Daha depremin ilk günlerinde, sosyal medyada iktidarın yetersizliğinden şikayet eden onlarca insan gözaltına alındı.
Enkaz altında kalan on binlerce insan hala canlıyken Halk TV’ye, FOX TV’ye, Tele1’e ve pek çok medya kuruluşuna ekran karartma dahil çok ağır cezalar yağdırıldı.
Bölgede çalışan gazetecilere canlı yayında çekiçle saldıranlar oldu. Medya mensupları enkaz alanlarından uzaklaştırıldı, eksiklikleri haber yapmalarına mani olundu.
Başta AHBAP olmak üzere, deprem bölgesinde organize olmaya çalışan pek çok sivil toplum örgütü ve onların temsilcileri şeytanlaştırıldı, tehdit edildi.
Apar topar çıkarılan OHAL kanunu ile önüne gelene “yağmacı” diyerek işkence eden, hatta bazılarını katleden kolluk kuvvetleri, icraatlarını videolarla sosyal medyaya servis ettiler.
Muhalif Belediyelere, STK’lara, gönüllülere afet bölgesinde “gider” yapıldı. İşleri zorlaştırıldı, alanlardan kovuldular.
HDP konvoylarına el konuldu, yardım çadırlarına, oluşturulan yaşam alanlarına kayyım atandı. Yardım gönüllüler darp edildi, hakarete maruz kaldı.
Erdoğan, muhalefete ahlaksız, namussuz, adi dedi. Defterine not aldığını, pek çok kesimden intikam alacağını söyledi.
Kızılay’ı protesto eden TİP üyelerine polis saldırdı. Onlarca TİP’li ve onların çağrısıyla eyleme katılan yurttaşa meydan dayağı atıldı, gözaltına alındılar.
Fenerbahçe tribünleri, “Hükümet İstifa” diye slogan attıkları için Kayserispor maçına sokulmayacaklar. Sırada tepki gösteren diğer kulüpler var.
NEDEN SALDIRIYOR?
Peki Erdoğan bütün bunları neden yapıyor?
Bu olan biten nasıl bir planın parçası?
Devletin bu afetteki eksikliklerini ve sorumluluklarını küfürle, copla görünmez kılmanın mümkün olmadığı aşikar. Nitekim Erdoğan, depremin en ağır vurduğu kentlerden biri olan Adıyaman’daki bir konuşmasında yarım ağızla da olsa helallik istedi. Hiçbir şey olmamış gibi yapamazlar. Kendi durumunun farkında. Seçime üç ay bir zaman kaldı ve halk nezdinde bu yıkımın sorumluları öyle hemen unutulacak gibi değil.
Peki Erdoğan, böylesi bir zamanda neden toplumda biriken öfkeyi yükseltiyor?
Neden yangına benzinle gidiyor?
Neden saldırıyor?
Niçin siyaset üstü alana çekilip şefkatli bir Cumhurbaşkanı taklidi yapmıyor?
Sebebi çok basit. Hepimizin bildiğini o da biliyor. Erdoğan’ın tek adam rejimi çöktü ve en başta kendisi bu enkazın en dibinde kaldı. Zamanında yapılması kesinleşen seçimlerde kesinlikle kaybedecek. Üç ay sonra sandıklar kurulacak ve Erdoğan tarihi bir hezimete uğrayacak.
Deprem öncesi, muhalefeti ve halkı sindirmek için hazırladığı zalim planların hepsi elinde patladı. Deprem öncesi, iktidarı zaten perişan haldeydi, seçimlerde kazanması neredeyse imkansızdı.
Yeni bir planı yok. Şimdi ne yapacağını bilmiyor artık.
Ekran karşısına çıktığında yüzündeki ifadeye, alnındaki damarlara, mimiklerine, tavrına dikkat ediyor musunuz? Karakterin birazdan canavara dönüşeceği bir bilim kurgu filmi izliyor gibi hissediyorum kendimi.
Vücudu kas hafızasıyla davranıyor, en iyi bildiği refleksi veriyor. Kavga ediyor, küfür ediyor, saldırıyor, kafasındaki hayali düşmanlarla savaşıyor.
Sonucunu düşünerek, planlayarak, bilerek değil. Doğası gereği büyük bir öfkeye teslim olmuş halde, şaşkın bir halde geziniyor ortalıkta.
Görmek isteyen gözler için Kral çıplak…
Tribünleri, gençleri, kadınları, medyayı, sivil toplumu, halkı öfkelensinler diye, belki de meydanlara çıksınlar diye tahrik ediyor.
Belki de Gezi direnişindeki gibi zalimleşmek, son raunda çıkmak, bir kez daha vurmak, ezmek, bastırmak vardır bilinçaltında. Erdoğan Gezi’yi hiç unutmadı…
Kaybettiğini en çok o biliyor. Madem öyle kendisiyle birlikte tüm dünya yansın istiyor.
Türkiye artık daha güçlü ve daha organize bir muhalefete sahip. Bir arada olmak, dayanışmak, birbirimize dokunmak, birbirimizi duymak için önümüzde hiçbir engel kalmadı.
Gerçekten kalmadı…
Seçimlere sadece üç ay var.
Karakter bir canavara dönüşmeden bu süreci atlatırız umarım.
Hayko Bağdat: 1976 yılında Rum bir anne ve Ermeni bir babanın dördüncü çocuğu olarak İstanbul’da doğdu. 1994’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü‘ne başladı. Babasının beklenmedik vefatı sebebiyle eğitimini tamamlayamadı. 2002’de Yaşam Radyo’da Türkiye’de ilk azınlık sorunlarını gündeme taşıyan “Sözde Kalanlar” programı ile gazeteciliğe başlayan Bağdat, Türkiye’nin önemli basın organlarından gazetecilik, köşe yazarlığı ve yorumculuk yaptı. 2007’de katledilen Hrant Dink’in ardından kurulan ve adalet arayışını sürdüren “Hrant’ın Arkadaşları” ekibinin kurucuları arasında yer alan Bağdat’ın “Türkiye’de Ermeni ve öteki olmayı” anlatan ilk kitabı ‘Salyangoz’ 2014’te, ikinci kitabı ‘Gollik’ 2015 yılında, üçüncü kitabı ‘Kurtuluş Ҫok Bozuldu’ ise 2016 yılında okurlarıyla buluştu. Kitabından esinlenerek kurguladığı tek kişilik gösterisi Salyangoz, 2016’da seyirci ile buluştu. 2017’de Almanya’ya taşınan Bağdat, Berlin’de gazeteciliğe ve üretmeye devam ediyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***