Şairlerin büyük bir bölümü güncel, toplumsal ve tarihsel sorunlar karşısında sessiz kalmıyor. Vicdan nöbetçisi gibiler… Son derece duyarlı davranıyor ve de hızlı biçimde tepki gösteriyorlar. Kamuoyuyla duygu ve düşüncelerini, dolayısıyla yaşanılan sorunla ilgili görüşlerini ve eleştirilerini paylaşıyorlar. Hatta doğrudan sorumluluk alarak, sorunun çözümüne yönelik katkıda bulunuyorlar. Kısaca şairler, yaşadıkları toplumun bir bireyi olduğunu unutmuyorlar.
Şair demenin sorumsuz, umursamaz, toplumdan uzak, dünyaya bigâne demek olduğu anlayışını tersyüz ediyorlar. Çarpıtılmış algıya dayalı oluşan olumsuz “şair imajının” gerçekle bağdaşmadığını, deyim yerindeyse tekrar tekrar kanıtlıyorlar. Şiirin aynı zamanda yüzleşme, vicdan muhasebesi, vicdani bir tepki olduğunu, bizzat yaratıcısı, yapıcısı olarak yaşama yönelik müdahaleleriyle de örneklendiriyorlar. O nedenle şairlerin bir tür “vicdan nöbeti” tuttukları da söylenebilir. Bütün şairler aynı değil elbette denilebilir. Ama zaten her şiir yazan da şair kabul edilmiyor…
On binlerce insanın yaşamını yitirdiği ve on bir ili yıkan büyük deprem sonrasında ortaya çıkan ve çözülemeyen sorunlar, bir doğal afeti felakete dönüştürmüş durumda. Yaşanan acıyı daha da arttıran gecikme, yetersizlik, koordinasyonsuzluk gibi nedenlere bağlı olarak büyüyen sorunlar karşısında iktidarın tutumu, birçok kesimden tepki gördü. Yoğun biçimde eleştiri ve tepki gösterenler arasında şairler de bulunuyor.
‘BETON BARONLARININ SALTANATI ÇÖKTÜ’
“Şairler Vicdanı” adıyla bir araya gelen isimler, afet için hazırlıksız yakalanan, deprem bölgesine kurtarma ve yardım götürme konusunda geciken iktidarı, şehirleşme politikalarını, rantçı anlayışı eleştiren bir bildiri yayımladılar. İstanbul’da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne ait Basın Müzesi’nde düzenlenen basın açıklamasında, “Halkın Vicdanı Susturulamaz” başlıklı bildiriyi Mustafa Köz okudu. “Halkına yabancılaşan her politikacının başvuracağı tek yol, gözdağı ve yalandır. Biz şairler bu kanlı oyunu gördük, görüyoruz. Bunun için iktidarın OHAL’le ve başka yollarla karartmaya çalıştığı yolumuzun halkın vicdanı ve dayanışma bilinciyle ışıyacağını biliyoruz” ifadelerinin yer aldığı bildiriden öne çıkan bir başka bölümde de şu görüşler paylaşıldı:
“Beton baronlarının saltanatı çöktü, iktidarın sultası başladı. Yıllardır inşaat çetelerine kumdan evler yapsın diye verilen paralar, şimdi İsviçre bankalarına yatırılmak için kaçırılmaya çalışılıyor.”
Basın açıklaması olarak sunulan bildiriyi okuyan Mustafa Köz’le “Şairler Vicdanı” adlı platformun nasıl oluştuğunu, bundan sonraki girişimlerinin neler olacağını, bu oluşumun kalıcı olup olmayacağını, gündemle ilgili başka ne gibi adımlar atacakları konularını konuştuk.
– “Şairler Vicdanı” adlı oluşumu sorarak başlayalım istiyoruz. Oluşumda isim olarak kimler var? Nasıl bir araya gelindi? Deprem dolayısıyla gerçekleşen bir oluşum mu bu? Bundan sonrası için de kalıcı olması düşünülüyor mu?
