Kahramanmaraş merkezli depremlerin henüz yaraları sarılamamışken, bölge yeni artçılarla sarsılıyor. Geride derin acılar bırakan depremin ekonomiye de ağır darbeler vurduğu tartışmasız bir gerçek.
Depremlerden en çok etkilenen bölgelerin Türkiye sanayisindeki payı yüzde 5 civarında. Toplam hisse senedi yatırımcılarının yüzde 9,6’sıysa deprem bölgesinde bulunuyor.
Londra’daki Neuberger Berman Yatırım Şirketi’nden Kıdemli Portföy Yöneticisi Kaan Nazlı, depremin ülke ekonomisine maliyetinin 25 milyar doları bulabileceğini öngörüyor.
“Yıkılan binaların yeniden inşası için 8 ila 10 milyar dolar arasında bir rakam karşımıza çıkıyor. Tabii buna ek olarak şu anda depremzedelerin ve depremzede olan kişilerin başka şehirlere, illere taşınması, oradaki ihtiyaçlarının giderilmesi derken bu fatura biraz daha büyüyor. Ve tabii ekonomiye de genel etkilerini de düşünürsek özellikle tarım ve büyükbaş hayvancılık açısından önemli bir bölge. 25 milyar dolar gibi rakamlar da konuşuluyor. Tabii insani tarafını kesinlikle tespit etmek mümkün değil ama ekonomik olarak hala böyle bir yük oluşturacağını söyleyebiliriz” diyen Nazlı’ya göre 1999 yılında sanayinin en yoğun olduğu bölgede yaşanan Marmara depreminin etkileriyle kıyaslanan bu felaket, birçok farklı açıdan ekonomiyi olumsuz etkiliyor.
Kaan Nazlı bu görüşünü, “Sanayi açısından tabii Marmara kadar önde olan bir bölge değil ama tabii ki tedarik zincirleri açısından tabii ki olumsuz. Milli gelire baktığımızda bu bölgenin milli gelirin yaklaşık yüzde 10’u kadar üretim sağladığını görürüz. Genel anlamda daha çok tarım ve hayvancılık alanında olumsuz etkisi olacak sanayi yerine ama yine de tabii ki tedarik zincirinde birtakım sıkıntılar yaşanacaktır. Mesela; İskenderun da çok önemli bir liman, aynı zamanda kayıtdışı ekonomi açısından özellikle Suriye ile sınırdaş olan bölgelerde olan etkilerde belki resmi rakamlarla saptanamayan birtakım olumsuz gelişmeler olacak. Öte yandan ihracat açısından bakıldığında da bu bölge ihracatın yaklaşık yüzde 10’undan sorumlu. Bu anlamda da evet yine dış ticaret açığı açısından olumsuz bir tablo çizebiliriz” sözleriyle destekliyor.
Bölgede konut hasarına ilişkin maliyet tespit edilmeye çalışılırken, yeniden inşa sürecinin, para politikasında bir değişiklik olmaması halinde enflasyon riskini arttıracağı endişesi gündemde.
Kıdemli Portföy Yöneticisi Kaan Nazlı da, “Para politikası çok uzun zamandır yani yaklaşık iki senedir tamamıyla uluslararası olarak kabul edilen prensiplerin dışında bir para politikası ve bu yüzden de dışarıdan özel sektör açısından ülkeye giren sermaye akımları oldukça zayıfladı. Hazine ne yapabilir? Sadece bu alanda harcanmak üzere işte çevre ya da sosyal harcama odaklı birtakım özel tahviller ihraç edebilir” görüşünü paylaşıyor.
Seçim sürecinin gündemde olduğu bir dönemde meydana gelen depremler, Kaan Nazlı’ya göre belirsizliğe neden oluyor. Belirsizlik de yabancı yatırımcıların sıcak bakmadığı bir durum.
“Eğer şu anki ekonomik yönetim işbaşında kalırsa, hani yine Merkez Bankası konusunda uluslarası prensiplerin dışında birtakım politikalar belki. İşte TL politikasının tam belirli olmadığı iştw güçlü bir Türk Lirası mı isteniyor yoksa ihracatı desteklemek için güçsüz bir tek Türk Lirası mı isteniyor? Soru işaretlerinin olduğu biraz da belirsiz bir dönem olacak ama muhalefetin zafer kazandığı bir durum olursa orada daha işte kurucu ayarlara daha 2000’li yılların ilk on yılındaki politikalara geri dönüş gibi bir perspektif sunuluyor ve bu ordada yirmi yıllık bir iktidarın değişmesi ve yeni politikaların, yeni insanların, yeni kadroların gelmesi, özellikle önümüzdeki 3- 6 ayda belirsizliğin yüksek olacağını söyleyebiliriz. Dışarıdan da görünen bu şekilde. Tabii bu felaket birçok şeyi değiştiren bir bir olay. Çünkü hem enflasyonda yukarı yönlü bir çıkış göreceğiz, hem maliye politikası zaten genişliyor, harcamalar zaten artıyordu. Bunun üzerine ek harcama etkisi olacak dış ticaret açığında rezervler de yeni riskler oluşturacak” diyen Kaan Nazlı Türkiye’de tartışmalara neden olan Merkez Bankası ve kamu bankalarının yaptğı bağışları ise bir “halkla ilişkiler çalışması” olarak niteliyor.
Kaan Nazlı, “Aslında Hazine de bu kararı verebilirdi, Merkez Bankası da karar verebilirdi. Yani bir anlamda daha çok halkla ilişkiler çalışması desek daha doğru olur. Tabii kamu bankaları açısından da, evet, bir katkıda bulunmak istediler ve sonuçta böyle bir açıklamalarda bulundular ama dediğim gibi yani bunlar zaten Hazine’den çıkabilecek kaynaklardan” diye de ekliyor.