YORUM | HASAN CÜCÜK
AKP iktidarının ilk yıllarında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’dan duymaya alışık olduğumuz cümlelerden biri de ‘maç devam ederken kural değişmez’ idi. Bu cümleleri Avrupa Birliği (AB) adaylık ve müzakere sürecinde tekrar edip, durmuştu. Erdoğan, AB’nin Türkiye’ye üyelik konusunda çifte standart uyguladığını belirtme adına bu cümleleri kurardı. Devran değişti. Erdoğan, artık Türkiye’de tek adam. Her konuda tek yetkili, tam yetkili. TBMM ve bakanlar kurulu birer figürandan öte değil. Her alanı kontrol eden Erdoğan’ın futbolu es geçmesi mümkün değil. Ekonomiyle birlikte futbol da uzmanlık alanına giriyor. Yani futbolun da ipi Erdoğan’ın elinde. Hem de kural koyan biri o. Maç devam ederken kural değiştirme de yine onun işi.
6 Şubat’ta 10 ili vuran depremin acısı milyonları yakmaya devam ediyor. İlk 48 saatte sahada olması gerekenlerin olmaması can kaybını arttıran en büyük etken olunca, doğal olarak iktidara karşı bir öfke patlaması oldu. Yakınlarını, evlerini ve gelecekleri kaybeden acılı aileler, yürek yangınlarını isyan cümlelerine döktü. Konvansiyonel medyayı kontrol altına alan Erdoğan, ne kadar uğraşsa da sosyal medyayı henüz kontrol edemiyor. Binlerce maaşlı trole rağmen istediğine ulaşamayınca, sosyal medyanın fişini çekip kapatma veya bant daraltma yolunu seçiyor. Bir diğer kontrol edemediği alan ise tribünler. Her ne kadar borç batağındaki kulüpleri, Bankalar Birliği kredisiyle terbiye etse de taraftarlara söz geçiremiyor.
Son yaşananlara değinmeden önce 20 yıl öncesine gidelim. Yıl 2002. Başbakan Bülent Ecevit başkanlığında kurulan ANA SOL–M hükümetinde başbakan yardımcılığı koltuğunda oturan Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın katıldığı bir televizyon programında “Allah’ın izniyle bu sene Galatasaray’ı şampiyon yapacağız” sözleri bomba etkisi yapmıştı. Yılmaz’ın bu sözüne en büyük tepki ezeli rakip Fenerbahçe taraftarlarından geldi. Fenerbahçe, 17 Mart 2002’de sahasında Malatyaspor’u ağırlarken, tribünlerde ‘Sandıkta görüşürüz Mesut bey’ pankartı dikkat çekiyordu. Çevik Kuvvet polisleri müdahale edip, pankartı toplamak istediğinde ise arbede çıkıyordu. Polisin tüm çabasına rağmen taraftar pankartı açıyor, yayıncı kuruluş arbedeyi gösterdiği gibi pankartı maçın spikeri okuyordu. Ne bir ses kısma ne de pankartı görmeme vardı. 3 Kasım 2002’de yapılan seçimlerde Anavatan Partisi baraj altında kalıyordu. Fenerbahçe taraftarı, Mesut Yılmaz’a verdiği sözü tutuyordu.