Oluşum düşüncesi çok eski, ama işlerliği çok yeni. Sevgili Adnan Satıcı’yla 93 Sivas toplu kıyımından sonra bir “Aydınlar Vicdanı” oluşumu başlatalım dedik, ancak olmadı. Adnan’ı yitirdik. Sonrasında da kapsamını daraltarak oluşumu “Şairler Vicdanı”na dönüştürdük ve 2022 Mayısı’nda Gezi Davası’nda 158 şair, bir bildiriyle “Şairler Vicdanı”nın ilk imzacılarıydı. Böylece yaklaşık otuz yıl bekleyen girişim, eyleme dönüştü.
İktidarın ve ortaklarının, depremden sonra bölgeye giden toplum gönüllülerini tehdidine karşı 10 şairin “Onlar Bildirisi”yle birleşmeleri, oluşumun ikinci vicdan buluşması oldu.”Şairler Vicdanı” bu iki buluşmadan da anlaşıldığı üzere toplumsal-sivil bir oluşum. Keşke ülkede, dünyada her şey güllük gülistanlık olsaydı da böyle bir oluşuma gerek duymasaydık, ancak şairin sözcüklerinden ve vicdanından başka ne var ki elinde avucunda?
Deprem bildirimizde de söylediğimiz gibi, “politikacıların tüm yalanlarına karşın gerçeği açığa çıkarmak için yazmayı ve yaralı, yorgun halkımızın yanında olmayı her zaman sürdüreceğiz.” “Şairler Vicdanı”, halkı için kalbini ve sözcüklerini hep diri tutacak.
– “Şairler Vicdanı” oluşumunun diğer yazar, edebiyat örgütleriyle, örneğin PEN, TYS ve benzeri kurumlarla ilişkisi ne boyutta? Bundan sonrası için bu kurumlarla ortak bir girişim söz konusu olabilir mi? Yoksa “Şairler Vicdanı”, yoluna bağımsız bir oluşum olarak mı devam edecek?
“Şairler Vicdanı”, bağımsız bir oluşum. Doğal ki bu oluşumun içinde yazar örgütlerimizin üye şairleri de var. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve PEN Yazarlar Derneği, ülkenin önemli ve köklü kuruluşları. Bu yazar kuruluşlarının insan hakları, ülkemizin esenliği, özgürlüğü için nasıl savaşım verdiğini biliyorum. Yazarların birliği için her oluşum değerlidir. “Şairler Vicdanı”, elbette ki bu yazar kuruluşlarının çalışmalarının yanındadır. Şu yangın, yıkım yıllarında başkası düşünülebilir mi?
– Basın açıklaması olarak okunan bildiride şehirleşme politikalarının yanlışlığına, iktidarın deprem öncesi ve sonrasındaki ihmaline, yetersizliğine dikkat çekiliyor. İktidarın deprem bölgesine zamanında kurtarma ve yardım ekipleri ulaştırmadığının altı çiziliyor. Deprem nedeniyle gerçekleşen can kaybından ve şehirlerdeki ağır yıkımdan rantçı anlayışa dayalı inşaat sektörü sorumlu tutuluyor.
“Şairler Vicdanı” oluşumunun dikkat çektiği, vurguladığı, dile getirdiği ve sorumlularını da işaret ettiği sorunlarla ilgili, bundan sonraki süreçte başka girişimler de olacak mı? Oluşum ne gibi adımlar atabilir?
“Halkın vicdanı susturulamaz” adlı bildirimizin içeriğini özetlediniz. Talanın, yalanın ve “algı terörü”nün boyumuzu aştığı bir zamandan geçiyoruz. Halkına yabancılaşmış bir iktidar sözcüsünün, bölgeye 15 gün sonra giden bir parti başkanın, halkına kalbini yıkım günü götüren gönüllülere parmak sallaması, gözdağı vermesi akıl sır alacak gibi değil.
Hatay’dan yeni döndüm. Sokakta yattım, ölüleri gördüm dağlara gömülüyorlardı. Onlar, bir iki saat dolaşıp ekranlarına döndüler yeniden yeni yalanları için. Gözlerimden başka hiç kimse bana doğruyu söyleyemez. Devlet yoktu orada.Sabah askerin, polisin kumanyasını, akşamsa battaniyesini biz dağıttık gönüllü çadırlarından, kefenlerle beraber. “Güney ölüleri”ne kefen dağıtacağıma beni kim inandırabilirdi ki?
