YORUM | M. AHMET KARABAY
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem sonrası Türkiye’ye yardıma koşanlar, yıllardır tepeden aşağıya doğru pompalanan “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” aforizmasını çürüttü. 16 Mart’ta Türkiye için organize edilen Bağışçılar Konferansı ise bir aksilik olmaması halinde İslamcı ve Ulusalcı bağnazları utandıracak nitelikte gerçekleşecek.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, deprem dolayısıyla toplumdan bir yıl süre istemesi, kamuoyunda çok tartışıldı. 6 Şubat depremi, Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarının sonunda yaşandı. Kahramanmaraş merkezli deprem ilk günden bu yana 17 Ağustos 1999 Marmara depremiyle kıyaslanıyor.
17 Ağustos depremi meydana geldiğinde Bülent Ecevit başkanlığında kurulan 57. Türkiye Hükümeti, henüz iki buçuk aylıktı. Daha net ifade edeyim. DSP-MHP-ANAP koalisyonu, 28 Mayıs’ta kuruldu, deprem 17 Ağustos’ta oldu.
Buna rağmen Ecevit, bir gün çıkıp da “Biz hükümeti daha yeni kurduk, ne yapalım” mazeretine sığınmadı.
21 yıllık iktidarları boyunca yaşanan her olumsuzlukta, sorumluluğu hâlâ kendilerinden öncekilere atma utanmazlığına karşı bu notu paylaşmam gerektiğini düşündüm.
BAĞIŞÇILAR KONFERANSI BU KEZ TÜRKİYE İÇİN TOPLANIYOR
Depremden sonra Türkiye’nin yaptığı tek doğru hareket, felaketin boyutunu görüp daha erken saatlerde uluslararası yardım çağrısı yapmak oldu. Bu sayede daha depremin ilk gününde 30 dolayında ülkeden arama kurtarma ekipleri bölgeye ulaştı.
Her türlü koordinasyonu yapmakla görevli olan AFAD, gelen ekipleri havaalanlarında saatlerce bekletmeyip hemen görev yapacakları alanlara yönlendirebilseydi, çok daha fazla can kurtarılabilecekti.
Felaketzedelerin ilk yardımına koşanların, Türkiye’de yöneticilerin en çok saldırdığı Yunanistan, Ermenistan ve İsrail ile Batılı ülkeler olması kaderin bir cilvesi gibiydi.
Azerbaycan: 370
İsrail: 167
Almanya: 40
Avusturya: 84
İspanya: 85
Polonya: 76
Ermenistan: 27
Yunanistan: 21
Sırbistan: 21 kişilik ekipler ile yardımımıza koştular.
Türkiye’de devleti yönetenlerin, dahası yönetmeye talip olanların söz konusu ülkeleri bu kadar düşman göstermesinin temelinde, toplumu kendilerine ve yaptıklarına boyun eğdirme dürtüsü yatıyor.
İslamcı ve Ulusalcı kafanın “tu kaka” yaptığı Avrupa, şimdi Türkiye ve Suriye’nin deprem yaralarını sarmak için yeni bir adım atıyor. 16 Mart’ta Belçika’nın başkenti Brüksel’de Bağışçılar Konferansı toplanıyor.
Bu konferans bugüne kadar Afganistan, Lübnan, Pakistan, Sudan, Suriye, Yemen ve geçen sene de Ukrayna için toplandı. Kendini bu ülkelerle aynı durumda görmek, Türkiye açısından biraz utanç verici bir durum gibi görünüyor.
Bu nedenle söz konusu konferans, gündeme pek getirilmek istenmiyor. Zira bu konferansların düzenlenme sebebi, doğal felaket ya da ekonomik çöküntü yaşayan ülkelerin yaralarını sarmak.
AB Komisyonu Komşuluk ve Genişleme Komiseri Olivér Várhelyi, düzenlenecek konferans için uluslararası toplumdan “daha önce eşi benzeri görülmemiş” bir çaba sergileneceğini söyledi.
Olivér Várhelyi, geçen hafta AB Konseyi Dönem Başkanı İsveç’in Uluslararası Kalkınma İşbirliği ve Dış Ticaret Bakanı Johan Forssell ile birlikte Ankara’ya geldi. AB Komisyonu’nun iki ismi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştükten sonra “Türk halkının her zaman yanında” olduklarını ifade ettiler.
