Altılı burjuva muhalefeti, ortak adayını açıklaması beklenen 2 Mart toplantısının ardından, Meral Akşener’in 3 Mart’taki basın açıklamasıyla sarsıldı, zorlandı, hatta Erdoğan tarafından “dağıldığı” ilan edildi, ama nihayetinde toplumun alttan gelen dalgası sayesinde durumunu toparlamayı yine de başardı.
Akşener 3 Mart hamlesi ile iki şeyi hedeflemişti: Kılıçdaroğlu’nu adaylıktan caydırmak veya Mansur Yavaş’ı adaylığa razı edip CHP’yi bölmek. Akşener’in hamlesinin, CHP’nin kararlılığı, masanın dağılmayıp toplu duruşunu sürdürmesi ve İYİ PARTİ tabanından gelen karşı konulmaz istifa dalgası karşısında başarısız olduğunu tüm ülke, dört gün süren bir canlı yayın halinde izledi!
Bunlar üzerine çok da söylenecek bir söz kalmadı. Ama Akşener’i, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını başlıca mesele haline getirmeye, masayı dağıtmaya ve CHP’yi bölmeye girişmeye sevk eden etkenler tam olarak açıklığa kavuşmadı. Akşener’in masaya dönüşüyle bu etkenlerin hızla üstü örtüldü. Altılı burjuva muhalefeti, ağız birliğiyle yaşananları geçici bir yol kazası ilan edip, yoluna devam etti.
İlkin, İYİ Parti’nin ana kadrosunun (özellikle de Genel İdare Kurulu’nun) 1970’lerin ülkücü hareketinden süzülüp geldiğini hiç akıldan çıkartmamak gerekiyor. Ülkücü hareket, o yıllarda Maraş, Çorum, Malatya, Sivas gibi Alevi kırımlarını çeşitli devlet organlarıyla ilişki içerisinde, bizzat gerçekleştirmişti. Hiç kimse o masaya oturmadan önce İYİ Partili ülkücülerden 1970’lerin Alevi kırımlarının özeleştirisini istemedi. Hatta kendisi de bir Alevi olan Kemal Kılıçdaroğlu dahi ‘bozkurt Kemal’ sıfatını benimsemekte bir sakınca görmedi!
ÜLKÜCÜ KADROLARIN YÜREĞİNDEKİ NASIR: ALEVİLİK
Elbette ki İYİ Partili ülkücüler bugün Alevileri tekfir eden, onları katli vacip gören bir dili kullanmıyorlar. Ama Alevi karşıtlığı geçmişlerinin bir bakiyesi olarak halen onların yüreğinde kalınca bir nasır olarak duruyor. İYİ Parti’nin “kurumsal iletişim başkanı” sıfatıyla Cihan Paçacı’nın Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “Alevi olduğu için” itiraz ettiklerini belirtmesi, henüz çok yakın tarihli bir gelişmedir. Bu denli açıkça mezhepçi bir dili, bugün AKP veya MHP dahi kullanmaktan çekinmektedir. Anlaşılan o ki, 2 Mart toplantısında, İYİ Parti dışındaki beş masa ortağının Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerinde mutabakata varması, İYİ Parti’nin ana kadrosunun yüreğindeki o nasıra basmak anlamına gelmiştir.
Kendi mezhepçi gerici önyargılarını topluma mal etmeye çalışan bu kadronun ne denli öfkelendiği Meral Akşener’in 3 Mart açıklamasındaki öfkeli hitap tarzından rahatça anlaşılabilir. Ancak Akşener’in açıklamasını izleyen günlerde toplumun bu tutumu açıktan mahkum etmesi, İYİ Parti’den bir günde on binlerce üyenin istifası, mezhepçiliği mahkum etmiş, İYİ Parti’yi de sarsmıştır. Özellikle Nevşehir Hacıbektaş ilçesindeki İYİ Parti teşkilatının neredeyse toptan istifası, bu anlamda semboliktir.
