Türkiye ve Suriye yurttaşlarını, Türk, Kürt, Süryani, Keldani, Ermeni, Ezidi, Arap, Türkmen diye ayırt etmeksizin vuran 6 Şubat depremindeki can kaybımız bu satırları yazdığım sırada 45 bini aşmış bulunuyor… Büyük felaketin getirdiği yıkıma, evsiz barksızlığa, açlığa karşı başlatılan enternasyonalist dayanışmanın inanılmaz boyutu, yıllardır “Türk’ün Türk’ten gayri dostu yok!” diye Türki ve İslami olmayan her bireye, kuruma ve devlete karşı “cihad” açmış Tayyip ve benzerlerini bir nebze utandırmış mıdır?
Hiç sanmıyorum…
Kısaca anımsatayım… Felaketin hemen ardından, tüm coğrafyalarda Kürt ulusunun eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürüten örgütler, Türkiye’de Halkların Demokratik Partisi (HDP), Irak’ta Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), Suriye’de Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve Avrupa Birliği’nin merkezindeki Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK), aidiyet farkı gözetmeksizin tüm insanlarımızın acılarını paylaşarak enternasyonalist dayanışmaya katkı çağrısı yapmışlardı.
Hatta, KCK Yürütme Konseyi, tüm silahlı güçlerine “Türkiye’de, metropollerde, şehirlerde yapılan askeri eylemleri durdurun. Yine Türk devleti üzerimize gelmediği, bize saldırmadığı sürece eylem yapmama kararı aldık. Halkımızın acıları dinene kadar, yaralarını sarana kadar bu kararımız geçerlidir” çağrısında bulunmuştu.
Bu enternasyonalist dayanışmaya karşı AKP-MHP iktidarının nankörlüğünü, acımasızlığını HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan önceki gün Şanlıurfa’da şöyle açıklıyor: “Gönüllüler, HDP’liler, STÖ’ler, meslek örgütleri ve kendisine insanım diyen herkes depremzedelerle birlikte olmaya çalıştı. Ancak bizlerin yanında olmayan, depremzedelerin yanında olmayan iktidar 3 günden sonra ortaya çıktı ve bu sefer engellemelere başladı. Bugün AKP hükümeti ile halkımız arasında büyük bir fay hattı oluştuğunu söylemek isterim. Büyük bir öfke var, yapılan yardımların engellenmesine öfke var, enkazların altında insanların kalmasına öfke var. Canlarını kurtarıp soğuktan ve açlıktan mağdur olan insanların öfkesi var.”
Süregelen nankörlüğün ve acımasızlığın dehşet verici bir başka örneği, KCK’nin “Türk devleti üzerimize gelmediği, bize saldırmadığı sürece eylem yapmama kararı aldık” açıklamasına rağmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Irak ve Suriye’nin kuzeyini vurmaya devam etmesidir.
DHA haber ajansının 11 Şubat 2023 tarihli haberine göre, Milli Savunma Bakanlığı “Mehmetçik’in Pençe-Kilit operasyonunu azim ve kararlılıkla sürdürdüğünü, 6 PKK’linin de etkisiz hale getirildiğini” açıklamıştı.
ANHA haber ajansı, 13 Şubat 2023 tarihli bir bülteninde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin zelzele felaketine uğrayan Kuzey ve Doğu Suriye’ye bir hafta içinde 4 kara ve hava saldırısı düzenlediğini duyurarak şu bilgileri verdi: “Türk silahlı kuvvetleri 6 ve 7 Şubat’ta işgalci Şehba’daki Til Rifet kasabası çevresini, 9 Şubat’ta Seyda, Xalidiyê köylerini, Eyn îsa ilçesindeki Hîşe kasabasını ve M4 kara yolunu, 11 Şubat’ta da Eyn İsa’daki Tîba ve Xalidiyê köylerini ağır silahlarla bombaladı.”
ANF haber ajansı’nın 17 Şubat 2023’te verdiği habere göre de, Türk ordusu 14, 15 ve 16 Şubat tarihlerinde Irak’taki Kürt mevzilerine helikopterler, tanklar, obüsler ve ağır silahlarla 48 saldırı düzenlemiş bulunuyor.