Bu konferansın bugüne kadar eşi benzeri görülmemiş bir çabayı ortaya koyacağını belirten Várhelyi’nin söyledikleri, iddialı konuşmayı sevmeyen Batılılar için ezberleri bozacak türdendi:
“AB bütçesinden yardım sağlamak için her şeyi seferber etmemiz gerekecek. İkili destek vermek isteyen üye devletlerimizi görüyoruz. Küresel çapta verilecek her türlü desteğe ihtiyacımız olacak. Uluslararası finans kurumlarıyla da onları harekete geçirmek için temastayız. Avrupa Yatırım Bankasıyla da yardım için temastayız.”
Várhelyi’nin açıklamalarından anlaşıldığına göre, 16 Mart’taki AB ülkelerinin yapacağı bağışlar yüz milyonlar değil, milyarlarca Avro değerinde olacak.
TÜRK’ÜN TÜRK’TEN BAŞKA DOSTU YOKTUR YALANI
Bizim siyasetçilerin ve toplum mühendislerinin kullandığı “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözü koca bir yalandan ibaret. Bu söz bütünüyle kendi ülkesini mamur etmek yerine başkasının ürettiğinin üzerine konmayı zenginleşme aracı gören bizim yöneticilerin türettiği ve hempalarının pazarladığı bir kavram.
İslam tarihiyle örtüşmüş Türk tarihini incelediğinizde bu sözün tersinin doğru olduğunu görürsünüz. Bu aforizmayı “Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur” şeklinde değiştirdiğinizde içini dolduracak daha argümanlar bulabilirsiniz.
“Küçük olsun benim olsun” diyenler, kendi toplumunu fukara bırakıp bunu kendi saltanatlarına payanda yapanlar, “fakir tut sana muhtaç olsunlar” prensibine sıkı sıkı sarılıyorlar.
1999 depreminden sonra Türkiye’nin ilk yardımına koşan yine Yunanistan olmuştu. Depremin ardından Türkiye ve Yunanistan’ın öngörülü dışişleri bakanları inisiyatif aldı ve iki ülke arasında kalıcı dostluğun temellerini atmaya çalıştı.
Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ve Yunan mevkidaşı Yorgo Papandreu, bu alanda tarihe geçen çalışmalar yaptı. Aslına bakarsanız sonrasında AK Partili Dışişleri Bakanları da epey bir süre aynı yoldan gittiler.
Ahmet Davutoğlu, Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturduğu sıralarda dillendirdiği, “komşularla sıfır sorun” politikasını uygular göründü. Ne var ki ajandasında gizli tuttuğu “Yeni Osmanlıcılık” adı altında saldırgan politikalarla Erdoğan’ın güdümüne girdi.
Yeni Osmanlıcılık politikasını, ortaya çıkardığı sonuçlar itibariyle ele aldığımızda, yine Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur iddiasının içini dolduracak çok argüman buluyoruz.
Türkiye, komşularıyla iyi geçindiği dönemde müreffehleşme yolunda adımlar attı. Avrupa’da ve dünyanın dört bir yanında Türkiye’ye duyulan güven arttı. Erdoğan ve takımının ihtirasları, AK Parti’nin ikinci iktidar döneminden sonra su yüzüne çıktı.
Bu politikalar da adım adım Türkiye’yi yalnızlığa ve fukaralığa sürükledi. Ülke fukaralaştıkça, Ulusalcılar ve İslamcıların bileşkesi olan Erdoğan yönetimi, daha çok din ve milliyetçilik pompaladı.
Bu bir kısır döngü oluşturdu. Fukaralık din ve milliyetçiliği artırırken din ve milliyetçilik sopasına sarılmak da bu ülkeyi daha çok fakirleştirdi.
6 Şubat depremi, kafamızı kaldırıp dünyanın Türk halkına düşman olmadığını kavramamıza zemin hazırlamalı.
Ülkeler arasında esas itibariyle dostluk/düşmanlık yok, karşılıklı menfaat dengesi vardır. Ülkeleri yönetenlere düşen, bu menfaatleri doğru konumlandırmaktan ibarettir.
Türkiye, 16 Mart’ta toplanacak parayı ve yapılması beklenen seçimleri, yeniden inşa için bir fırsata çevirmeli.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***