YORUM | AHMET KURUCAN
“Parti müftüsü” tabiri Mümtaz’er Türköne’ye ait. Ben bunu bir adım öteye taşımış ve “Devlet Müftüsü” demiştim Hayrettin Karaman’a. Şöyle geriye dönüp bakıyorum da müftülüğünü veya daha doğru bir tabirle şeyhülislamlığını yaptığı Erdoğan’ın dediği gibi “Nereden nereye?” diyorum. Neden mi? Çünkü kendisine ‘Hocam’ diye hitap eden yazılar kaleme alan ben, 17/25 sonrasında tercih ettiği siyasi pozisyondan sonra şimdi ‘Şair Hayrettin Karaman’a’ başlığını taşıyan bir yazı kaleme alıyorum. Tam bir hayal kırıklığı. Evet, kendisinin 3 ciltlik hatıra kitabına verdiği isimde olduğu gibi “Bir varmış bir yokmuş.” İlme’l yakın, ayne’l yakın, hakka’l yakın müşahade ettim ki gerçekten de bir varmış bir yokmuş.
Maraş merkezli depremi takip eden hafta Karaman, Yeni Şafak’taki köşesinde bir şiir kaleme almış. Şiirin edebi sanatlar bağlamında değerlendirilebilecek yanlarını işin uzmanlarına bırakıyorum. Bu yazımda muhtevadan hareketle bir değerlendirmede bulunacak ve bazı sorular soracağım.
“Böyle zelzele olmaz bu bir küçük kıyamet” başlığını verdiği şiirinin ilk kıtasında şunu söylüyor “Yolsuzluk hırsızlık değildir” tarihi fetvasının sahibi şair Karaman:
“Günahımız çok bizim,
Rabbim bağışla affet,
İbret ve tedbir bizden olmalı kusur ettik,
El açtık boyun büktük senden olur inayet.”
Şiirin yayınlamasını takip eden günlerde sosyal medyada bazı insanlar Karaman’ın iktidara sorgusuz sualsiz verdiği destekten pişmanlık duyduğunu, depremin AKP hükümetinin 21 yıldan beri yapageldiği haksızlıklara, adaletsizliklere, hırsızlıklara, arsızlıklara karşı İlahi bir ceza olarak yorumladığını ve onun için böyle yazdığını söylediler. Onların iyi niyetlerine ve safi kalplerine hayranım ama bu tür yorumlar yapan kişilerin acele ettiklerini ve şiire bütüncül bir bakışla bakmadıklarını düşünüyorum. Dolayısıyla “devletten ihale almak için bağış adı altında rüşvet vermenin” kapısını aralayan Karaman’ın onların dediği gibi tevbe ettiği kanaatinde değilim.
Arapça’da bir deyim vardır: “Ma’na’şi’r fi batni’ş şair” Yani “Şiirin manası şairin zihnindedir.” Kastedilen mana açık, üçüncü şahısların şiir tahlili adına söyledikleri şeyler kendi yorumlarıdır, şairin asıl maksadını yansıtmıyor olabilir. Doğrudur bu söz. Buna dayanarak ben de niyet okuyuculuğu yapmayacak, bununla kesinlikle şunu kastetmiştir şair demeyeceğim ama ulemaların sultanı olacağına sultanların uleması olmayı tercih eden düşünce ve tavrından tevbe ettiği kanatinde olmadığımı yeniden vurgulamak isterim.
Delil mi? Baksanıza şiirin ilerleyen satırlarında şunu söylüyor: “Çalan çırpan olsa da devede kulak bunlar.” Konseptten anladığıma göre burada kastettiği deprem yardım malzemeleri ya da enkaz altında kalan malları çalan insanlardan bahsediyor ama bu “Çalıyorlar ama çalışıyorlar” zihniyeti açık etmiyor mu Allah aşkına! Halbuki Karaman gibi bir insandan beklenen “Çalışmalılar ama çalmamalılar. Çalmak her ne surette olursa olursa haramdır, günahtır, suçtur, ahlaksızlıktır” sözü değil midir?
Sözü fazla uzatmayı hem kendim hem de sizler adına israfı zaman ve kelam sayıyorum. İsteyenler şiirin tamamını şairin dününü de hesaba katarak zihni bütünlük içinde okusunlar. Depremzedelere üzüntüsünü ifade eden satırlarına amenna ama araya sıkıştırılmış bazı şeyler var ki bana göre şiddet-i zuhurundan gizli bir şekilde yukarıda söylediğim zihniyeti ele veriyor. Mesela diyorsanız ben de mesela diyerek yazılarımı okuduğunu birisi vasıtasıyla bana haber uçuran Karaman’a sorayım:
Sayın Karaman! Şu aşağıdaki kıtada kimi kastediyorsunuz? “O kullarına verdi rahmetinden bir zerre.
Güzel kul neler yaptı düşünelim bir kerre.
Kendini ihmal edip yaraları sarıyor.
İşte Hakk’ın rahmeti takma aklını şerre.”
Tekrar soruyorum, kendini ihmal edip yaraları saran kişi kim? Güzel kul olarak tarif ve tavsif ettiğiniz ve Allah’ın rahmetinden bir zerre olarak olarak gördüğünüzü söylediğiniz şahıs kim? Size göre o güzel kulun düşünelim dediğiniz yaptığı güzel işler nelerdir, sıralar mısınız? Kendini ihmal ne demek? Bunun altını nasıl dolduruyorsunuz? Sardığı yaralar nelerdir? Ve can alıcı soru, “Takma aklını şerre” ne demek?
Dediğim gibi uzatmayacağım. 89 yaşında hasta yatağınızda yattığınızı biliyorum. Fakat gündemi takip edip bu şiiri kaleme alabiliyorsanız bu sorularıma da cevap verebileceğinizi düşünüyorum. Haftaya pazar yazınızı sabırsızlıkla bekleyeceğim.
Bu arada Aşık Serdari’nin ‘Nesini Söyleyeyim?’ şiirinin bestesini bir grup devasa sanatçı deprem münasebetiyle biraraya gelip yorumlamış. Sözlerini aşağıya bırakıyorum. Dinlemeniz ve okumanız dileğiyle.
NESİNİ SÖYLEYİM
Nesini söyleyim canım efendim?
Gayri düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhâl eylesem yâr yâr deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim
Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı yoksulu ezer
Döşeği yorganı yâr yâr mezadda gezer
Dögülcek corbası balımız bizim
Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara hâlini kimse sormuyor
Padişah sikkesi yâr yâr selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim
Serdari hâlimiz böyle n’olacak?
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp yâr yâr virân olacak
Akıbet alınır öcümüz bizim.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***