Bu acı ve yıkım günleri bitecek elbet. Sonrasında “Şairler Vicdanı” olarak yeniden gideceğiz oraya. Sevgili halkımızın yaralarına bir damla merhem olalım diye. Ve doğal ki yıkılan kentlerin yeniden onarılma sürecini de izleyeceğiz. Yine inşaat çetelerine, inşaat baronlarına bu kentlerin teslim edileceğinden endişeliyiz. Halkın ve şairlerin vicdanı her zaman tetikte olmalı.
– Depremde yaşamını yitirenlerin çoğu ölüye ve ölüme saygıdan uzak biçimde defnedildi. Birçok kişi enkazdan çıkarılamadı. Birçok kişi kayıp. “Şairler Vicdanı” oluşumu, depremde yaşamını yitirenler için de etkinlik ya da etkinlikler planlayabilir mi? Bu konuda neler yapılabileceğiyle yönelik girişiminiz olacak mı?
Önceki sorunuza verdiğim yanıtta söyledim. Depremin dördüncü günüydü Antakya’ya gittiğimde. Sokakta ölüler gördüm. Enkazlar çığlıklarla örülüydü. İlk gün müdahale edilebilseydi. O çığlıkların çoğu susacaktı. Diri diri gömüldüler kumdan evlere. İş makineleri enkazları harmanlarken odalarda sağlar vardı. Kurtulanlarsa “yalaka medyası”nın hikâyelerine konu oldular yalnızca.
Gerçek şudur ki orada cinayet ağır ağır işlendi ve biz bu cinayetin tanığıydık. Kalanlar içinse hayat artık başka türlü akacak. 99 Marmara Depremi’nde gördük bunu. O zaman şairler, depremden zarar gören çocuklar yararına “Şiirden Defter, Şiirden Kalem, Şiirden Silgi” adıyla bir şiir gecesi düzenlemişti. Bu yıkımda da benzer bir çalışmayı Çıngıraklı Sokak Şiir Gazetesi, “Bir Defter, Bir Kalem, Bir Oyuncak” adıyla başlattı, yine çocuklar için. Ayrıca bir yazar-okur buluşmasıyla ve bu buluşmadan elde edilecek gelirle bölge halkıyla ve çocuklarla birlikte olacağız.
İki betik
Şairlerin, aslında “vicdan nöbetçileri” olduğunu dile getirmiştik. Ayrıca, her şiirin bir “vicdan nöbeti” olduğunu düşündüğümüzü de belirtmek isteriz.
Sevgili dünya, yol arkadaşım
Ülkem alnında bir yara bandı gibi durur
Ne biçim bir çağa düştüm
Enlemler boylamların ardından konuşur.
Sevgili dünya, yol arkadaşım
Gece ve gündüze ayarlanmış sırnaşık fener
Şu ahir ömrümde üç ihtilal gördüm
Daha göreceklerim bundan de beter.
Elbette şiiri bilenler hatırladı. Bilmeyenler için not düşelim. İlk iki betiğini alıntıladığımız şiir Ahmet Erhan’a ait. Ahmet Erhan, Ankara (8 Şubat 1958) doğumludur, ama Mersinliliğini ve Akdenizliliğini yaşamından da, şiirlerinden de ayırmamış, hep yanında taşımış bir şairdir.
Şairin girişinden iki dörtlüğünü aktardığımız şiirinin adının “Protesto” olduğunu da notumuza ekleyelim.
Enver Topaloğlu: Türk dili ve edebiyatı öğrenimi gördü. Birçok sanat edebiyat dergisinde şiirleri yayımlandı. Altı şiir kitabı bulunuyor. Cumhuriyet gazetesinde 1993 – 2015 yılları arasında düzeltmen olarak çalıştı. Emekli oldu. Gazete Duvar’de yazarlığa başladı. Beş yıl süreyle cumartesi günleri modern Türkçe şiiri odak alan yazılar yazdı. 10 Eyül 2022 tarihinde Artı Gerçek’te başladığı köşe yazarlığını sürdürüyor. Topaloğlu 2017’den bu yana İzmir’de yaşıyor.
Kaynak: Artı Gerçek
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***