Amerika Birleşik Devletleri’nde Silicon Valley Bank ve Signature Bank’ın çöküşünün hemen ardından İsviçreli bankacılık devi Credit Suisse’in de mali krize girmesi akıllara zor durumda olan başka bankalar var mı sorusunu getiriyor.
ABD’de Federal Mevduat Sigorta Banka Fonu, iki bankayı kurtarmak için devreye girerken Credit Suisse ise daha büyük rakibi UBS’e piyasa değerinin altında bir fiyata satıldı.
Dahası Amerikan merkez bankası Federal Reserve ile birlikte Avrupa Merkez Bankası, İngiltere Merkez Bankası, İsviçre Merkez Bankası, Kanada Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası ortak bir kararla piyasalardaki likidite sıkışıklığını rahatlatmak için haftalık dolar swap ihalelerini pazartesiden itibaren günlük olarak yapmaya başlayacaklarını duyurdu.
Peki tüm bu gelişmeler ışığında yeni bir finansal krizin eşiğinde miyiz?
Bu sorunun net bir cevabı yok çünkü hemen hemen her ekonomik gelişmede olduğu gibi burada da görüşler farklılaşıyor.
SVB’nin çöküşü 2008 finansal krizinden bu yana yaşanan en büyük banka iflası oldu. Credit Suisse’e İsviçre devleti tarafından sağlanan 50 milyar franklık desteğin yeterli olmayacağının anlaşılmasının ardından piyasa değerinin çok altında bir fiyata UBS’e satılması da yine Bear Stearns’in satışına benzetiliyor.
The Guardian’ın haberine göre AMP Başekonomisti Sahen Oliver, banka iflasları yen bir finansal krizin başlangıcı görünse de bir bulaşma riskinin bulunduğunu vurguluyor.
Yatırımcılar SVB gibi finansal sıkıntısı olabileceğini düşündükleri Amerikan bölgesel bankalardan çıkmaya başladı. Fakat SVB’nin aktif olduğu teknoloji alanındaki hisseler başta olmak üzere borsalar şu ana kadar iyi dayandı. Bu da yatırımcıların bankacılık krizinin yayılmayacağını beklediklerini gösteriyor.
Fakat en büyük endişe kaynağı SVB ve Credit Suisse’in çöküşündeki hızları oldu.
Hisse fiyatlarındaki sert gerilemeler ve müşterilerin paralarını çekme hızlarında sosyal medyanın ve bilginin yayılma hızının rol oynadığı belirtiliyor.
SVB’nin tahvil portföyünü zararına sattığını açıklamasından sadece 48 saat sonra banka iflas etti.
Credi Suisse ise geçtiğimiz hafta içinde devlet tarafından desteklenmesine rağmen hafta sonunda bunun yeterli olmayacağı anlaşılarak haftasonunda satıldı.
Merkez bankaları genel bir çöküşü engellemek için ne yapıyor?
2008 finansal krizinden ders çıkaran düzenleyici kuruluşlar ve merkez bankaları da bu defa çok hızlı kararlar alarak uygulamaya geçiyor.
Dünyanın önde gelen merkez bankaları herhangi bir finansal kriz sırasında piyasaları boğan likidite sıkışıklığını azaltmak için ortak adım atarak para akışını sürdürmeye çalışıyor.
Alınan bu kararla merkez bankaları Federal Reserve’den aldıkları doları kendi ülkelerindeki bankalara çok daha rahat bir şekilde aktarabilecek.
Normalde haftalık olarak yapılan dolar swapları en az nisan ayı sonuna kadar günlük olarak yapılabilecek. Burada dikkat çeken durum ise Avustralya Merkez Bankası’nın finans sektörünün sağlam olduğu gerekçesiyle bu mekanizmaya katılmamış olması.
Mevduatlar neden önemli?
Halihazırda yaşanan problemler SVB’nin tahvil portföyünü zararına satışının ardından yaşanan hızlı mevduat çıkışıyla patlak verdi.
Müşterilerin paralarını çekmek istemesi sonucu elinde yeterli kaynak bulunmayan ABD’nin 16’ıncı büyük bankası 10 Mart’ta iflas etti.
Banka geleneksel olarak topladıkları mevduatı başka müşterilere kredi vererek ya da yatırımlar yaparak değerlendirir.
Tüm müşterilerin aynı anda paralarını çekmek istemesi karşısında bankaların yapabileceği çok fazla bir şey bulunmuyor.
Böylesi bir kaçıştan endişe eden diğer bankalar da borçlanarak ellerindeki nakit miktarını artırmak istiyor.
Credit Suisse’de ne oldu?
İsviçre’nin en büyük bankası UBS, ikinci sıradaki rakibini piyasa değerinin çok altında bir değere alırken bile gelecekte karşılaşabileceği büyük zararlara karşı İsviçre devletinden garantiler aldı.
Aslında Credit Suisse bulunduğu noktaya yıllardır süren skandalların sonucunda geldi. Ardı arkasına patlayan skandallar bankanın güvenilirliğine ve karlılığına zarar verdi ve en sonunda geçtiğimiz hafta yatırımcılarda büyük bir güven kaybı yaşandı.
Temelde Credit Suisse ve SVB arasında hem büyüklük, hem faaliyet alanlar hem de yaşadığı sorunlar olarak hiç bir benzerli bulunmuyor. Fakat iki bankanın da sonunu getiren etken güven kaybı oldu.
2008 yılında bankaların zincirleme bir şekilde sıkıntıya girmesi neredeyse tamamının elinde yüksek riskli mortgage kredileri bulundurmasından kaynaklanıyor.
Burada ise tek bağlayıcı faktörün güven kaybı olması nedeniyle bazı uzmanlar da krizin zincirleme bir etkiyle diğer bankalara yayılma ihtimalini düşük buluyor.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***