HABER ANALİZ | MEHMET ÖZDEMİR, LONDRA, TR724
Türkiye ve Suriye’yi yıkan yüzyılın felaketi, çifte depremin acısı sadece bölgeyi değil bütün dünyayı sarstı. Kurtarma ekiplerinin, enkaz altından gelecek bir sesi duyabilmek için çalışmalara kısa süre ara vermesi gibi uzak ülkelerdeki sıradan insanlar günlük hayattaki koşuşturmalara bir es verip yürek yakan deprem görüntülerine odaklandı. Türk hükümetinin ‘düşman’ addettiği ülkelerden bile resmi kurumlar, sivil kuruluşlar yardım için seferberlikler başlattı.
Ancak bunca acıya, tüm çıplaklığı ile ortaya çıkan ağır ihmallere rağmen, Cumhurbaşkanı Recep T. Erdoğan ile ‘şahsına’ bağladığı devlet organlarının tavrında bir değişiklik olmadı. Resmi acil yardım ve kurtarma ekipleri, asker, polis enkazlara zamanında ulaşmadı. Erdoğan, son 10 yılda kurduğu otoriter tek adam rejiminin tabiatı gereği yine kaşlarını çattı, devleti eleştirenlere bağırdı, hakaretler yağdırdı ve suçu ‘kadere’ attı.
İngiliz medyasında son birkaç günde çıkan haber ve yorumlar tam da bu tezat dolu tabloyu açıklar nitelikteydi. The Guardian gazetesinin pazar versiyonu olan The Observer, dün editoryal başyazını bu konuya ayırdı. “Observer’ın Türk ve Suriye hükümetlerinin depreme yetersiz müdahalesine ilişkin görüşü” başlıklı değerlendirmede, şehirlerdeki yıkımın boyutu ‘sanki bombalanmış gibi’ benzetmesiyle ifade edilirken bu merkezleri yeniden hayata döndürmek için gerekli olan ihtiyacın büyüklüğü anlatıldı. Bu dönüşümün mümkün olup olmayacağı her iki ülkedeki hükümetin tavrına bağlandı.
‘Hesap vermemek Erdoğan yönetiminin ayırt edici özelliği’
Yazının Türkiye ile ilgili bölümüne göre, iktidarın tepkisinin hızı ve etkinliği konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın cevaplaması gereken çok sayıda soru var. Bu soruların çoğu binlerce apartman, iş yeri, okul ve hastanenin standartların altında inşasına izin veren ihmalkâr resmi düzenleme, planlama, uygulama ve af kanunları hakkında. Önceki depremler sebebiyle hükümetlerin daha fazla denetim vadettiği kaydedilen değerlendirmede, “Yaygın üst düzey yolsuzluk, bu sözlerin tutulmamasına yol açtı. Özel bir deprem fonu kuruldu ama paranın nereye gittiğini kimse söylemeyecek. Erdoğan kendini Türkiye’nin en önemli lideri olarak gösteriyor. Yani bütün sorumluluk onun elinde.” deniyor.
“Sorumluluk alacak mı?” diye sorulan editoryal yazıda, Erdoğan’ın Adıyaman’da devletin yeterince hızlı hareket etmediğini kabul etmekle beraber suçu başkalarına, haklı eleştiriler getiren muhalefete attığı hatırlatılıyor. Bu noktada, “Demokratik hesap verebilirliğin olmaması, Erdoğan’ın otoriter yönetiminin ayırt edici özelliğidir.” ifadesiyle gazetenin yazarlarından Simon Tisdall’in depremden bir gün önceki makalesine atıf yapılıyor.
Tisdall, “Türkiye’nin iki yüzlü ‘padişahı’ Batı’nın dostu değil. Agresif politika zamanı” başlıklı yazısında giderek otoriterleşen Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği konusunda demokratik ülkeleri nasıl zora soktuğunu anlatıyor. Batı ittifakına karşı Rusya’nın yanında saf tutan Erdoğan’ın uzun süredir el üstünde tutulan varsayımları alt üst etmesini, NATO’nun birlik ve kararlılık gösterme çabalarını baltalamasını irdeliyor.
Erdoğan daha geçen verdiği sözün tersini yapıyor
İngiltere’nin ünlü ekonomi gazetesi Financial Times, önceki gün yayınladığı bir haberde Erdoğan’ın bir felaketle karşı karşıya olduğunu vurguladı. Erdoğan’ın daha geçen yıl, Marmara depreminin yıldönümünde yaptığı konuşmada, “İnsan olarak afetleri önlemek elimizde değil; ancak bunların yıkıcı etkilerine karşı önlem almak bizim elimizde” dediği hatırlatıldıktan sonra, şimdi tam da ‘bunu yapmamakla’ suçlandığına dikkat çekildi.
