I.S.A.R Germany’nin yaklaşık 170 gönüllü çalışanı var. Türkiye’de kaç kişiydiniz ve hangi alanlardan gönüllüler vardı?
Bizler gönüllü olduğumuzdan her kurtarmaya herkes katılamıyor, işinizden, şefinizden izin almanız, kendinizi ayarlamanız gerekiyor ve bunları zaman baskısı altında yapıyorsunuz. 6 Şubat depreminden iki saat sonra bize alarm geldi, 28 saat sonra da Hatay Kırıkhan’a ulaştık. Aramızda hekimler, sağlık personeli, yedi kurtarma köpeği, onların eğiticileri vardı. Enkaz kaldırmada uzman arkadaşlarımız da var elbette. Sonra lojistik sorumlularımız ve yönetimden arkadaşlarımız. Hatta bir de aşçımız var. Kimileri aslında günlük hayatında kurtarmayla alakası olmayan mesleklerden, kimileri de benim gibi acil servis hekimi, itfaiyeci, hemşire, hasta bakıcı. Aramızda polisler de sekreterler de var ve herkes kendi alanında en iyisini yapmaya çabalıyor, öncesinde de kurtarmaya ilişkin eğitim alıyor.
Siz döndünüz, ama insan bedenen dönse de ruhen de dönebiliyor mu böyle olaylardan sonra?
Benim bir tarafım döndü, ama bir tarafım hâlâ orda. Daha önceki kurtarma misyonlarımızdan da biliyorum. Haiti’ye gitmiştik 1,5 yıl önce, deprem sonrası, kurtarmaya katıldık. Oradan biliyorum, yaşananların kafanızda sadece birer anı halini alabilmesi epey zaman alıyor, haftalarca sürüyor. Öyle yoğun tecrübeler yaşıyorsunuz ki afete bizzat tanıklık ediyorsunuz, kendi duyularınızla algılıyorsunuz. Oralarda öyle insanlarla da karşılaşıyorsunuz ki sizi çok etkiliyor. İnsanlar aşırı durumlarda kendi güçlerinin üzerine çıkıyor, aşıyor. Türkiye’deki kurtarma çalışmamızda da çok sayıda insan tanıdım beni etkileyen. Yaşadıklarım beni kolay kolay bırakmayacak. Öte yandan ailemin ve çocuklarımın yanında olmaktan da mutluyum, çünkü onlar bana hep güç veriyor, ayakta olmamı sağlıyor. Türkiye’deki ekiple bir araya gelip konuşacağız, “Neler iyi işledi, ne kötüydü, kafamızı kurcalayan, bizi meşgul eden neler var?” diye. O da işimizin önemli bir bölümü. Tabii bu arada Türkiye’de sonradan olan depremler, haberleri, Hatay’ı duyunca, neler olduğunu görünce diyorum: kahretsin. Akabinde de düşünüyorum, ben nasıl yardım edebilirim diye. Yaptığımız iş gönüllülük temelinde olduğundan tüm kalbimizle yapıyoruz.
Bölgede koordinasyon nasıldı?
Kendi adıma bölgedeki yerel kurtarma ekiplerine ilişkin çok şey söyleyemem. Bizler yardım ekibi olarak bağımsız çalışmaya hazırlanıyoruz. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) bize yer gösteriyor, onu da hükümetle birlikte kararlaştırıyorlar ki, o da üstten hallediliyor. Biz Kırıkhan’a ulaştığımızda bir ekip anında halkla bağ kurdu ve bir saat sonra kurtarma çalışmalarına başladı. Kısa süre sonra da birini enkazdan canlı çıkarmayı başardı. Diğer bir ekip de kampımızı kurabileceğimiz yer arayışına girdi ve çadırımızı kurmaya başladı ki o şekilde kendi başımıza çalışabilelim. Benim gördüğüm, arama ve kurtarma ekipleri orada vardı, ha yeterli miydi değil miydi, ona benim karar vermem zor. Ama Türkiye’deki gibi bir depremde ülkenin her yerine en kısa sürede gönderecek kadar uzman yoktur, zaten onun için de uluslararası kurtarma ekipleri gitti. Ben ne zaman yerel ekiplerle karşılaştıysam ellerinden geldiğince yardım etmeye çalıştıklarına tanık oldum. Birlikte çalışma sorunsuzdu. Zaman zaman yanlış anlamalar olduysa da o da bir iki cümleyle halloldu. Hallonunca da yeniden uzman olduğumuz işimize koyulduk.
Avusturya ve Almanya ekipleri dönmeden üç gün önce güvenlik gerekçesiyle işlerine ara verdi. Neydi sizi tedirgin eden?
Kendi adıma söyleyebilirim, kendimi hiçbir zaman kötü hissetmedim ve kimse bana herhangi birşey yapmadı. Şöyle düşünmeniz gerekiyor: Deprem olmuş, günler sonra içindeki öfke artan insan sayısı artıyor, bu normal, bunu başka ülkelerde de görüyoruz, her zaman. Bunun sebebi ilerleyen günlerde insanların enkazdan yakınlarının canlı çıkarılacağına dair umudun da giderek azalması. Onun yerini öfke ve tedirginlik alıyor. Hiçbir depremzede zamanında ve gerektiği kadar yardım gördüğü duygusunu hissetmez. Kendi yaşadığım zaman diliminden bahsedecek olursam da; o küçük zaman diliminde biz ekip olarak açık ve net bilgi edinemedik. Avusturya ekibinin geriye çekildiğini duyduk. Bizler de söylentiler duymuştuk. İlginç bir hava hisettik ve dedik ki; “Biz sadece yardım için burdayız, hiçbirimizin askeri eğitimi falan da yok”. Güvensizlik oluştuğu anda beklemeniz gerekiyor. Elbetteki kurtarma için hep nöbetteydik, o arada bir kurtarma çağrısı geldi. Almanya Teknik Yardım Kuruluşu (THW) ile yeniden bir kurtarma çalışmasına gittik ve bir insanı canlı çıkarmayı başardık. Ama unutulmaması gereken şey: Bizlerin de her birinin bekleyen birer ailesi olduğu. Yardımı ancak belli şartlar sağlanıyorsa yerine getirebiliriz. Bazen nerede, ne olduğunu bilemiyorsunuz, güvensizlik oluşuyor. Öyle anlarda da beklemek, durumu tekrar gözden geçirmek ve yeniden bilgi almak gerekiyor. Eğer değerlendirme olumluysa yeniden işiniz olan kurtarmaya koyuluyorsunuz. Nitekim biz de yardım etmek için oradayız.
Çok geniş bir kitle I.S.A.R Germany ve sizi tanıdı ve minnettar. Bu size böyle zorlu görevler için güç toplamada yardım ediyor mu?
Son günlerde yaşadığım şükran ve minnettarlık beni derinden etkiledi. Sebebi elbette ki bir yandan yaptığımız iş, Türkiye’ye gittik. Benim özel durumumda ise aslında kendim için çektiğim o kısa video oldu. Ama ben o video kesitinden saatlerce önce de saatlerce sonra da Zeynep Hanım ile öyle konuştum. Söylediklerim ona yardım edebilmek içindi. Dolayısıyla karşılaştığım bu büyük ilgi, minnettarlık ve dostluk beni hazırlıksız yakaladı. Evet, onlardan çok güç alıyorum, ama ben nereden ne kadar da güç toplasam da alsam da Zeynep Hanım kadar güçlü olamam, imkansız. Bugün hala ona bu gücünden dolayı büyük saygı duyuyorum.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***