YORUM | M. AHMET KARABAY
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bütün bakanlar hilkat garibesi gibi. Lakin, Tayyip Erdoğan’ın ülkede dizginleri eline aldığından bu yana Tarım ve Orman Bakanlığı koltuğuna oturtulan kişilerin hepsi tornadan çıkmış gibi tek mantaliteye sahip türden.
Tarım toplumu Türkiye’de, Cumhuriyet’in ilanından 1974 yılına kadar Tarım Bakanlığı ayrı bir adlandırmayla faaliyet gösterdi. Bu tarihten itibaren bakanlığın adı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olarak anılır oldu.
1969’dan itibaren Tarım Bakanlığı’na paralel bir de Orman Bakanlığı olarak ayrı bakanlık olarak devreye girdi. 1980’e kadar ikili yapı devam etti. Kenan Evren’in askeri darbeyle ülke yönetimini ele geçirmesinden sonra iki bakanlık birleştirilip Tarım ve Orman Bakanlığı yapıldı.
Özal’lı yıllar olan 1983-1991 arasında bakanlığın adına bir ekleme yapılarak adına Tarım, Orman ve Köyişleri Bakanlığı denildi.
1991-2011 arasında “orman” ayrı bir bakanlığa dönüştürüldü ve yeniden iki bakanlık yapıldı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı denildi.
Erdoğan yönetimi, 2003-2011 arasında ne kadar çevreci bir hükümet olduğunu gösterme gereği duydu. Bir eklemeyle bu bakanlığa Çevre ve Orman Bakanlığı adını verdi.
2011-2018 arasında Veysel Eroğlu’na ayrı bir bakanlık koltuğu ihdas edilip Orman ve Su İşleri Bakanlığı oluşturuldu.
2018’de Erdoğan Tek Adam olarak tepeye çıktığında bakanlık yeniden adlandırılıp adı Tarım ve Orman Bakanlığı yapıldı.
Bu kadar ayrıntılı anlatarak sizi sıktığımın farkındayım. Belki pek çok okurum, buraya kadar okumaya tahammül edemeyerek farklı bir habere geçti bile.
Adına ister “tarım” kelimesine “hayvancılık” ifadesini ekleyerek, isterseniz “orman” ile birleştirerek telaffuz edin fark etmiyor. Sürekli adının değiştirilmesinden de anlaşılacağı gibi bu bakanlık bir türlü kişiliğini bulamamış durumda.
Anlaşılan bu koltuğa oturtulan isimler de bakanlığın teşkilatlanma ve adlandırılmalarından etkilenip ciddi bir kişilik sorunu yaşıyorlar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu koltuğa oturan Şükrü Kaya’ya kadar gidip yaşanmışlıklar anlatmayacağım.
DSP-MHP-ANAP üçlü koalisyon döneminin Tarım Bakanı olan MHP’li Hüsnü Yusuf Gökalp’ten bu ülkenin neler çektiğini bugün 40’lı yaşları içinde olanlar bilirler. AK Parti döneminde bu koltuğa oturan ilk isimlerinden olan Mehdi Eker, tarımdan çok Güneydoğu aksanıyla okuduğu Sezai Karakoç şiirleriyle tanındı. Eker’in hakkını yemeyelim, sadece “Ey Sevgili” şiirini okumazdı. Bazen Şeb-i Yelda’yı bazen de Mona Roza’yı okurdu. Tarımla ilgili bir toplantıda Mona Roza’yı okuyup şiirin hikayesini anlattığına bile şahidim.
Daha sonra gelen Kutbettin Arzu, Güneydoğu dengesinin korunması ve Kürt toplumuna şirin görünme çabasından ibaretti. Neyse ki aynı yıl içinde koltuğu Faruk Çelik’e devretti.
Faruk Çelik, Erdoğan’ın bakanlıklar için maymuncuk olarak kullandığı biriydi. Birbiriyle hiç ilişkisi olmayan alanlarda görevlendirildi. Tarım Bakanlığı’na da Kutbettin Arzu’nun kırdığı potları temizlemek üzere getirildi.
AK Parti, bakanlığın isminden “Köyişleri” ifadesini çıkarmış olsa da köylülükten hiç kurtulmayı başaramadı. Bakanlık adından “Köyişlerinin” çıkarılma nedeni ülkenin köylülükten kurtarıldığı için değil, büyük şehirleri bile köye dönüştürdüğü için bu isme gerek kalmadı.
Bakanlık koltuğuna oturtulan en aykırı kişilerden birisi Eşref Fakıbaba oldu. Fakıbaba’nın bölgesinde sevilen bir tıp doktoru olduğunu hatırlatırsam, başka bir şey dememe gerek kalmaz sanırım. Durum böyle olunca da soru soran gazeteciye ağzıyla cevap vermek yerine başka bir uzvuyla karşılık verdiği olurdu.
