, halkın kendi inisiyatifiyle oluşturduğu ya da bölgeye devletten daha önce ulaşan gönüllüler ile sendikalar, meslek odaları ya da az sayıdaki sivil örgütlerin oluşturduğu dayanışma ağ ve merkezlerine AFAD adına el koymaya başlamış; Pazarcık, Narlı, Adıyaman, Elbistan gibi yerlerde özellikle cemevleri etrafında oluşan işleyişlere müdahale etmiştir. Dayanışma bu nedenle kimi durumlarda (ilaçların ihtiyaç sahiplerine el altında dağıtılması gibi yollarla) gizlilik içinde yürütülmüştür.”
ALTYAPI HİZMETLERİ ÖZEL ŞİRKETELER DEVR EDİLDİ
Raporda, deprem bölgesinde yer alan tüm altyapı hizmetlerinin özel şirketlere devredildiği belirtildi. Raporda, “Özelleştirme ile KİT’lerin tasfiyesi ve kamusal birikimlerinin sermayeye transferiyle kamunun taşraya yönelik kurumsal kapasitesi de ortadan kalkmıştır. Devlet Su İşleri ve Karayolları Genel Müdürlüğü gibi kurumlar birer ‘ihale dağıtım merkezine’ dönüşmüş, bunun dışında neredeyse işlevsiz kalmış, tüm alt yapı hizmetleri özel şirketlere devredilmiştir. Depremzedeye haftalarca temiz su götürememenin, geçici barınma merkezlerini inşa edememenin veya daha ilk günlerden başlayarak arama kurtarma çalışmalarının ihtiyaç duyduğu ekipmanların yoksunluğunun esas nedeni, bunları yerine getirebilecek kamusal nitelikte bir kurumun kalmamasıdır. Deprem bölgesinde ‘sivil toplum’ geleneğinin görece düşük, bazı yerlerde yok denecek kadar az olduğu görülmüş, bu boşluk genellikle dini nitelikteki vakıf ve derneklerin zengin olanaklarıyla giriştikleri ‘hayır’ faaliyetlerinin görünür olmasına neden olmuştur” denildi.
Raporda, AFAD’ın arama kurtarma planıyla ilgili bilgiler ise şöyle yer aldı: “Yapılan afet müdahale planı, kâğıt üstündeki haliyle dahi, bilimsel gerçekliklerden, teknik bilgi ve geçmiş deneyimden tamamen yoksun, baştan savma ve ‘şeklen’dir. AFAD arama-kurtarma ekiplerinin koordinasyonu için gerekli iletişim faaliyeti GSM şebekeleri üzerinden planlanmış, afet müdahalesi için davranacak ekiplere, telsiz ya da uydu haberleşmesi gibi daha işlevli, dayanıklı araç ve yöntemler tahsis edilmemiştir. Türkiye’nin ‘ulusal afet planı’ kâr odaklı GSM şirketlerinin insafına terk edilmiştir. Gerek AFAD gerekse merkezi idarenin tüm afet ve acil durum müdahale sistematiği, yalnızca siyasal eleştirinin değil, mevcut toplumsal düzende bile ceza hukukunun konusudur.”
DİĞER TESPİTLER
Raporda diğer tespitler ise şöyle;
* Kahramanmaraş, Hatay, Malatya, Adıyaman, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Kilis, Osmaniye, Adana ve Elazığ illerini kapsayan afet bölgesinde Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) verilerine göre 31 Aralık 2022 tarihi itibarıyla 14 milyon 196 kişi yaşamaktadır. Bu sayı ülke nüfusunun yüzde 16,4’üne tekabül etmektedir. Ayrıca, resmi verilere göre ülke genelindeki yaklaşık 3,5 milyon geçici koruma altındaki kayıtlı Suriyeli nüfusun yarısı bu 11 kentte yaşamaktadır. Bunun, bölgede özellikle küçük ve orta sanayide ucuz göçmen emeği sömürüsüne dayalı kârlar üzerindeki etkisi açıktır.
