Depremin üzerinden bir ay geçti. Enkazın kaldırılmasına başlansa da yaşanan travmanın izlerini silmek kolay olmayacak. Depremzedelere ruhsal destek için bölgede çalışan ekipler var. Onlardan biri de Travma ve Afet Çalışmaları Derneği (TARDE) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Travma ve Afet Çalışmaları Uygulamalı Ruh Sağlığı Yüksek Lisans Programındaki gönüllüler. Bilgi Üniversitesi’ndeki programın koordinatörü Psikiyatrist Prof. Dr. Tamer Aker, iyileşmek için bir an önce olağan akışa dönmek gerektiğini vurgulayarak “Çadırın önünde bir saksıda çiçek yetiştirmek için de ısrarcı olmalıyız” dedi. Prof. Aker BirGün’den Semra Kardeşoğlu‘nun sorularını yanıtladı. Röportajın bir bölümü şöyle;
Yakınlarını kaybedenler “Ölmediğim için suçluluk hissediyorum” duygusunu dile getiriyor. Yaşamanın suçluluğu başka afetlerde de karşılaşılan bir durum mu?
Korku çok doğal bir duygu tabii. Ölümlü olduğunu biliyorsun ve bir başkası yitip gidiyor. Ve yitip gidenin ardından bir onu geri getirme isteği bir adaletsizliğe karşı öfke. Öfkenin zaman zaman kişinin kendine yönelmesi ve bu yüzden de yaşamda kalmaya yönelik suçluluk. Pek çokları tabii uzak bölgelerde de bu suçluluğu hissetti, çocuklarına sarılırken, sıcak bir çay yudumlarken veya evlerinin veya yuvalarının bir köşesinde otururken de bu suçluluğu hissettiler. Olağan, beklediğimiz bir suçluluk diyelim ve insanı aynı zamanda harekete geçirdiği bir yönü olduğu da kesin. Yardım davranışlarımızın, diğerkâm davranışlarımızın da artmasını sağladığı bir duygu oldu bu.
Bölgede kalanları içinde en zor durumda olanlar kimler?
Zor durumda olan çok insan göreceğiz tabi. Orada işyeri yıkılmış ve Hatay’dan göçmek zorunda olan bir insan da belirli bir zorluk yaşayacak. Çocukluğunu, sokaklarını, mahallesini bırakan, onları yitiren kişi de. Çok bildik yerlerden de gelecek; Yoksulluk yoksunluk da bir halk sağlığı sorunu. Çocuklar, yaşlılar, engelliler, kadınlar, mülteciler zorluklar yaşayacak. Mahşerin neredeyse tüm atlılarıyla karşılaşmak gibi bir şey. Savaş, açlık, yoksulluk, yoksunluk. Yası olanlar, yakın kaybı olanlar, evleri yıkılanlar, ciddi ekonomik kaybı olanlar hiçbir şeyi kalmayanlar vs. gibi bu listeyi uzatabiliriz.
Genel olarak böylesine büyük bir afet sonrası ruhsal olarak iyileşmek için ne yapmalı?
Kendimizi iyileştirmenin en iyi yolu ilişkilenmek. Birbirimize destek olmaya çalışmak. Toplumsal kaynakları tekrar harekete geçirmeye çalışmak. Olağan yaşam düzenine tekrar ısrarla dönmeye çalışmak. Hayatı az çok bilebildiğimiz oranda çekip çevirmeye yürütmeye çalışmak. Basitçe bir yerlerden ekmek almak, bir masada küçük bir kahvaltı hazırlamak, çadırın önüne bir saksıda çiçek yetiştirmek, mutfak çadırına yardıma gitmek, çocukları oyun çadırına götürmektir. Konuşmaktır, paylaşmaktır, duyguları ifade etmektir. Ağlamaktır, desteklemektir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***