YORUM | M. NEDİM HAZAR
Yunanistan Ulaştırma Bakanı Kostas Karamanlis, 1974 doğumlu genç bir politikacı. Karamanlis, uzun siyasi geleneklere sahip bir aileden geliyor. Eski Başbakan Konstantinos Karamanlis’in yeğeni ve Kostas Karamanlis’in kuzeni olan politikacı Achileas Karamanlis’in oğlu. Çok iyi okullarda okumuş eğitimli bir ulaştırmacı.
Biz deprem afetiyle boğuşurken Yunanistan’da elim bir kaza meydana geldi.
Atina’dan Selanik’e giden ana demiryolu hattında bir yük treninin bir yolcu treniyle çarpışması sonucu en az 36 kişi hayatını kaybetti ve 85 kişi yaralandı.
36 Ölüm…
Rakamı küçümsemiyorum aksine, günümüzde bu kadar çok ölümlü bir kazanın ne kadar büyük bir olay olduğunu vurgulamaya çalışıyorum.
Yolcu trenindekilerin çoğu, uzun bir Yunanistan tatilinden sonra dönen öğrencilerdi. Yunan medyasına konuşan hayatta kalanlar, çarpışmanın etkisinin çok güçlü olduğunu ve birkaç yolcunun pencerelerden fırladığını söylediler. Kurtarma ekipleri, bazı kurbanların cesetlerini demiryolu hattından 40 metre uzakta buldu.
Larissa genel hastanesinin baş adli tabibi Roubini Leontari, kurbanların çoğunun genç insanlar olduğunu ve bazılarının DNA’larına göre teşhis edilmesi gerektiğini söyledi.
Polis yetkililerine göre, yakındaki Larissa kentinin istasyon şefi çarşamba günü hemen tutuklandı ve ihmal nedeniyle kabahat ve toplu ölümlerle suçlandı.
Haysiyetli, onurlu ve kurum kültürü olan bir devletin, adaletin tesisi için yapması gereken ne ise, kaza sonrası onlar yaşandı Yunanistan’da.
Bakan Karamanlis, afet bölgesinde çocuklara harçlık dağıtmadı, koruma ordusuyla gezmedi.
Bakan Kostas Karamanlis, kazada ölen insanların “haksız yere yaşamını yitirdiğini” söyledi ve “ölen insanların anısına” istifa etmenin “görevi” olduğunu belirterek, özellikle bizim gibi ilkel şekilde yönetilen toplumlara ibret olacak şu açıklamayı yaptı:
“Ne yazık ki çabalarımız böyle bir kazayı önlemeye yetmedi. Bu hepimiz için ve şahsen benim için çok ağır bir durum. Böylesine trajik bir olay yaşandığında, hiç olmamış gibi devam etmek mümkün değil. Birkaç yıldır siyasetin içindeyim, ancak ülkemiz vatandaşlarının siyasi sisteme güvenmesini demokrasimizin gerekli bir unsuru olarak görüyorum. Buna siyasi sorumluluk denir.
Bu nedenle Altyapı ve Ulaştırma Bakanlığı görevinden istifa ediyorum. Tüm kalbimle bir kez daha kurbanların ailelerine desteğimi ifade ediyorum.”
William Shakespeare’in o muhteşem 66. Sone’sini merhum Can Yücel’in çevirisiyle okuyalım:
“Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e.”
Erdem, ahlak, vicdan dağa kaldırılınca geriye algı kalıyor maalesef.
Bunun için de din kullanılıyor, hamaset kullanılıyor, vatan millet edebiyatı kullanılıyor.
Hemen bir korelasyon yapalım ve ülkemizdeki deprem felaketiyle paralellik kuralım.
Resmi rakamlara göre 50 bin kişinin (Gerçekte bu rakamın en az 150 bin olduğu söyleniyor) öldüğü korkunç bir afet.
Bizzat Cumhurbaşkanı itiraf ediyor, diyor ki, “Müdahalede 2 gün geç kaldık, hakkınızı helal edin!”
Ölümlerin, hükümet ve resmi kurumların hantal yapısıyla beraber yetkin olmayan kişiler ve iktidar korkusuyla birleşince geç kalınmasından dolayı en az 5 misli olduğu biliniyor.
Biliyorsunuz, deprem gibi afetlerde ilk iki gün çok önemli.
Ancak Türkiye’de her alanda olduğu gibi bunda da, mevzu iktidar şovuna dönüştürüldü ve insanlar enkaz altında inleye inleye yardım beklerken öldü.
Bırakınız bakanı, müsteşarı, belediye başkanını…
Bir muhtar bile istifa etmedi…
50 bin canın büyük çoğunluğu, depremden değil ihmalden öldü..
İstifa eden kişi sayısı sıfır.
Birkaç müteahhidi göstermelik tutukladılar.
Ancak herkes biliyor ki, amaç göz boyamak.
Yoksa o müteahhitler konuşursa, ortalıkta ne belediyeler, ne başkanlar, ne de bakanlar kalır.
Hırsızlığın, yolsuzluğun sistematikleştirildiği bir rejimdir AKP rejimi…
Maalesef öyle.
Hatta daha fenası oldu.
HDP Grubu, “Kahramanmaraş depreminin idari ve siyasi sorumluluğunun açığa çıkartılması” amacıyla Meclis Başkanlığı’na genel görüşme önergesi verdi.
HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir, önerge üzerine yaptığı konuşmada, “11 ilimizde bir doğal afet yaşandı ama bu afeti, zamanında müdahale etmeyen AKP bir insani felakete dönüştürdü. Binlerce insan kurtarılabilecekken, AKP tarafından kurtarılamadı. İnsanları deprem öldürmedi, insanları AKP’nin yarattığı rant düzeni öldürdü, yolsuzluk öldürdü, talan öldürdü, yalan öldürdü, içini boşalttığı, arpalığa dönüştürdüğü, liyakatsizleştirdiği kurumların beceriksizliği öldürdü” dedi.
AKP Konya Milletvekili Tahir Akyürek, HDP’nin önerisi üzerine aldığı sözde utanmadan, sıkılmadan şunları söyleyebildi: “Depremle birlikte hepimiz seferber olduk, iktidarıyla muhalefetiyle, sivil toplum kuruluşlarımızla, resmi, özel tüm kuruluşlarımızla yaraları sarmaya çalıştık. Ben bütün belediyelerimize, sivil toplum kuruluşlarımıza, katkı yapan bütün vatandaşlarımıza halkımız adına, milletimiz adına şükranlarımı arz ediyorum. Milletimize yakışır bir seferberliğe hep birlikte imza attık” dedi.
Ve neticede, HDP’nin Kahramanmaraş depreminin idari ve siyasi sorumluluğunun açığa çıkartılması amacıyla verdiği önergenin öne alınması önerisi AKP ve MHP milletvekillerinin oyları ile reddedildi.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***