Ankara’dan kaleme alınan haberde, işçi bir aileden gelen Erdoğan’ın 1999 depreminin etkisiyle tek başına iktidara gelişi, zamanla geçirdiği değişim ve 10 yıl önce Gezi Parkı eylemlerinde başlayan, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası zirveye çıkan otoriterleşme süreci aktarılıyor: “O zamandan beri Erdoğan, hemen her devlet kurumunda denetimini sıkılaştırdı. Siyasi analistler, kamu hizmetindeki tasfiye dalgalarının ve yetenek yerine sadakatin tercih edilmesinin ülke kurumlarını daha da aşındırdığını söylüyor.”
Bu düşüş yaşanırken ülkenin şimdiye kadarki en kötü doğal afetlerinden biriyle karşı karşıya olduğu ifade edilen haberde Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Soli Özel’in şu yorumuna yer veriliyor: “Bu deprem, 20 yıllık vitrin dekorasyonunun yıkımıdır. Depremin sonuçları, Türkiye’nin kurumlarının içinin boşaltılmasının sonuçlarıdır – uzmanlığa saygısızlık ve kabalık gibi..” Erdoğan’ın bugüne kadar yaşanan krizlerden hep yararlandığı ve onları kendi lehine çevirdiği belirtilen haberde, bazı siyasi gözlemcilerin “Bu kez işler kontrolü dışında gelişebilir.” diye konuştuğu belirtiliyor.
‘Gezi olayları, otoriterleşmeye karşı bir tepkiydi’
Geçen cuma günü Sky News’in internet sitesinde bir ‘Erdoğan portresi’ yayınlandı. Josephine Franks tarafından kaleme alınan portrede, kronolojik olarak Erdoğan’ın siyasi serüveni anlatıldı. Gezi eylemlerinin, ‘otoriterleşmeye başlayan hükümete karşı bir tepki’ diye yorumlandığı sitede Erdoğan’ın 2016 darbe girişimine verdiği tepkilerden sonra ekonominin gün be gün kötüleştiği aktarıldı. Erdoğan’ın Rusya lideri Putin’den ‘Sevgili dostum’ diye bahsettiğine atıf yapan haberde şöyle deniyor: “Eleştirmenler, Erdoğan’ın Türkiye’yi bir otokrasiye, yani tek kişilik bir gösteriye dönüştürdüğünü, muhalefetin ağzını kapattığını ve insanların haklarını aşındırdığını söylüyor.”
Benzer yorumlar Avrupa ve ABD kaynaklı yayınlarda da yapılıyor. Örneğin Amerika merkezli dergilerden Foreign Policy’nin internet sitesinde, “Yolsuzluk ve kötü yönetim Türkiye’deki depremi nasıl daha ölümcül hale getirdi?” başlıklı bir analize yer verildi. Gönül Tol imzalı, 10 Şubat tarihli analizde, depremde anne-babası ve kuzenlerini kaybeden Antakyalı Behzat’ın acısı yansıtılırken, “Enkazın altına gömülenler sadece sevdikleri değil, aynı zamanda iyi yönetim vaatleri, yolsuzluktan arınmış bir ülke ve halkının ihtiyaçlarına duyarlı bir devletti.” yorumu yapıldı. Bu sözlerin, Erdoğan tarafından 99 Marmara depreminden sonra iktidara gelince verildiği kaydedildi.
‘Doruk nokta, pazartesi günü ülkemi vuran trajedi oldu’
Erdoğan’ın iktidarın dümeninde olduğu 20 yılda gücü kendi ellerinde merkezileştirdiğini anlatan Tol şöyle devam etti: “Bunu yapmak için, devlet kurumlarının içini boşalttı, sadık yandaşlarını kilit konumlara yerleştirdi, çoğu sivil toplum örgütünü yok etti ve çevresinde küçük bir sadık çevre oluşturmak için yandaşlarını zenginleştirdi. Tüm bunların doruk noktası, pazartesi günü ülkemi vuran trajedinin yolunu açtı.”
Depremin büyüklüğünün onu ölümcül hale getirdiğini belirten Tol, ABD’nin Yale Üniversitesi tarafından yapılan ilginç bir araştırmaya atıfta bulundu ve “Akademik araştırmalar, depremlerin yaygın yolsuzlukların olduğu ülkelerde daha fazla insanı öldürdüğünü gösteriyor.” dedi.
Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇
Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***