* TÜİK’in 2021 yılı verilerine göre 11 ili kapsayan afet bölgesinde 3 milyon 841 bin kişi istihdamdadır. Bölgede her 10 emekçiden 4’ü bir sosyal güvenlik korumasına sahip olmaksızın, sigortasız çalışmaktayken deprem yıkımıyla karşı karşıya kalmıştır. Malatya, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Osmaniye gibi tarım sektörünün daha etkin olduğu bölgelerde kayıt dışılık çok daha yüksek oranlara çıkmaktadır. Tarımsal faaliyetin güçlü olduğu ilçelerde kayıt dışılık oranı kent genelinden çok daha yukarıya çıkmaktadır.
DÜŞÜK ÜCRETLİ GÖÇMEN İŞÇİLER
* Adıyaman, Hatay ve Maraş’ta özellikle OSB ölçeğinde kayıt dışı Suriyeli işçi çalıştırılması çok yaygın bir olgu olarak karşımıza çıkmıştır. Göçmen işçiler, daha düşük ücretle çalıştırıldıkları gibi depremden sonra yeniden çalışmaya ilk çağırılanlar da onlar olmuştur.
ÜCRET ORTALAMALARI
* Bölgedeki 11 ilin tamamında ücretler, Türkiye geneli ve diğer 70 il ortalamasının oldukça altında bulunmaktadır. Sözleşmeli işçiler için ortalama günlük ücret Türkiye genelinde 378,55 TL, deprem bölgesindeki 11 ilde ise 315,27 TL’dir. Bu çarpıcı farklar kamu için de geçerlidir. Kamu sektörü işçileri, deprem bölgesinde ülke ortalamasının 52 TL altında günlük ücretle çalışmaktadır (414 TL – 466 TL). Özel sektörde ise durum çok daha vahim hale gelmektedir. Bu 11 ilde özel sektördeki günlük ücret ortalaması 300 liranın bile altındadır (291 TL).
KALICI GÖÇ VEYA YENİ PROLETERLEŞME SÜRECİ
* Bölgedeki istihdamın yarıdan fazlasının 10’dan az işçi çalıştıran işletmelerde olması ve bu işletmelerin geriye dönmesine yönelik bir stratejinin olmadığının/olmayacağının açık olması nedeniyle, bu işgücünün kalıcı olarak göç etmek ya da bölgedeki inşaat-OSB bakışımlı yeni proleterleşme sürecine katılmak dışında bir seçeneği kalmayacak gibi görünmektedir.
* Depremden etkilenen kentler ekonomik büyümeye en az katkı yapan ve en az payı alanlardan oluşmaktadır. 2021 yılında Türkiye genelinde kaydedilen yüzde 11,4 oranındaki ve ekonomik büyümeye depremden etkilenen 11 ilin katkısı 0,98 puandır. TÜİK verilerine göre bölge şehirlerinin GSYH’den aldıkları pay ağırlıklı olarak yüzde 1’in altında kalmaktadır. Ancak, bu illerin kendi içinde de büyük farklar bulunmakta deprem belgesi içinde de ikinci bir bölgesel eşitsizlik dikkat çekmektedir.
* 2022 yılında Türkiye genelinden toplam tekstil ürünleri ihracatı 14,2 milyar dolar seviyesindedir ve bunun yaklaşık 5 milyar dolarlık kısmı, bir başka deyişle yüzde 35’i deprem bölgesindeki 11 ilden yapılmış ihracattan oluşmaktadır. Başta Gaziantep, Adana ve Şanlıurfa olmak üzere bölge illerinde, emek yoğun ihracatçı sektörlerde, başta düşük ücretler olmak üzere işçi sınıfının ağır koşullara mahkûm edilmesiyle kendisine ‘avantajlar’ yaratan bir sermaye yapısı olduğu görülmektedir.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***