Karar gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren, bazı cemaatlerin seçimi bir ‘iman cepheleşmesi’ haline getirdiğini yazdı. Taşgetiren, “Herkes kendi durduğu yerden çok emin. İşi bitirmiş neredeyse. (…) Durdukları yer “İman cephesi.” Tamam bazı yanlışlar oldu, oluyor, olur yönetimlerde, ama iktidar kaybedilirse, kaybedileceklere bakmak lazım! (diyorlar.) Peki o “yanlışlar” dediğiniz şeyler neler? Önemsiz mi? Mesela zulme varan adaletsizlikler, kamu malına çökmeler karşısında neden sesiniz çıkmadı? (…) Başkasının cehennemine ses çıkarılmadı, hatta belki odun taşındı. Hatta belki üzerine çullanılan grubun terekelerini paylaşma hesabına yatıldı.” ifadelerini kullandı.
Ahmet Taşgetiren’in Karar’daki ‘İman Cephesi’ yazısı şöyle:
“Kimi cemaatlere bakıyorum seçimleri bir “İman cepheleşmesi”ne dönüştürmüşler. Ve tam saha pres halindeler. Video çekip paylaşıyorlar, vaaz kürsülerinden sesleniyorlar, olmadı mesaj atıyorlar…
-Sakın yanılmayın. Kafanız karışmasın.
-Mahşerde kiminle beraber olacağınızı düşünün.
-Kişi sevdiği ile beraberdir.
Belli ki insanlar sorguluyor. Yanlışlar yapıldığını düşünüyor. Muhafazakâr kimlikle yapılan yanlışlardan insanların İslam’la ilişkilerinin de yaralandığına inanıyorlar. Kirlenme var. Yanlışlıklar var. Hatta artık yanlışa alışılmışlık var. Acaba bu defa oy verilmeyecek mi?
-Geneli uyarmak lazım, nokta hedefler seçip uyarmak lazım.
Eskiler “fakir-i pür taksir” derlerdi söze başlarken… “Çok kusurlu fakir, gariban” anlamına… Tevazu böyle bir edep geliştirmişti. Şimdiyse herkes kendi durduğu yerden çok emin. İşi bitirmiş neredeyse. “Son nefeste mü’min olarak ölebilme” kaygısı unutulmuş. Mahşerde nasıl bir manzara ortaya çıkacağından çok emin. Durdukları yer “İman cephesi.” Desteklediği taraftan da çok emin. Liderden emin, ondan emin olunca bütün bakanlardan, bütün bürokratlardan, ekonomiden, eğitimden, aileden… Hepsine hepsine kefil nerede ise…
-Tamam bazı yanlışlar oldu, oluyor, olur yönetimlerde, ama iktidar kaybedilirse, “Öteki”lerin eline geçerse, kaybedileceklere bakmak lazım! Yani gelecekte ne olacağından da emin. Birileri alır kaçar memleketi, kimseden de ses çıkmaz.
BAŞKASININ CEHENNEMİNE ODUN TAŞINDI
-Peki o “yanlışlar” dediğiniz şeyler neler? Önemsiz mi? Mesela zulme varan adaletsizlikler, kamu malına çökmeler karşısında neden sesiniz çıkmadı? “İyiliği emretmek kötülükten sakındırmak” diye de bir disiplini yok muydu Müslümanlığın?
“Bir haksızlık karşısında eliyle, diliyle onu önlemek, olmadı en azından kalben karşı durmak” gibi bir çağrısı yok muydu Kutlu Önder’in? Bunun “inancın en zayıf durumu” olduğunu bildirmemiş miydi? Kim karşı çıktı adaletsizliklere?
Tamam yaygın zulümden payını almışsa cemaatten birileri, orada devreye girildi, sonra başkasının cehennemine ses çıkarılmadı, hatta belki odun taşındı. Hatta belki üzerine çullanılan grubun terekelerini paylaşma hesabına yatıldı.