Herhalde 6 Mart’ta masaya dönmese idi, İYİP yapılacak seçimlerde baraj altında kalma sorunuyla yüz yüze gelecekti. Yine bir diğer unsur olarak, AKP döneminin yükselen sermaye gücü olarak 5’li çetenin ve toplamda yandaş sermayenin Kılıçdaroğlu’nun “hesap sorma” söylemlerinden duyduğu rahatsızlığa işaret edilebilir. Koray Aydın gibi kimi unsurların bu çevrelerle ilişkileri çokça tartışılmaktadır. Keza Kılıçdaroğlu’nun “kamulaştırma” türü söylemlerinden rahatsız olan sadece 5’li çete de değildir. TÜSİAD’ın dahi “bugün onlara yarın bize” korkusuyla bu tür söylemlere tepki gösterdiği bilinmektedir. İYİP içinde, sermaye çevreleriyle yakın temas içindeki kimi unsurlar, yukarıda belirttiğimiz mezhepçi önyargıların yarattığı puslu havada, yandaş sermaye grupları lehine harekete geçmiş olabilirler. İmamoğlu veya Yavaş isimleri bu sermaye gruplarına daha sorunsuz veya kolay yönetilir görünmüş olabilir.
ZOR BİR SEÇİM DÖNEMİNDEN GEÇECEĞİZ
Aslında Meral Akşener’in 3 Mart’taki hamlesi, Kılıçdaroğlu’nun seçimi kazanacağına dair bir şüpheden kaynaklanmıyordu. Tam tersine, Kılıçdaroğlu’nun ortak aday olması halinde seçimi büyük ihtimalle kazanacağı gerçeğinden kaynaklanıyordu. İYİP oluşacak yeni siyasi mimari içinde kendi konumunu garantide görmediği için bu hamleyi yaptı. Örneğin, İmamoğlu, Akşener için çok daha kolay yönetilir bir cumhurbaşkanı olurdu. Mansur Yavaş zaten köken olarak kendi partisinden sayılırdı. Ya da Kılıçdaroğlu bile aday olsa, Akşener’in “tek yetkili icracı cumhurbaşkanı yardımcısı” gibi kilit bir konum elde edememiş oluşu da burada etkiliydi. Yeni dönemde atılabilecek Kürtlerle müzakere gibi kimi burjuva demokratik adımları daha bugünden bloke etmek istiyorlardı. Bu amaçla masayı dağıtmaya ve CHP’yi bölmeye çalıştı. Sonuç itibariyle hüsrana uğrayarak geri adım atmak zorunda kaldı. Akşener’in çağrısı İmamoğlu ve Yavaş’ta karşılık bulmadı. CHP bölünmedi. Millet İttifakı, 5’li de olsa yola devam etmeye karar verdi. Böylece Akşener de istediği kişileri aday yapamadan, arzu ettiği garantileri alamadan da olsa, daha beter bir duruma düşmemek adına yeniden masaya döndü.
Neticede, dipten gelen bir toplumsal dalganın, sadece Erdoğan dönemini sonlandırmaya değil, bunu engelleyebilecek olan bütün siyasi güçleri de etkisizleştirmeye yönelmiş olduğu pratikte görüldü. Anlaşılan seçimlere kadar kitlelerin giderek artan politikleşmesiyle, her günü bir seneye bedel bir dönemi yaşayacağız.
Alp Altınörs: Çevirmen, yazar, siyasal iktisatçı, düşünce işçisi. İngilizce, İspanyolca ve Rusça dillerinden çeviriler yapmakta ve bu dillerde araştırmalar yürütmektedir. “İmkânsız Sermaye- 21. Yüzyılda Kapitalizm, Sosyalizm ve Toplum” adlı kitabın yazarıdır. Uluslararası siyasal iktisat, uluslararası ilişkiler, filoloji ve tarih disiplinlerinde; SSCB, Çin Halk Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu tarihi, sosyalizmin sorunları ve 19. Yüzyıl Rus edebiyatı üzerine pek çok makalesi ve çevirisi bulunmaktadır. TED Ankara Koleji Lisesi’ni ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’ni bitirmiştir. 2008 yılında İstanbul’da kurulan Nazım Hikmet Marksist Bilimler Akademisi’nin koordinatörlüğünü yürütmüş siyasal iktisat dersleri vermiştir. 2014-2016 yıllarında HDP) Merkez Yürütme Kurulu’nda yer almıştır.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***