Depremden dolayı ertelenen Fenerbahçe–Konyaspor maçında sıra dışı görüntüler vardı. Deprem sonrası oynanan ilk maç olan Trabzonspor–Basel Konferans Ligi maçında tribünler depremin vurduğu illeri anmıştı. Benzer durum Kadıköy’de de vardı. Depremin vurduğu illerin plakalarına ithafen 1. dakikada “Adana üşüme, Fenerbahçe seninle”, 2. dakikada “Adıyaman üşüme, Fenerbahçe seninle” tezahüratı dalga dalga stattan tüm Türkiye’ye yayıldı. Dakikalar 4.17’yi gösterdiğinde ise tribünlerden ‘Hükümet istifa’ sesleri yükseldi. Deprem saatine ithafen taraftar bu kez geç müdahale eden hükümete yükleniyordu. Artık ok yaydan çıkmış, korku bariyerleri yıkılmıştı. ‘’Yalan yalan, dolan dolan, 20 sene oldu, istifa ulan’’ bestesi dakikalar içinde coşkuyla söylendi. Hemen ertesi gün oynanan Beşiktaş–Antalyaspor maçında da benzer sahne vardı. Vodafone Stadı’nı dolduran siyah-beyazlılar ‘hükümet istifa’ sesleriyle boğazı inletti.
Önce yandaş kulüpler; Kayserispor, Konyaspor ve Alanyaspor topa girip ‘spora siyaset karıştırmayın’ minvalinde açıklama yaptı. Çaykur Rizespor’un açıklaması ise tam bir rezaletti. Bu kulüplerin tamamı iktidara göbekten bağlı. Belediye imkanlarıyla ayakta duruyor. Rizespor’un yıllardır isim sponsorluğunu yapan Çaykur bir kamu şirketi. Alanyaspor’un başkanı Hasan Çavuşoğlu, Erdoğan’ın en yakınındaki isim Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun abisi. Kulüpler Birliği ise suya tirit bir açıklama yapıp, durumu kurtarmaya çalıştı. Hem kulüplerin hem de Kulüpler Birliği’nin açıklamasında ‘hükümet’ vurgusu yok, yerine ‘devlet’ vardı. Oysa tribünler ‘hükümet istifa’ diye bağırıyordu. Koca adamlar hükümet-devlet farkını bilmeyecek kadar cahil olamazdı. Erdoğan, stratejik davranıp tribünleri ‘devlet’ karşıtı gibi gösterme yoluna gidiyordu. Ya da kendini devlet görüyordu!
İki maçta yükselen istifa sesleri Saray’daki zatı oldukça ürkütmüş olmalı. Tüm trollerini sahaya sürmekle kalmayıp, kulüpleri başkanlar üzerinden hizaya getirdi. Asıl zor durumda başkanlar kaldı. Hassaten üç büyüklerin. Taraftarı yalnız bıraksalar koltuk sallanacak, Erdoğan’a ‘hayır’ deseler kulüp elden gidecek. Hafta sonu oynanacak Kayserispor–Fenerbahçe maçına il güvenlik kurulunun sarı-lacivertli taraftarların alınmayacağını açıklaması benzin etkisi yaptı. Bu kararın Kayserispor yönetiminin müracaatı ile alındığını, kendileri açıkladı. Fenerbahçe ise ‘Bu karar kabul edilemezdir’ başlıklı açıklamasında, yan yoldan semeri dövmeyi tercih etti.
Herkes öfkenin adresini biliyor. Toplum öfke patlaması yaşıyor. En ufak bir gösteri ve protestoya izin çıkmayınca vatandaş öfkesini tribünlerden dile getiriyor. Bir twitte yazıldığı gibi, ‘’Biz kulüp kötü yönetildiğinde ‘yönetim istifa’, ülke kötü yönetildiğinde ‘hükümet istifa’ deriz. Demokrasilerde bu böyledir.’’ Çok doğru bir söz. Ancak unuttukları, Türkiye’de demokrasi maçının kuralları, oyun devam ederken Erdoğan tarafından sürekli değiştiriliyor. Konvansiyonel medyaya, kulüp yönetimlerine hatta baskıyla vatandaşa söz geçiren Erdoğan, tribünlerin kolay lokma olmadığını biliyor olması lazım. Ne de olsa uzmanlık alanından biri de futbol. Gerçeklikle bağı koptuğu ve kaybetme duygusu aklını esir aldığı için tehlikeli bir yola girdi. Tribünler sıradışı çok görüntülere gebe gözüküyor.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***