YORUM | AHMET KURUCAN
Yazmayı düşünmüyordum ama iki gün önce M. Efe Çaman’ın Erkam Tufan Aytav ile yaptığı programda helallık dilemenin dini boyutu adına bir takım sorular sorup “İlahiyatçılar bu konuda ne diyor?” deyince yazmaya karar verdim. Mesela malum; depremin başından beri her zamanki tavrıyla milletini hor ve hakir görerek, her tarafından kibir ve gurur kokan üstenci bir tavırla ve hâkim olamadığı öfkesine “Bre ahlaksız, bre namussuz, bre adi” hakaretlerini de ilave ederek konuşan Erdoğan, Adıyaman’da depremin ilk iki gününde gerekli yardımı yapamadıklarını, iyi organize olamadıklarını itiraf etti ve ardından helallık istedi. Gerçi konuşmasının devam eden cümlelerinde üstü kapalı, hemen ertesi gün Elbistan’da iki gün önce hiç helallık dilememiş gibi yine hakaretlerine devam etti, yine kentsel dönüşüme izin vermediler diyerek suçu muhalefete attı. Yani işin özünde değişen bir şey yoktu. Cumhuriyet tarihinin hiç görmediği ve bundan sonra da ihtimal hiç görmeyeceği en adi, en bayağı, en pespaye tavırlarla Adıyaman’da birkaç dakikalığına açtığı helallık parantezini kapatarak “nerede kalmıştık” dercesine kaldığı yerden devam etti.
Şimdi Efe Çaman Bey’in sorusuna cevap sadedinde bir iki noktaya parmak basacağım ama önce şunu ifade edeyim; bu tavırlar ve söylemler ne siyasetin ve siyasi değerlendirmelerin ne de dinin ve dini değerlendirmelerin konusu olabilir. Bu psikolojinin, psikiyatrinin sorunudur ve sorunun adını literatürdeki isimlendirme ile Hubris sendromu’dur. Ben mi diyorum bunu? Hayır, yıllar önce konunun uzmanları bunun adını koymuştu ve içlerinden cesur olanları da bu tespitlerini kamuoyu ile paylaştılar. Başka bir ifadeyle tekrar edeyim “Tanrısal Ego” olarak da adlandırılan bu durum psikolojik bir hastalıktır. Bugün google arama motorunun çubuğuna “Hubris sendromu” yazınca karşınıza ilk defa Erdoğan’ın çıkması boşuna değildir.
Yazıyı uzatma pahasına hubris sendromu ile alakalı iki paragraf alıntı yapacağım. Şöyle diyor psikiyatri uzmanı Sabri Burhanoğlu kendi web sayfasındaki açıklamasında:
“Pek çok başarılı siyasi figür veya yönetici dışarıdan cazibeli, çekici, ikna edici, riski seven ve özgüvenli gibi görünürken aslında; dürtü ile hareket etme, sonrasını düşünmeme, ayrıntıya dikkat etmeme, dinlemeyi, tavsiye almayı, eleştiriyi reddetme gibi davranışlar sergilemektedir. Bu durumda lider önce başarılı sonra ise başarısız olmaktadır. Bu özellikler kibir ile de ilişkilidir. Kibir başkasını dinlememe, kendi kendine hareket etme şeklinde ortaya çıkan ve dürtüsellikle şekillenen bir davranıştır. Başka bir ifadeyle kendisine tavsiye verilmesine rağmen tavsiyelere uymadan, etrafındakileri dinlemeden yalnızca kendi içgüdüleriyle hareket etme özelliğidir. Aşırı kibirli davranma haline hubris sendromu adı verilmektedir.
Hubris sendromu kazanılmış bir durum olmakla birlikte kişinin kendi içinden veya kendi özelliklerinin getirdiği bir durum değil de daha çok etrafından ya da çevresel koşullardan, ailesinden, yaşadıklarından, tecrübelerinden ve kişisel özelliklerinin toplamından elde edindiği ve sonradan edindiği bir özellik olarak görülmektedir. Tanrısal ego olarak da bilinen bu rahatsızlık güç zehirlenmesi ya da kibir sendromudur.
Abartılmış gurur, aşırı özgüven, başkalarına hakaret ve kendinden başka herkesin yeteneklerini küçümseme şeklinde karakterize edilen hubris sendromuna sahip bireyler kendilerini birçok açıdan başkalarından üstün görmektedirler.”
Daha detaylı bilgiye sahip olmak isteyenler yazını tamamını buradan okuyabilir.
Gelelim helallık meselesine. Kimden helallık istiyor Erdoğan?
1-Deprem esnasında veya zamanında yardım ulaştırılamadığı için enkaz altında yardım ve imdat çığlıkları ile vefat edenlerden.
2-Vefat edenlerin yakınlarından.
3-Depremden yaralı veya sağlam olarak kurtarılan depremzedelerden.
4-Bütün Türkiye insanından.
Tek tek ele alacağım ama helallık kavramının İslami literatürde ne mana ifade ettiğini kısaca birkaç cümle ile ifade edelim. İnancımıza göre kul hakkı Allah’ın müdahale etmediği ve tarafların kendi aralarında anlaşmaları gereken haklar kategorisindedir. Halkımız bu gerçeği ifade ederken şöyle der: “Allah, kul hakkıyla karşıma gelmeyin buyuruyor.”