Saldırıların sürdürülmesi karşısında, deprem faciasının kitlelerde yarattığı büyük tepki ve isyanın da etkisiyle ilk seçimde Tayyip’i alaşağı etme umutları daha da güçlenen 6’lı Masa’dan hiçbir tepki yok… Şaşırtıcı da değil… Tayyip’in sınır ötesi operasyon tezkerelerine canı gönülden oy verenler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve yedeğindeki devşirme çapulcuların Suriye, Irak ve Yukarı Karabağ’daki can kırımını alkışlayanlar onlar değil miydi?
Çağın en büyük depremlerinden birinin on binlerce cana kıydığı bir coğrafyada NATO’nun en güçlü ikinci ordusunun bu kanlı operasyonları karşısında ABD ve Avrupa başkentlerinden bir protesto sesi duyan var mı?
MÜNİH GÜVENLİK KONFERANSI’NIN ÇİFTE STANDARDI
Hayır… Onlar, Ukrayna Savaşı’nın birinci yıldönümü dolayısıyla 17 Şubat 2023’de 59’uncusu düzenlenen Münih Güvenlik Konferansı’nda bir araya gelerek Rusya’yı daha fazla tecrit edip Ukrayna’ya daha fazla fon, vurucu silah ve mühimmat sağlanması olanaklarını tartıştılar.
Varsa yoksa Ukrayna…
Bir ara not… Geçen yıl Ukrayna krizi patlak verince o ülkeden gelen mültecileri büyük dostluk ve sevgi gösterileriyle karşılayıp en iyi şekilde ağırlamak için seferber olan AB üyesi ülkeler, Ortadoğu, Afrika ve Asya ülkelerinden gelen siyasal mültecilerin Avrupa’ya girişini engellemek için her türlü zorluğu çıkartmakta, sınırlarına aşılmaz duvarlar dikmekte…
Münih Güvenlik Konferansı’nın yapıldığı günlerde AB’nin ve NATO’nun başkenti Brüksel’de yüzlerce mülteci adayı sığındıkları metruk bir binadan polis şiddetiyle kapı dışarı edilmekte, başka yer bulunamayan bir bölümü kış ortasında kanal boylarındaki plastik sığınaklarda gecelemeye zorlanmaktaydı…
Münih’teki üç günlük konferansa aralarında ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris, İngiltere Başbakanı Rishi Sunak, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Fransa Cumhurbaşkanı Emmauel Macron, NATO ve Avrupa Birliği liderlerinin de bulunduğu yaklaşık 700 delege katıldı.
Konferansın kurucularından Rusya bir yıl önce Ukrayna’ya saldırarak Doğu bölgesini işgal ettiği için bu toplantıdan dışlanırken, yıllardır Suriye, Irak ve Yukarı Karabağ’a saldıran, son zelzeleden sonra bile Pençe-Kilit operasyonlarıyla saldırılarını sürdüren Türkiye’nin dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “el bebek gül bebek” ağırlanmaktaydı.
Evet, Ukrayna’nın bir bölümü son bir yıldır Rus silahlı kuvvetlerinin işgali altında… Ya bizim coğrafya? Tam 53 yıldır Türk silahlı kuvvetlerinin sürekli saldırıları ve işgallerinin sahnesi değil mi?
Anımsatalım… NATO disiplini altındaki Türk silahlı kuvvetlerinin doğrudan Kürt halkını hedef alan ilk tatbikatı 12 Mart 1971 darbesine bir yıl kala yapılmıştı… Jandarma ve komando birliklerinden 4 bine yakın asker, 200 motorlu araç, 6 helikopter ve keşif uçaklarıyla 8 Nisan 1970’te, sabahın saat 3’ünden itibaren Diyarbakır, Mardin ve Siirt illerinin köylerinde yapılan operasyonda Kürt köylülerine uygulanan işkence ve aşağılayıcı muameleleri tüm ayrıntılarıyla belgeleyen “Bir Utanç Raporu”nu Ant Dergisi’nin Haziran 1970 tarihli sayısında kamuoyuna duyurmuştuk.