En azından bizim cemaatlerde iktidara yönelik bir “uyarma”, “yanlışa mani olma” disiplininin olmadığı açık. Yeter ki “Kurtlu bulgurumuz” eksin olmasın. Çünkü örtülü de olsa lider kutsaması var, liderin mesela “Kasımpaşalı” veya “Karadenizli olma” niteliğinin, haksızlıkları mazur gösterme gerekçesi olma durumu…
Toplumu bunaltan yanlışlıklar dile getirildiğinde “Yaa… siyasette olur böyle şeyler” gerekçesi kullanılmadı mı?
Ahmet Davutoğlu’na, Ali Babacan’a, Temel Karamollaoğlu’na atılan dayağın bir fiskesi iktidarın zirvelerine yöneltilebilseydi, “Şunlar yanlış gidiyor, bunun bir toplumsal bedeli olur, çocuklarımıza bu yolsuzlukları, adaletsizlikleri, tutarsızlıkları anlatamıyoruz, zemin kayıyor, dikkatli olun” denseydi bugün insanların imanlarını tartışma zeminine çeken “İman cepheleşmesi” gibi bir çılgınlığa sürüklenilmezdi.
Bunu yapanlar Türkiye toplumuna ne yaptıklarının farkındalar mı? Nasıl bir ayrıştırmaya gittiklerinin, “İnsanların Müslümanlıkları ile oynadıkları”nın, bunun ardından karşıt bir reddin geleceğinin farkındalar mı?
Ya bunca tam saha prese rağmen mevcut iktidar kurtarılamazsa… Ne diyecekler o zaman Türkiye toplumuna? Toplum Müslümanlığı ne yapmış olacak? Küsecek miyiz topluma? Ortada Müslüman bir toplum değil de İslam’la ilişkisi olmayan bir toplum olsa böyle dışlayıcı bir dil kullanılır mıydı? Kendi çocuklarınız iktidarı sorguladığında ne yapıyorsunuz onları evden mi kovuyorsunuz, evlatlıktan mı çıkarıyorsunuz? Ya da öyle yaptığınızı farz edin, doğru mu yapıyorsunuz?
BAŞLANGIÇTA YOLA BÖYLE Mİ ÇIKMIŞTINIZ?
Israrla yazdım, yazıyorum, “Cemaatler siyasallaşmasın, islâmî STK’lar siyasallaşmasın….” diye… Yani iktidarın dümen suyuna girmesin, bağımsız bir yerde dursun, yine oy verecekse sandıkta tercihini yapsın. Şimdi bodoslama dalınmış bulunuyor siyasi cepheleşmeye…
Kaybetme endişesi yaşayan iktidar cenahı da “denize düşen yılana sarılır” mantığıyla bu cepheleşmeyi besliyor. “Cepheleşme” evet, Türkiye için “yılana sarılmak” gibi bir şeydir. Fütursuz yapılıyor o hem de milletin birliğini temsil makamında olanlar tarafından… Başlangıçta yola böyle mi çıkmıştınız?
Beyoğlu’nda insanları kazanmak için meyhanelere girip iletişim kurmaya çalışanlara ne oldu? Şimdi farklı bir siyasi söylem geliştirdi diye yıllarca birlikte yol yürüdüğünüz insanları giyotine veriyorsunuz. Bu yazdıklarımı bilmem kim anlar ama, yazık ediyorsunuz. Çok yazık!
MHP NEYİ OYNUYOR?
MHP’nin seçime kendi logosuyla girmesinin kendisi için de Cumhur İttifakı için de risk olduğunu, kaybettirici özellik taşıdığını bilmeyen yok. Meclis’e çok sınırlı sayıda milletvekili sokabilecek, bu belli. İttifak’ın milletvekili sayısı düşecek, bu da belli. Peki Bahçeli neden böyle yapıyor olabilir? Hesap bilmezlik mi, hesapları elinin tersi ile itmek mi?
Bence Bahçeli, Cumhur İttifakı olarak seçimin kaybedileceğini düşünüyor, onun için ayrışıyor. Can havliyle partiyi toparlamak gibi bir “hamle” arayışında… Tabii hamle tutarsa…
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***