Dünya hayatında karşılıklı ikili ilişkiler ya da bir toplum halinde veya bir devlet çatısı altında sosyal bir kontrata bağlı olarak birlikte yaşarken kasıt, ihmal ve hata gibi unsurlardan dolayı bireysel veya toplumsal hak kayıpları olduysa, bu haklar kişilerin kendi aralarında dünyada iken anlaşmasını gerektiren haklardır. Eğer dünya hayatında iken böyle bir anlaşma söz konusu olmadıysa ahirette hakları yenen kişiler haklarını yiyen kişilerden Hak huzurunda davacı olur ve hakimin bizatihi Allah olduğu büyük mahkemede hesaplaşırlar.
İşte bu aşamada helallık dediğimiz “Hakkını helal et” kavramı şöyle bir karşılık buluyor dünya hayatında. “Kasıtlı ya da kasıtsız bu davranışım sebebiyle senin hakkını yedim, ahirette Hak huzurunda benden davacı olma, hakkını helal et.” Bu durumda kişinin muhatabı hakkını helal ederse ahirette davacı olmayacak anlamına geliyor ve hak yiyen kişi vicdanı bir rahatlığa ve emniyete kavuşuyor.
Gerçekten benim anlattığım gibi midir, ahirette davacı olmayacak mıdır, önce helal etti sonra vazgeçti ise ahirette nasıl olacaktır veya dünyada helal ettiği halde ahiret yurdunda kararından vazgeçerse ne olacaktır? Bu soruların cevaplarını bilmiyorum.
Bu kısa izahtan sonra dört gruptan helallık istemiş olabileceğini yazmıştım.
Bir: deprem esnasında veya zamanında yardım ulaştırılamadığı için enkaz altında yardım ve imdat çığlıkları ile vefat edenlerden. Mantıksal açıdan bakalım, ölmüş gitmiş insan, hakkını nasıl helal edecek? Zaten hesaplaşmanız ahirete kalmış. Bu sebeple ölmüş bir insandan helallık dileme bir anlam ifade etmez.
Ayrıca ortada devletin başkanı olarak üzerine düşen sorumluluğu zamanında yerine getirmediğinden, hatta imar affı gibi projelerle ikbal hırsından dolayı görevini suistimal ettiğinden ben dünyaya veda etmişim, niye helal edeyim ki? Ben öldükten sonra Adıyaman’a gelmiş ve helallık dilemenin seni ahirette sorumluluktan kurtaracağına mı inanıyorsun? Yapmayın Allah aşkına! Böyle inanç mı olur?
İki: vefat edenlerin yakınlarından. Pekala onların yakınlarının haklarını helal etme yetkisi var mı? Vefat eden kişiler geride kalan yakınlarına bu hususta benim namıma tasarruf edebilirsin diye bir vekalet mi vermiş ki o kişilerin hakları helal olsun demesi bir anlam ifade etsin? Ben olsam etmem, etsem de bir anlam taşımaz zaten.
Üç: depremden yaralı veya sağlam olarak kurtarılan depremzedelerden. İşte ahirete bakan vechesiyle helallık dilemenin bir anlam ifade edeceği insanlar bunlardır. Evi yıkılmış, düzeni bozulmuş, belki çoluk çocuğu ya da kocası-karısı, annesi-babası, akrabaları vefat etmiş, kolunu bacağını kaybetmiş, maddi mal varlığını bütünüyle yitirmiş ama şuuru yerinde olarak bütün bu yaşadıklarına rağmen hakkım helal olsun diyorsa, ahirette davacı olmayacak demektir.
Dört: bütün Türkiye insanından. Deprem dolayısıyla üzülen, ülkenin dört bir yanından maddi manevi nice fedakarlıklarla depremzedelerin yardımına koşan binlerce, yüzbinlerce, milyonlarca insandan söz ediyoruz. Bunların gündelik hayat düzenleri alt üst oldu. Bütçelerine ek yük geldi ve daha nice şeyler. Bunlar yardım faaliyetlerine gönüllü olarak katılıyorlar, maddi bağışlarda bulunuyorlar, burada bir hak tahakkuk etmeyebilir ama devlet bütçesinden oraya harcanan her kuruş para son tahlilde onların da kesesinden çıkıyor. Yapılması gerekenler zamanında yapılmasaydı bu para daha zaruri yerlere harcanabilirdi. İşte bu açıdan hak ilişkisi devreye giriyor. Bu ikinci açıdan bakınca ülkemden 10 bin km uzakta yaşayan Türkiye vatandaşı olarak ben hakkımı helal etmiyorum.
Hasılı, dünya ile ukbayı karıştırmayalım. Bu dünyada ister Cumhurbaşkanı ister devlet kadrolarındaki herhangi bir bürokrat hiç farketmez herkes görev tanımında yerini alan sorumluluklarını yerine getirmek zorundadır. Kasıt, ihmal ve hata oranına göre sorumluluğunu yerine getirmemenin hesabını vermek ve cezasını çekmek zorundadır. Hakkınızı helal edin demekle bu iş bitmez. Artık yeter. Resmi rakamlarınıza göre 50 bini aşkın cansız insan bedeni üzerinde dini kavramları suistimal ederek tepinmeye bir son verin. Haklarını helal edenlere bir şey diyemem. Kendi tercihleridir ama benim bir hakkım varsa helal etmiyorum, haram olsun.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***