Kürt halkını hedef alan ikinci tatbikat ise, 12 Eylül darbesine iki yıl kala, 13 Eylül 1978’de jandarma birliklerinin Yüksekova’da “muhtemel bir Kürt ayaklanmasını bastırma hazırlığı” olarak yaptıkları, Kürt yurttaşları düşman olarak gösteren Kanatlı J-78 Tatbikatı’dır. Bu tatbikatın çirkin yüzünü de çeşitli dillerdeki İnfo-Türk bültenleriyle uluslararası kamuoyuna duyurmuştuk.
1980 darbesinden sonra, faşist askeri rejime karşı demokratik mücadele olanakları yok edildiği için PKK militanlarının silahlı direniş başlatması üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri ilk kez 27 Mayıs 1984’te “Sıcak Takip Operasyonu” bahanesiyle Irak topraklarına girmişti.
1984’ten 2018’e kadar 34 yıllık sürede Kuzey Irak toprakları üzerinde çeşitli kod adlarıyla tam 18 silahlı operasyon yapıldı. Ne hikmetse, Irak’taki operasyonlar 2019’dan itibaren Pençe adı altında yürütülmeye başlandı. 2019’daki üç operasyon Pençe-1, Pençe-2 ve Pençe-3, 2020’den bugüne kadar olanlar ise Pençe-Kartal, Pençe-Kaplan, Pençe-Şimşek, Pençe-Yıldırım adı taşıyor.
Bunlara paralel olarak, Kürt direnişçilerinin İŞİD teröristlerini kesin yenilgiye uğratarak Rojava özerk bölgesini oluşturmalarından sonra Türk Silahlı Kuvvetleri 22 Şubat 2015’den itibaren Suriye’ye de Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı, Bahar Kalkanı adı altında bir dizi operasyon düzenledi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 24 Mayıs 2022’de Erzurum’da Erdoğan’ın katılımıyla düzenlenen bir toplu açılış töreninde tüm dünyaya meydan okuyordu: “Karadeniz tertemiz. Hatay’dan Adıyaman’a kadar Amanoslar tertemiz. Tendürek tertemiz. Erzurum’un kırsalı tertemiz. Türkiye Yüzyılı’na adım attığımız gün bu ülkenin dağlarında bir tek terörist kalmayacak. Tayyip Erdoğan, sadece Türkiye’deki teröristleri değil, dünyadaki teröristleri temizleyecek.”
RUDAW medya ağının 7 Eylül 2022’de verdiği bilgiye göre, Türk Silahlı Kuvvetleri Irak’ın Dohuk ilindeki dağlık arazide 58 askeri nokta kurduğu gibi, Kani Masi, Şeladize ve Derluk bölgelerinde bulunan üslerini genişleterek askeri araç ve toplarla takviye etmiş, ayrıca Harwar köyünde ve Amadiyah bölgesinde yeni askeri noktalar oluşturmuş bulunuyor.
YA BİZİM COĞRAFYADA 53 YILDIR SÜRÜP GİDEN OPERASYONLAR?
Münih Güvenlik Konferansı’nda, kurucusu olduğu halde dışlanan Rusya’ya karşı bir yıl önce başlattığı Ukrayna operasyonundan ötürü her türlü tecrit ve misilleme önlemleri tartışılırken, askeri cunta döneminde olduğu gibi parlamenter dönemde de, tam 53 yıldır, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kürt ulusuna yönelik bitip tükenmez operasyonlarına karşı tek kelime edilmiyor, NATO’nun coğrafi kapsamını genişleterek İsveç ve Finlandiya’yı da ittifaka dahil etmek için Tayyip’e yalvar yakar olunuyor.
Neyse ki, ABD güdümlü bu Münih Güvenlik Konferansı’na karşı barış ve özgürlük güçleri sessiz kalmadı. 18 Şubat Cumartesi günü Münih kentinde on binlerce kişinin katıldığı bir eylemle konferans protesto edilerek barış çağrısında bulunuldu.
“Ateş etmek yerine müzakere edin, yeniden silahlanmak yerine silahsızlandırın!” sloganıyla düzenlenen NATO Güvenlik Konferansına Karşı İttifak gösterisine sendikalar, DKP, MLPD, MLKP, Die Linke, Defend Kürdistan, YPG, YPJ, yerli antifaşist örgütler, göçmen kurumlardan ATİK, DİDF, Sol Parti, Partizan, ve AVEG-KON’a bağlı AGİF katıldı.
