Türkiye’nin tarihi kırılmalarla ilerliyor. Ve her kırılmadan sonra başka bir Türkiye ile tanışıyoruz. Fransa’da da cumhuriyet 5 kere yeniden kuruldu diye içinizi rahatlatabilirsiniz.
Ama 200 yılda 5 Cumhuriyet.
TC’ye gelinde 100 yılda neredeyse 10 yılda bir kırılma yaşandı. Kurucu M. Kemal Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü, erki 1950’de DP’ye bıraktı. 1960 darbesi, 1971 12 Mart darbesi, 1980 12 Eylül darbesi, 1991 seçimleri, 2002 seçimleri, 2007 seçimleri, 2016 darbe ve karşı darbesi, bakalım cumhuriyetin 100. yılında hangi kırılma yaşanacak?
Ancak her tarihsel kırılma anından sonra, gelen demokratik bahar, Türkiye’de maalesef kısa sürüyor
Bizim 68 kuşağı hayli uzun bir bahar havası yaşadı diyebiliriz.
En demokratik anayasa sayılan 61 Anayasasının tadını iyi çıkardık diyebiliriz.
Ama bunun bedelini 78 kuşağı çok ağır ödedi.
12 Eylül darbesinden sonra yeni bir kuşak yükseldi, görece daha az çatışmalı bir ortamda.
Onlar devlet şiddetinin gerçek yüzüyle 1996 yılında 6 Kasım tarihinde tanıştı. Üniversite özerkliğiydi tek talepleri.
Sözde 12 Eylül darbesinden sonra demokrasiye geri dönülmüş, eski düzen partileri yeniden siyasal arenaya geri dönmüş ve erki ele geçirmişti.
Artık kendi aralarında çatışmamayı öğrenmişlerdi, erki paylaşmayı da. Biri cumhurbaşkanı öteki başbakandı. Ve askeriyeye biat etmişti her ikisi de.
28 Haziran 1999 tarihinde KİP lideri Abdullah Öcalan oybirliği ile idama mahkum oldu İmralı Adası’nda.
Kurucu Meclisin hazırladığı 1961 Anayasası görece en demokratik yasa oldu, TCK’nın anayasaya aykırı olduğu halde iptal edilmeyen 141-42. Maddelerine rağmen
7 Ağustos Gölcük depremi bir buçuk ay sonra yaşandı. Kentler 2. Dünya Savaşı’ndaki Dresden, Varşova görüntüsündeydi. Yıkımın korkunçluğunu gördüm. Tsunami yaşandı İzmit Körfezi’nde.
Apartmanları kucaklayıp derinlere gömdü deniz. Bir arkadaşımız da aralarında.
19 Aralık cezaevleri kıyımı aynı dönemde gerçekleşti. Ekonomik deprem ise başka bir yaşam savaşı alanıydı.
Bunun ardından yaşandı “Türk Baharı”. 2002 seçimlerinde seçmen düzen partilerini çizip attı seçmen, “yeter artık!” diyerek.
Yani barışçıl bir “deprem” oldu. Ecevit ve Demirel’i gömen…
Anti demokratik 12 Eylül yasaları sayesinde aradan sıyrılan AKP oldu. Yüzde 30 küsür oyla Meclis’te mutlak çoğunluğu sağladı. 3 partinin % 10 barajı nedeniyle yok sayılan oyları RTE’nin hanesine yazıldı.
CHP de Türkiye siyasetine geri dönüş yaptı. Artık ABD gibi 2 partili olmuştuk! Bir yanda “cumhuriyetçiler” öte yanda bizim sözde “demokratlar”!
Kemal Derviş’in ekonomik reformu, AKP’nin “ekonomik mucizesine” (!) dönüştü.
2007 yılında hazırlanan darbe girişiminin bir parçası olarak 19 Aralık’ta Hrant Dink kalleşçe arkadan vuruldu.
Hrant’ın yüzbinlerin katıldığı cenazesi, darbecileri tereddüt içine sokarken, AKP’ye cesaret verdi. Erken seçime gidildi.
Görece daha rahat nefes alınan dönem 2013 yılında Gezi direnişinin ezilmesi ile sona erdi.
Bir anlamda bu sürecin de etkisi ile, 2015 Haziran seçimlerinde AKP parlamentoda çoğunluğu yitirdi.
HDP ise 80 milletvekili ile parlamentoda yer aldı.
Demokrasinin kilidinin Kürtlerde olduğu görüldü.
Peş peşe gelen kitlesel kıyımlar seçmen kitlesini terörize etti. AKP bu sayede Meclis’te çoğunluğu yeniden sağladı.
Artık “Başkanlık” sisteminin önü açılmıştı. “Demokrasi otobünü”nden inmenin vakti yaklaşıyordu.
Türkiye siyasinde kırılma noktası olan darbelerden sonuncusu 15 Ağustos 2016 yılında yaşandı. Bunun sonucunda TC, Başkanlık rejimine geçişin önü açıldı.
61 Anayasası referandumunda ‘EVET’ Yüzde 61’di. 81 Anayasası sıkıyönetim altında yüzde 91 ‘EVET’ oyu aldı.
OHAL, yani sivil sıkıyönetim altında yapılan 16 Nisan 2017 halk oylamasında ise kıl payı farkla ‘EVET’ üstünlük sağladı.
Darbe girişimi karşı darbeye dönüştü. Kürt kentleri ağır yıkım yaşadı bu dönemde.
Başkanlık rejimi dedikse Fransız ya da Amerikan Cumhuriyetinin Meclis ve Senato ve Yüksek yargının denetimi altında olan sistemi anlamayın.
Gelen Orta Asya’daki, Azerbaycan’daki eski Sovyet cumhuriyetlerinin Başkanlık rejimi idi. 30 yılı deviren, hatta hanedan oluşturan başkanlar.
Filipinler’de, Latin Amerika’da tanık olunan sistem.
Seçimle iktidara gelme otoriter sistemleri meşrulaştırmaz. Hitler ve Mussolini’nin iktidara darbe ile değil seçimle geldiği aklın bir köşesinde hatırlanmalı hep.
TC’nin felaketler yılı 1999’da, Rusya’da Putin, erki ele geçirmeye başlıyordu. Neredeyse çeyrek asır.
Ukrayna işgali nedeniyle Rusya Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarıldı.
Yunanistan 1967 darbesinden sonra benzer süreci yaşamıştı. Ama yiğitliğe b. sürmemek için her ikisi de “biz kendimiz ayrıldık” demişti.
Yunanistan demokrasiye döndükten sonra, bir anlamda protesto olarak, sözde “demokrasiyi savunma paktı” olan NATO’dan ayrılmıştı.
Daha sonra 1980 kışında 12 Eylül cuntasının şefi General Evren’in izni ile NATO’ya dönecekti Yunanistan.
20 Küsür yıl sonra şimdi de İsveç ile Finlandiya NATO ütesi olmak için, TC’nin iznini bekliyor!
1999 Gölcük Depremi, dönüşümü tetikleyen zor bir yılda yaşandı.
Bakalım 20223 Hatay Depremi hangi dönüşümleri tetikleyecek?
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***