Fakıbaba, sadece attığı tokatla anılmadı. Bakanlığı döneminde hayvancılığın nasıl bu ülke için uğraşılmaması gereken bir iş alanı olduğunu da gösterdi.
Gıdadan tarıma, teknolojiden hayvancılığa kadar farklı alanlarda başarılı bir girişimci olan Bekir Pakdemirli’yi bu göreve getirdi. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtikten sonra bu alanda popülerlikten ziyade liyakati önemsediğini ortaya koymak ister gibiydi.
Pakdemirli, başlarda iyi niyetli birtakım adımlar atmaya çalıştı. Ancak göreve atandıktan sonra başlayan orman yangınları pek çok sorunun farkında olmadığını gösterdi. Milyonlarca hektar ormanlık alan cayır cayır yanarken, yangın söndürme uçakları hangarlarda çürümeye terk edildi. Türk Hava Kurumu’nu bitirmeye karar veren Erdoğan, Pakdemirli eliyle bu asırlık derneği silme uğruna ormanları küle çevirdi. Bakanın “çalışmıyor” dediği uçaklar, oysa bir önceki yılda çıkan orman yangınlarının söndürülmesinde etkin görevler üstlenmişlerdi.
🔴İzmir’de Orman Yangını
Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli: Orman personelimiz mevcut uçakların içine binmek istemiyor emniyetli bulmadıkları için. Binmek isteyenler buyursunlar uçsunlar pic.twitter.com/1wCvcEq7I7
— Biz10 TV (@Biz10TV) August 20, 2019
Pakdemirli’nin kamuoyunda çok tartışılır bir bakan haline gelmesi üzerine görevden alınmasını müteakip, “az konuş” uyarısıyla Vahit Kirişçi bakanlık koltuğuna oturtuldu. Ancak, bakan koltuğuna oturup da konuşmamak olur mu?
Depremin yıktığı Adıyaman’da ve Şanlıurfa’da önceki gün yaşanan sel felaketi, “Ziraat Mühendisi” titri taşıyan yeni bakanın insanlık bilgisinin sıfır, sulama konusunda bilgisinin de tartışılır olduğunu gösterdi.
Bakan Kirişçi, önceki gün Habertürk televizyonunda katıldığı programda 15 kişinin can verdiği selle ilgili ifade ettikleri akıllara durgunluk veren türdendi. Kirişci, “Sel 15 canımızı aldı ama toprak da suya kavuştu” dedi.
Vahit Kirisçi’nin şu cümlesine hukuki sonuç yaratmayacak bir yorum yazmak o kadar zor ki..
( hukuki sonuç yaratmadan hakaret etmeyi öğrenmiş olmama rağmen) pic.twitter.com/UoNOcHAWoS
— Çiğdem Akdemir 🌟 🌙 (@akdemircigdem) March 16, 2023
Adı pek az bilinen düşünürlerimizden Celal Yalınız’ın (1886-1962) “Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur” sözünü hatırlamamak olmaz. Kirişci’nin sözünün neresinden tutmak gerekir insan şaşırıyor. Selle kuraklığın birbirinin kardeşi olduğunu bilmemesine mi yanalım, yoksa insan canının bu kadar değersiz gören zihniyetle yönetildiğimize mi?
Sayın Kirişci, insanlığın yağmur için “Tanrılara” kurban verme geleneğini 2000 yıl önce terk ettiğinin farkında değil mi acaba?
Sayın bakan, sözünü ettiğin bölge, daha bir ay önce 50 bin canını toprağa sizin vurdumduymazlığınız yüzünden verdi. Acaba, bu yiten canları da “ölenler toprağa gübre olacak, iyi yönünden bakalım” olarak mı değerlendiriyor?
Sizin durduğunuz yerden baktığınızda bu toplum gübre gibi mi görünüyor?
Kirişçi’nin bundan sonra söyleyeceği söz;
📌 “Evet, 50 bin canımız gitti ama, geride kalanlar eski binalardan kurtulup yeni evlerine kavuşacaklar” mı yoksa,
📌 “Depremde 50 bin kişi can verdi ama yandaş müteahhitlerimiz milyar dolarlık konut ihaleleri aldı” mı olacak kestiremedim.
Böyle durumlarda HDP’li Sırrı Süreyya Önder’in iktidar vekillerine hitaben sarf ettiği “Her konuşmanızı ‘Allah bizi utandırmasın’ diye bitiriyordunuz, Allah bu duanızı kabul etti utanma duygunuzu elinizden aldı” sözleri akla geliyor.
— Son Surat (@sonsurat06) March 16, 2023
Aslında en güzelini Tevfik Fikret 122 yıl önce söylemişti.
“Örtün, evet, ey haile, örtün evet ey şehr,
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!.”
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***