“Rojava ile dayanışma” ve “Jin Jiyan Azadî” sloganların atıldığı etkinlikte yapılan konuşmalarda Türk Devleti’nin Kürdistan’daki fütuhatı ve zulmü teşhir edilerek Batı’nın çifte standart uygulaması eleştirildi.
Deprem felaketinden bir hafta önce, 30 Ocak 2023’te açıkladığı 240 sayfalık Ortak Politikalar Mutabakat Metni’nde sadece “NATO ulusal güvenliğimiz açısından sağladığı caydırıcılık bakımından kritik önem taşımaktadır. NATO bünyesindeki katkılarımızı rasyonel bir zeminde ve ulusal çıkarlarımızı gözeterek sürdüreceğiz” demekle yetinen 6’lı Masa partilerinin NATO’nun bu çifte standard uygulaması konusunda da bir şeyler söylemesini sabırla bekledim. Şu satırları yazdığım ana kadar bir şey çıkmadı.
Erdoğan’ın tüm savaş tezkerelerine AKP ve MHP ile birlikte kabul oyu vermiş, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sınır ötesi tüm operasyonlarını “Gazi Meclis” adına alkışlamış olanlardan NATO’yu eleştiren barışçıl bir ses çıkacağını da sanmıyorum.
Sanmıyorum, çünkü 6’lı masanın amiral gemisi CHP değil midir, bundan tam 77 yıl önce Türkiye’yi ABD’nin askeri, ekonomik ve ideolojik tahakkümüne tabi kılan, 71 yıl önce de, 18 Şubat 1952’de Türkiye’nin NATO’ya katılmasına TBMM’de Demokrat Parti iktidarıyla birlikte tulum oy veren? Darbe sonrası dönemlerde tekrar iktidar olunca ABD’nin ve NATO’nun tüm dayatmalarını harfiyen yerine getiren?
Ve de 6’lı masanın müstakbel başbakanı Meral Akşener değil midir, içişleri bakanı olduğu dönemde Kürt muhalefetine baskı uygulamalarını sürdüren, günümüzde de HDP ile bırakın güç birliğini, bir diyaloga dahi sürekli engel olan?
Unutulmasın… Önümüzdeki seçimde AKP-MHP diktası yurttaşın oyuyla yıkılsa bile, aynı yurttaşın bunca zulüm ve yoksulluktan sonra beklediği özgürlük ve sosyal güvence ortamına geçişin olmazsa olmaz koşulu, Kürt ve Ermeni uluslarını hedef alan sınır ötesi fütuhat çılgınlıklarına kesinlikle son vermektir.
Doğan Özgüden: 1952’den itibaren İzmir’de Ege Güneşi, Sabah Postası, Milliyet, Öncü gazetelerinde çalıştı, 60’larda İstanbul’da Gece Postası ve Akşam Gazetesi genel yayın yönetmenliği yaptı. 1967’den itibaren eşi İnci Tuğsavul, Yaşar Kemal ve Fethi Naci ile birlikte sosyalist Ant Dergisi’ni yayınladı. Gazeteciler Sendikası, Gazeteciler Cemiyeti, Basın Şeref Divanı ve Türkiye İşçi Partisi yönetimlerinde bulundu. 12 Mart 1971 darbesinden sonra Türkiye’den ayrılarak yurt dışında Demokratik Direniş Örgütü, İnfo-Türk Haber Ajansı ve Güneş Atölyeleri, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Demokrasi İçin Birlik örgütü kurucuları arasında yer aldı. Evren Cuntası tarafından 1982’de eşiyle birlikte Türk vatandaşlığından çıkartıldı. 12 Mart rejimine karşı Türkiye Dosyası, 12 Eylül rejimine karşı Kara Kitap adlı İngilizce, Türkiye’deki ve sürgündeki yaşamını ve mücadelelerini anlatan iki ciltlik “Vatansız” Gazeteci ve beş ciltlik Sürgün Yazıları adlı Türkçe ve Fransızca kitapları bulunuyor. Kurulduğu tarihten beri Artı Gerçek’e yazıyor. (https://www.info-turk.be/ozguden-tugsavul-T.htm)
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***