YORUM | YÜKSEL DURGUT
Avrupa’nın göbeğinde alarm zilleri çalıyor. Rusya sınırına Alman tanklarının gönderilmesi yönündeki onayın verilmesi hem Kremlin’de hem de Berlin’de kırmızı alarm seviyesine geçilmesine neden oldu.
En son 80 yıl önce iki ülke arasında benzer bir gerginlik yaşanmıştı. Ruslar II. Dünya Savaşı sırasında, 22 Haziran 1941 ile 9 Mayıs 1945 tarihleri arasında ‘Büyük Yurtseverlik Savaşı’ adı altında topraklarını Nazi Almanya’sına karşı savunmuşlardı. Büyük Yurtseverlik Savaşı, devlet propagandasının bir sonucu olarak Rus halkını pohpohlamak için sıklıkla ve yüksek sesle dillendiriliyor.
İlk başlarda Alman hükümetinin Ukrayna’ya Leopard-2 tankları tedarik etme konusundaki isteksizliği belki de bu korkunç tarihin gölgesinde yaşananlardı. Almanya, 20. yüzyılda Rusya’yı iki kez işgal etti. Şimdi 21. yüzyılda üçüncü bir işgalin tetikleyicisi ve destekleyicisi olmak istemediği için de tankların gönderilmesi konusunda ilk başlarda ayak diretti.
Ukrayna’ya zaten bilinenden çok daha fazla askeri yardım sağlayan Şansölye Olaf Scholz hükümeti gizli bir şekilde de el altından yardımlarda bulundu. Ancak bu yardımlar NATO müttefiklerini tatmin etmedi. Almanya, müttefiklerin ısrarcı baskılarının ardından geçtiğimiz haftalarda tanklara onay vermek zorunda kaldı. Kiev’in direnişine Batı’nın verdiği yardımın yanında Almanya, geri planda kalan bir blok olmak istemedi. Orduların en gözde tanklarından olan Leoparlardan 14’ünü geçtiğimiz haftalarda Polonya, İngiltere ve ABD’nin ısrarı ile tedarik etmeyi kabul etti.
Ukrayna devlet başkanı aralık ayında Washington’u ziyaret ettiğinde Amerika’nın M1 Abrams tankları Volodymyr Zelensky’nin Noel hediyesi listesinde en üst sıralardaydı. Bu talebin yerine sadece zırhlı araçlar, füze rampaları ve savunma sistemleri sağlamakla yetinilmişti. Ancak bir süre sonra Joe Biden yumuşadı ve 31 Abrams tankının savaş bölgesine gönderilmesine onay verdi. The New York Times’ın haberine göre bu tankların savaş bölgesine varması aylar sürecek.
Almanların Leoparları Ukrayna’ya kesinlikle Temmuz-Ağustos 1943’teki savaşın seyrini Sovyetler Birliği lehine çeviren Kursk Muharebesi’nin 80. yıldönümünden önce ulaşacaktır. Britannica Ansiklopedisi’ne göre, tarihteki en büyük tank savaşı olarak hatırlanan Kursk Muharebesi’nde 6000 tank, 4000 uçak ve 2 milyon asker yer almıştı.
Ancak savaşın seyri bu sefer farklı. İşgalci bu kez Rusya. NATO’nun son 30 yıldır bir seri provokasyon olarak görülen eylemlerine karşılık tam bir yıl önce bu zamanda başlatılan düşmanca tavırlar tamamen Vladimir Putin’in seçimiydi. Putin’in Kiev’i ele geçirmenin “çocuk oyuncağı” olacağını öne sürerek attığı bu savaş nidaları aptalca bir seçim olarak hatırlanacak.
Geride bıraktığımız sürede Rus ordusunun ve Putin’in bu çığırtkanlığının içinin boş olduğu ve saçma bir şekilde şişirildiği de ortaya çıktı. Rus askerinin maceraperestliği hemen hemen her cephede hezimete uğradı. Sıklıkla gerçekleştirilen komuta değişiklikleri de yardımcı olmadı. Kısa bir süre askeri eğitimle ön saflara sürülen acemi Rus askerleri, başarısızlıklarından dolayı asla suçlanamazlar.
Savaşın 1 yıllık bilançosu da çok ağır. Her iki taraftan 100 binden fazla askerin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Ukraynalıların vatanlarını savundukları apaçık ortada. Rusların ise zorla yaptırıldıkları fedakarlıkları (!) için geçerli bir mazereti yok.
Batıda ise durum parçalı bulutlu. Batı bu konuda ikiye bölünmüş durumda. Bir tarafta Ukrayna’nın giderek artan silahlandırılmasını, Putin’i müzakere masasına itmenin bir aracı olarak görenler var. Diğer tarafta ise bu silahlandırmanın sonucunda bir Rus yenilgisini hayal edenler var.
Ama bir Rus yenilgisi tam olarak neye benziyor? Rus güçlerini geçen şubat ayından bu yana işgal edilen topraklardan çıkarmak yeterli olur mu, yoksa 2014 öncesi statükoya geri dönüş mü sağlanır? Her iki hedef de Rusya’nın, Ukrayna ve Beyaz Rusya arasında Sovyetler Birliği’ni yıkan 1991 tarihli anlaşma temelinde geri çekilmesi ile mümkün olacaktır.
Ancak bunun ötesinde, Putin’in, Rusya Federasyonu’nun bütünlüğüne yönelik tehdit iddialarını göz ardı etmesi de beklenemez. Nihayetinde, Putin’in kendisi Rusya için en büyük tehdit. Putin kesinlikle gitmeli ve bunun olabilmesi de sadece ülke içindeki bir siyasi iradenin başarısı ile mümkün. Soğuk savaş dönemlerindeki gibi Putin’in devrilmesinde kesinlikle Washington, Brüksel, Londra veya Berlin’in parmağı olmamalıdır. Putin’in saltanatı hem ülkesi için hem de dünya için başından beri felaket oldu. Ancak geçen yıl tam bu zamanlarda Ukrayna’nın işgali Rus askerlerinin kendi içlerinde dillendirdikleri gibi Putin’in ‘zehirli pastası’ oldu.
Putin’siz bir Kremlin hem Rusya’ya hem de Ukrayna’ya büyük faydalar sağlayacaktır. Ancak bu bekleyişin eli kulağında bir adım olduğuna dair gelecekte net bir ışık yok. Yenilgiyi kabul ederek Putin’in görevi bırakması durumunda yerini kimin devralacağı da net değil. Olası halefler arasında, düzenli Rus ordusundan daha etkili Wagner paralı askerlerinden birisi olan Yevgeny Prigozhin var. Böyle birisinin ‘halef’ olarak anılması bile gerçekten büyük bir felaket olur. Ancak Rusya’da alternatifler de ‘umut’ için yeterli değil.
Rusya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndaki kötü performansı, 1917 devrimlerini tetikledi. Bu yeniden yaşanmayacak anlamına da gelmiyor. Ancak The Guardian’ın bir sene önce “Yılbaşı Gecesinde Terör: Büyük Rus füze saldırısı Ukrayna’da bir kişinin ölümüne sebep oldu” manşeti gibi Ukrayna’nın hızla silahlanması da kimseye yardımcı olmayacaktır.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***